Bugün 16 Nisan 2024 Salı
  • Antalya26 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    2481.175
    %-0.11
  • Dolar
    32.4995
    %0.28
  • Euro
    34.6178
    %0.28
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
“Kadına şiddet, toplumu cehalete sürükler”
17 Aralık 2017 Pazar 13:22

“Kadına şiddet, toplumu cehalete sürükler”

Kadının Sosyal Hayatını Araştırma Ve İnceleme Derneği (KASAİD) Antalya Şube Başkanı Füsun Urunga ve dernek üyeleri Türkiye’de hız kesmeyen kadına yönelik şiddet olaylarını değerlendirdi.

Bu konuda ilk değerlendirmeyi dernek başkanı Füsun Urunga yaptı.  Türkiye’de kadınların her alanda ciddi zorluk yaşadığına dikkat çeken Urunga; “ Türkiye’de kadınların yaşamının bir değeri yok. Her gün artan kadın cinayetleri de bunun kanıtı.  Devletimiz artık kadınların yaşamını güvence altına alacak çalışmalar içine girmeli” diye konuştu. Şiddet gören kadınların can güvenliğinin gerçek anlamda sağlanması gerektiğine dikkat çeken Urunga;  “Kadına yönelik şiddet dendiğinde ilk akla gelen fiziksel şiddet yani dayak, yaralama ve cinayet olsa da şiddetin başka türleri de var. Örneğin kadının ev dışında çalışmasına izin vermemek, gelirine el koymak, ailesi ya da arkadaşlarıyla görüşmesine izin vermemek, hakaret etmek veya istemediği halde cinsel ilişkiye zorlamak da şiddettir. Bugün, fiziksel, duygusal/psikolojik, ekonomik, cinsel şiddet veya şiddet tehdidi yüzünden her kesimden milyonlarca kadın baskı altında yaşıyor, toplumsal hayata daha az katılıyor, zorla evlendiriliyor, sakat kalıyor veya öldürülüyor. Üstelik şiddet aile içinde gerçekleştiğinde etkisi de daha yıkıcı oluyor. Gelişmiş toplumlarda kadın her zaman ön plandadır. Kadına değer veren toplumların gelişmişlik düzeyi artar.  Kadını ötekileştiren ve değersizleştiren her türlü anlayış ise içinde bulunduğu toplumu cehalete sürükler” ifadelerini kullandı.  

KADINLAR, HAKLARINI ÇOK İYİ BİLMELİLER

KASAİD Antalya Şubesi 2.Başkan Kamuran Gerdan; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün 2009 yılında gerçekleştirdiği Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması’na göre; Türkiye’de her 100 kadından 42’sinin, eşinden veya birlikte olduğu kişiden fiziksel veya cinsel şiddet gördüğünü söyledi.  Bu oranın oldukça yüksek bir oran olduğuna dikkat çeken Gerdan, şöyle devam etti: “Şiddet dendiğinde, ilk akla gelen fiziksel şiddet olur. Oysa fiziksel olmayan şiddet biçimleri de son derece yaygındır ve kadın ve kızlara çok zararlı etkileri vardır; örneğin hakaret, aşağılama, küçümseme, eve kapama, zorla cinsel ilişki kurma, ölümle tehdit etme, gibi. Bunlar genelde ülkemizde şiddet yaşayan ve uygulayan pek çok kişi tarafından şiddet olarak tanımlanmaz ve daha az önemsenir. Ama fiziksel şiddet dışında kalan şiddet ve baskı yöntemleri en az fiziksel şiddet kadar kısa ve uzun vadeli çok olumsuz izler bırakır. Bu nedenle kadınların her türlü şiddete karşı yasal haklarının ne olduğunu çok iyi bilmesi gerekiyor”

PROF.DR. AFET İNAN’IN İZİNDEYİZ

Kadının Sosyal Hayatını Araştırma Ve İnceleme Derneği Antalya şubesi Muhasip Yönetim Kurulu. Üyesi Emel Yüksel de konuya ilişkin düşüncelerini dile getirdi. Her zaman kadını ön planda tutan projelerin içinde yer aldıklarını aktaran Yüksel; “ Bizler, kadının toplumda söz sahibi olması ve özgürce yaşamını devam ettirmesinden yanayız.  Bu sebepten yola çıkarak birçok projeler gerçekleştirdik.   Derneğimizin kurucusu Prof.Dr. Afet İnan, Cumhuriyetimizin yetiştirdiği en önemli bilim insanlarından biridir. Türk Tarih Kurumunun kurucularındandır. Cumhuriyet döneminin yeni tarih anlayışının temellerinin atılmasında ve kadın kimliğinin kurgulanmasında bir ideolog gibi hizmet etmiş bir cumhuriyet kadınıdır. Bu yönüyle Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşlarından biri olmuştur. Kadın haklarını ilgilendiren pek çok devrimin yapılmasında etkili olmuş bir aydındır. Ondan aldığımız bilgi ve birikimle yolumuza devam ediyoruz. Ama gelin görün ki, bu ülkede ona bile dil uzatıldı.  Cumhuriyet gelişmişliği gösterişte ve biçimsellikte arayan değil; akla bilime ve insanlığa yatırım yapmanın önemini bilen başta Atatürk olmak üzere samimi devrimciler tarafından kurulmuştur. Bugün geldiğimiz noktada yüzyılın başında yapılanları anlamaktan aciz zavallı birtakım cahiller nefret kusmakta, nefret yaymaktadır. Çünkü varlıkları bu nefreti kusmalarına bağlıdır. Bildikleri tek dil bu aşağılık dilleridir. İnsanlığa akla bilime hiçbir katkısı olmayan bu cahillerin yetişmesine, yeşermesine, izin verenler de bu ortamı hazırlayanlar da onların işlediği nefret suçunun işbirlikçisi, suç ortağıdır” diye konuştu.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NE SAHİP ÇIKMALIYIZ

KASAİD Antalya Şube Başkanı Füsun Urunga, kadına yönelik şiddetle mücadele için İstanbul Sözleşmesi’nin önemine dikkat çekti.   Urunga; “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet, özellikle de ev içi şiddet konusunda, uluslararası alanda bölgesel olarak hazırlanmış ilk Avrupa Konseyi Sözleşmesidir. Kadına yönelik ev içi şiddetle ilgili yaptırım gücü olan ilk uluslararası sözleşme olan bu belge, Mayıs 2011’de Türkiye tarafından İstanbul’da imzalandığı için kısaca İstanbul Sözleşmesi olarak anılıyor. İstanbul Sözleşmesi, imzalayıp onaylayan ülkelere, fiziksel, cinsel, ekonomik ve duygusal şiddet türlerini önlemek için gerekli yasal önlemleri alma yükümlülüğü getirdi. Sözleşme 25 Kasım 2011’de TBMM’de kabul edildi, ancak sözleşmenin yürürlüğe girebilmesini sağlayacak ön koşullar yerine gelmediği için, sözleşme henüz geçerli değil” diye konuştu.  Sözleşmenin sadece kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetle mücadele etmediğini, aynı zamanda kadın-erkek eşitliği ilkesinin hayata geçirilmesini amaçladığını dile getiren Urunga; “Medeni durumlarına bakılmaksızın tüm kadınları şiddetten korumayı hedefleyen bu sözleşmeye sahip çıkmalıyız. Şiddete uğramış kişilerin haklarını korumaya yönelik önlemler bu sözleşmede, cinsel kimlik ve cinsel yönelim de dâhil olmak üzere hiçbir ayrımcılık yapılmamasını öngörüyor. Sözleşmeyi imzalayıp onaylayan devletler, en başta kadına yönelik her türlü şiddeti önlemek ve bununla mücadele etmek için devlet çapında etkili, kapsamlı ve birbiriyle uyumlu politikaların benimsenmesi ve uygulaması olmak üzere belli bazı sorumlulukları yüklenmiş oluyor. Bütüncül politikaların bir parçası olarak veri toplama ve araştırma yapılmasını desteklemeyi amaçlıyor. Türkiye, Mayıs 2011’de İstanbul Sözleşmesi’ne imza atan ilk ülke oldu ve ardından 25 Kasım 2011’de TBMM’de onayladı. 2013 Eylül ayı itibariyle Sözleşmeyi 26 ülke imzalamış ve dürt ülke de onaylamış durumda” diye konuştu.  

ATATÜRK KADINA ÇOK DEĞER VERİRDİ

Kadının Sosyal Hayatını Araştırma Ve İnceleme Derneği  (KASAİD) Antalya Şube Üyesi Berrin Kavçar, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün her zaman kadını ön planda tuttuğunu, kız çocuklarının okuması için ciddi çabalar sarf ettiğini, bu sebeple ülkedeki gelişimin daha hızlı olduğunu da sözlerine ekledi.  Cumhuriyetin ilk döneminde kadına verilen önem ile günümüzde verilen önemi karşılaştıran Kavçar “Atatürk erkeğe olduğu gibi kadına da insancıl bir açıdan yaklaşarak, kadının da medenî, siyasî ve kültürel haklarda erkek ile eşit tutulmasını sağlayacak çağdaş atılımları gerçekleştirmiştir. Çağdaş bir toplum olabilmenin ve çağdaş bir hukuk devleti kurmanın ilk şartı kadının da bir vatandaş ve özgür bir insan olarak haklarını tanımak ve saygı göstermekti. Zira kadın ve erkek insan kavramını birlikte oluşturmakta ve bu kavrama birlikte bir anlam kazandırmaktaydı. Bu anlayışla hareket eden Atatürk devrimi Türk kadınına asırlardan beri ihmal edilen sosyal ve siyasal haklarını kazandırdı. Türk halkının var oluşunu tayin eden Kurtuluş Savaşı öncesi ve süresince, Türk kadınının özverili katkılarını çok iyi değerlendiren, büyük insan Atatürk, kadına kazanmayı hak ettiği haklarını vererek, onu özlemini duyduğu toplum içindeki saygın statüsüne getirmiştir. Atatürk siyasal ve sosyal hakların kadın tarafından kullanılmasının, insanlığa mutluluk ve saygınlık sağlayacağı için gerekli olduğuna inanmaktaydı. Türk kadınının dünya kadınlığına elini vererek barış ve güvenliği için çalışmasını istiyordu. Atatürk Meşrutiyet döneminin bütün düşünce akımlarım ilgiyle izlemişti. Ülkesinin sorunlarını yakından incelemiş, bunlar üzerin¬de çok düşünmüştü. Türk kadınını “ikinci sınıf” insan durumundan kurtarmanın zorunlu olduğu sonucuna ulaşmıştı. Yüzyıllardır, yarım tedbirlerle bir yere varılamamıştı. Yarım tedbirlerle ne hukuk ne de eğitim çağdaşlaşabilir, ne Türk kadını ne de ülke kurtarılabilirdi. Tek bir çıkış yolu vardı. Devlet yapısını, eğitimi, hukuku, kadının statüsünü lâikleştirmek, kimsenin dinî inancına ve vicdan hürriyetine karışmadan din ile devleti, din ile hukuku ayırmak; aklın ve çağın gerektirdiği yola girmek. Ama günümüze baktığımızda maalesef Atatürk bakış açısını göremiyoruz.   Birçok siyasetçi geçmişte ve günümüzde kadını ikinci plana atan tavır ve davranışlarda bulunuyorlar.  Kadına verilen önemde Atatürk dönemine dönmemiz çok önemli diye konuştu.  

(Haber: Eyüp KOÇAK)

 

 

Bu haber toplam 1404 defa okunmuştur
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim