Bugün 24 Nisan 2024 Çarşamba
  • Antalya19 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    2430.366
    %0.04
  • Dolar
    32.529
    %0.08
  • Euro
    34.865
    %0.09
Karakter boyutu : 12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
“Yüksek Yapılar Yönetmeliği yok”
11 Mart 2018 Pazar 16:21

“Yüksek Yapılar Yönetmeliği yok”

Türkiye’de yüksek yapıların inşa edildiğine dikkat çeken İMO Genel Başkanı Cemal Gökçe, “Bütün dünyada yüksek yapılar mühendislik yapılarıdır. 20 ve üzeri kata veya 60 metreden fazla yüksekliğe sahip yapılara yüksek yapı diyoruz ama ülkemizde bu yapıların

Türkiye’de yüksek yapıların inşa edildiğine dikkat çeken İMO Genel Başkanı Cemal Gökçe, “Bütün dünyada yüksek yapılar mühendislik yapılarıdır. 20 ve üzeri kata veya 60 metreden fazla yüksekliğe sahip yapılara yüksek yapı diyoruz ama ülkemizde bu yapıların yönetmeliği yok” dedi.

 

Antalya’ya gelen Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’ne (TMMOB) bağlı İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Genel Başkanı Cemal Gökçe, 1-7 Mart Deprem Haftası nedeniyle bir basın açıklaması yaptı. İMO Antalya Şubesi’nde gerçekleşen açıklamada Gökçe, yapılara, kentsel dönüşüme ve deprem gerçeğine dikkat çekti. Deprem Haftası’nda çok ciddi eğitimlerin yapılması gerektiğini vurgulayan Gökçe, deprem bilinci oluşturulması gerektiğini söyledi. Depreme hazırlıklı olmanın sadece yapıların güvenlikli olmasıyla sınırlı olmadığını da vurgulayan Gökçe, ev eşyalarının sabitlenmiş olması gerektiğini kaydetti.

sam_0549.jpg

 “YERLİ MALI DİYE BİRŞEY KALMADI”

Yerli Malı Haftası’na dikkat çeken Gökçe, “Okullarda kutlanan birçok hafta var. En çok aklımda kalan da Yerli Malı Haftası. Üzülerek ifade ediyorum ki bugün maalesef yerli malı diye bir şey kalmadı. Cumhuriyeti, cumhuriyet döneminde yapılanları hep tartışıyoruz. Var olan devlet teşekküllerini, 1980’de başlayan ve dünyada da moda olan özelleştirmeyi tartışıyor ve durmadan da satıyoruz, bitiremedik. Cumhuriyet ve cumhuriyet insanları ne kadar büyüklermiş ki 10-15 yıl içerisinde neler yapmışlar. 2003 döneminden buyana sattıklarımızın toplamı 68 milyar dolar. Şimdi de şeker fabrikalarını satıyoruz” dedi.

“YETERLİ MÜHENDİSLİK HİZMETİ GÖRMEYEN YAPILAR ORTAYA ÇIKTI”

1990’lı yıllarda İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Bursa gibi kentlerin Doğu ve Güneydoğu’dan çok fazla göç aldığını hatırlatan Gökçe, “İnşaat sektörünü gelişme ve kalkınmanın önemli bir manivelası olarak gören mevcut iktidarlar bundan son derece mutluluk duydular. Sağlıklı ve bilimsel bir mühendislik hizmetinin yapılmasını ne yazık ki istemediler. Dolayısıyla kimisi kaçak, kimisi de formalite olarak ruhsat alan ama yeterli ölçüde mühendislik hizmeti görmeyen yapılar ortaya çıktı” şeklinde konuştu.

“YÜZYILDA 100 BİNDEN FAZLA İNSANIMIZI DEPREMDE KAYBETTİK”

Depreme ilişkin verileri paylaşan Gökçe, “Ülkemizin deprem tarihine baktığımızda son yüzyıl içerisinde 100 binden fazla insanımızı depremde kaybettik. Ortalama her yıl bin civarında insanı kaybettik. Binlerce insanımız yaralandı. 700 bin mertebesinde yapımız yerle bir oldu. Deprem sadece yapılarımızı yerle bir etmiyor. Alt yapıya da içerisinde oturduğumuz yapılardaki diğer mefruşatlara da zarar veriyor. Ekonomik olarak çok ciddi kayıplar ortaya çıkarıyor” diye konuştu.

“ANTALYA’DA CİDDİ DEPREMLER YAŞANDI”

Türkiye’nin önde gelen kentlerden birisinin de Antalya olduğunu vurgulayan Gökçe, “Antalya’nın kıyılarını mahvedecek projeler var. Antalya’nın tarihsel geçmişine bir bakın. Finike’de, Aksu’da, Kaş’ta, aynı deprem kuşağındaki Fethiye’de, Rodos’ta ciddi depremler yaşanmış” hatırlatmasında bulundu.” 

“ERZİNCAN DEPREMİNİN ÜLKE TARİHİNDE ÖNEMLİ BİR YERİ VAR”

Herkesin hafızasında 17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Gölcük depremi kalsa da 1939-1992 yıllarında Erzincan, 1966’da Varto, 1967’de Adapazarı, 1971’de Bingöl, 1983’te Erzurum, 1995’te Dinar, 1998’de Adana, 2003’te Bingöl ve 2011’de Van depremlerinin yaşandığını hatırlatan Gökçe, 1939 yılında meydana gelen ve 33 bin insanın hayatını kaybettiği Erzincan depreminin ülke tarihinde ciddi bir yeri olduğuna dikkat çekerek, kentleşmemiş ve kırsal bir dönemi yaşayan Erzincan’daki depremin, deprem tarihi açısından çok uzun bir süre olmadığını söyledi.

“GÖLCÜK DEPREMİNDE YAPILARIN YÜZDE 25’İ HASAR GÖRDÜ”

17 Ağustos 1999 tarihindeki Gölcük depreminde resmi rakamlara göre 18 bin civarında kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan Gökçe, 16 milyar dolar civarında da ekonomik kaybın ortaya çıktığına işaret etti. Bu depremde 330 bin civarında yapının da ciddi ölçüde hasar gördüğünü belirten Gökçe, yüzde 6’sının yıkıldığını, yüzde 7’sinin ağır, yüzde 12’sinin de orta ölçekte hasar gördüğünü hatırlatarak toplamda yüzde 25’lik yapının oturulamaz hale geldiğini vurguladı.

“DEPREM, PADİŞAHA İSTANBUL’U TERK ETTİRDİ”

Tarihsel dönemler içerisinde İstanbul’da çok sık depremlerin yaşandığını açıklayan Gökçe, 1509 yılındaki İstanbul depreminin afet olarak adlandırıldığını ve dönemin padişahının kenti terk ettiğini söyledi.

“İSTANBUL’UN YAKININDAN GEÇEN FAY, EN AZ 7 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM ÜRETECEK”

İstanbul’un Gölcük merkezine yaklaşık 120 kilometre uzaklıkta olmasına rağmen 17 Ağustos depreminde İstanbul’da 3 bine yakını ağır olmak üzere toplam 30 bin civarında yapının hasar gördüğünü ifade eden Gökçe, Avcılar’da 50 civarında yapının yerle bir olduğunu, bine yakın insanın da hayatını kaybettiğini dile getirdi. 120 kilometre uzaktaki 7.4 büyüklüğündeki bir depremin etkilediği İstanbul’da bunlar yaşanıyorsa Bingöl’den başlayıp Marmara’nın içerisinden ve İstanbul’un 20 kilometre yakınından geçerek Yunanistan’a doğru giden Kuzey Anadolu fay hattının patlamasıyla yaşanacakları düşünmek bile istemediğini söyleyen Gökçe, “Bu fayın en az 7 büyüklüğünde deprem üreteceği kesin. Bu olacak. 1999 yılında depreme yakalanan İstanbul’un yapı stokunun durumu neyse, bugün de o” ifadelerini kullandı.  

“BOŞ YERLER AVM’LERE VE GÖKDELENLERE DÖNÜŞTÜ”

1999-2003 yılları arasında İstanbul’u depreme hazırlamak için oluşturulan İl Afet Kurulu’nda görev alan 14 kişiden birisi olduğunu bildiren Gökçe, yeterli olmamakla birlikte deprem anında çıkılabilecek 493 boş yer belirlediklerini açıkladı. Belirlenen bu boş yerlerin neredeyse 4’te 3’ünden fazlasının bugün alışveriş merkezi ve gökdelene dönüştürüldüğünü söyleyen Gökçe, “İstanbullulara depremde evinizden çıkmayın diyorum. Çünkü, sokak evlerinizden daha tehlikeli. Boş yer yok. Kafanıza mutlaka bir kiremit veya tuğla düşecek. Korkunç bir şey. Boş yerlere yapılar yapıldı ama 1999’da var olan ve deprem güvenliği olmayan yapı stoku bugün de varlığını sürdürüyor. Birde İstanbul’da Kuzey rüzgarlarının da önünü kestik” diye konuştu.  

“KENTLER RANT ANLAYIŞIYLA YAPILAŞTI”

Kentlerin kontrolsüz bir şekilde, teknikten, bilimden, mühendislikten uzak, ticari rant anlayışıyla yapılaştığını söyleyen Gökçe, “Bugün İstanbul gibi kentleri depreme hazırlayalım derken 5 afetle karşı karşıya bıraktık” diyerek kontrolsüz yapılaşmayla ortaya çıkan sellere, hava kirliliğine, ısının artırılmasına ve kentsel dönüşüme dikkat çekti. Sadece depremin değil sellerin de büyük sıkıntılar yarattığına işaret eden Gökçe, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Doğanın kendi kuralları vardır. Yapacağınız yapıları onun kurallarına göre inşa etmeniz, yer seçimlerini ona göre yapmanız lazım. Siz doğaya kendi kuralları dışında müdahale ederseniz iklimi bozarsınız. Her yer inşaata açıldı. Yağan yağmuru alacak toprak bırakmadınız. Betona yağan yağmur aktıkça çoğalacak ve sel oluşturarak evleri basacak. Derelerin çevresini yapıya açarsanız, yağan yağmur sularının denize ulaşacağı yer bırakmazsanız taşar. Depreme hazırlanırken boş yer bırakmayarak sel ve su baskınları afeti yarattık. Hakim rüzgarların önü kesilerek ısı adaları oluştu. Yapılanlarla havamız düne göre çok daha fazla kirlendi. Kentsel dönüşüm yapalım dedik, inşaat sektörüyle ekonomiyi ayakta tutmaya çalışıyoruz. İnşaat sektörü tüketimdir. Bu sektörle ekonomi ayakta tutulamaz.”

“KENTSEL DÖNÜŞÜME RANTI EN YÜKSEK YERLERDEN BAŞLANDI”

20 milyon mertebesindeki yapının 7 milyonunun yıkılarak yeniden yapılacağının söylendiğini hatırlatan Gökçe, kentsel dönüşüme deprem riski yüksek yerlerden değil, rantı en yüksek yerlerden başlandığını ifade etti. Kadıköy’ü örnek gösteren Gökçe, şunları dile getirdi:

“5 katlı yapı yıkıldı, 7 veya 10 katlı yapıldı. Sokak aynı sokak. 10 daire 15 veya 18 daire oldu. Bir apartmanda 10 aile yaşarken siz oraya 18 aileyi getirirseniz, o sokak, altyapı o kadar insanı taşır mı? Altyapı sorunu ortaya çıktı, bölgenin demografisi bozuldu, fiziksel eşikler aşıldı. Kentsel dönüşümü de böyle yapmaya başladık. Kentsel dönüşüme karşı değiliz ama doğru yapmak lazım. Çünkü, sadece teknik değil çevresel, sosyal, siyasal aynı zamanda ekonomik tarafları olan bir projedir. Biz, mahalle aralarındaki müteahhitlere iş yaratmak için yık-yap yaptık. Yık-yap anlayışı mühendislik tavrı ve anlayışı değildir. Yık-yap bir müteahhit anlayışıdır. Oysa yıkmanın da bir tekniği var. Onun da mühendisçe yapılması gerekir. 7 milyon mertebesinde yapıyı yıkacağız, yeniden yapacağız diyoruz. İstanbul’da 2 milyon mertebesinde yapı var. 250 milyon metreküp mertebesinde ortaya çıkacak olan molozları ne yapacağız? Denizi mi dolduracağız? Biz, bu atıkları dönüştürecek mekanizmaları oluştur, sistemini kur, sonra yık diyoruz.”

“TİCARİ KAYGI, TEKNİK KAYGININ ÖNÜNE GEÇTİ”

Ticari kaygının, teknik kaygının önüne geçtiğini söyleyen Gökçe, “Kentler, mega projeler yapılarak üzerinden para kazanılan bir araç olarak görülmüştür bugüne kadar. Antalya’da, İstanbul’da, Bursa’da, Karadeniz’de ve başka yerlerde iklim değişikliğinden kaynaklanan can ve mal kayıpları yasa koyucuların, ülke ve kent yöneticilerinin ve uygulayıcıların ticari kaygıyla hareket etmelerinden kaynaklanmaktadır. Yani ticari kaygı teknik kaygının önüne geçmiştir. Biz teknik kaygıyı her zaman ticari kaygının, şirket, aşiret, cemaat kaygısının önünde düşünürüz. Önce güvenlik” ifadelerini kullandı.       

“YÜKSEK YAPILAR YÖNETMELİĞİ YOK”

Gökdelenler yapılmasına rağmen ‘Yüksek Yapılar Yönetmeliği’ bulunmadığına dikkat çeken Gökçe, “Bana, yaşanacak bir depremde yüksek yapıların nasıl bir refleks göstereceğini soruyorlar. Yaşayalım göreceğiz diyorum. Benim bir mühendis olarak bunu söylememem lazım. Oysa bütün dünyada yüksek yapılar mühendislik yapılarıdır. Gerek projeleri, gerekse uygulama evreleri, malzeme seçimleri, işçiliği, denetimi en iyi olan yapılardır. Bunlardan korkulmaz. Bugün 20 ve üzeri kata sahip veya 60 metreden fazla yüksekliğe sahip yapılara yüksek yapı diyoruz ama bu yapıların ülkemizde yönetmeliği yok” dedi.         

“LİYAKAT SAHİBİ KİMSEYİ BIRAKMADILAR”

Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Devlet Su İşleri, Karayolları, İller Bankası gibi kurumların Türkiye açısından müthiş kuruluşlar olduğunu söyleyen Gökçe, “Bilen ve bilgili meslek insanlarını attılar. Liyakat sahibi olan hiç kimseyi bırakmadılar bakanlıklarda. Biz kişiye karşı değiliz. Kişilerin yaptıkları yanlışsa onu söylüyoruz. Bizim kişilerle hiçbir zaman problemimiz yok. Bizim yapılanlarla problemimiz var. Diyorduk ki siyasal çerçevede sizin gibi düşünsün, hiç sorun değil ama bilen insanları getirin işbaşına. Şimdi kendileri söylüyorlar liyakat diye. Bir ülkenin eğitimi 10 yılda 5 sefer değişir mi? Devlet bürokrasisinin sürekli değiştirilmesi, liyakatın dikkate alınmaması, ticaret, cemaat ve şirket yakınlığına göre hareket edilmesinden vazgeçmek gerekiyor” dedi. 15 Temmuz’u da hatırlatan Gökçe, “Liyakata önem verilseydi bunların hiçbirisi olmazdı” diye konuştu.

“AKLA DAYALI OLAN HER ŞEYİ DESTEKLERİZ”

Kendilerinin her şeye karşı olmadıklarını vurgulayan Gökçe, sözlerini şöyle noktaladı:

“Bize her şeye karşısınız diyorlar. Biz doğru, bilimsel, teknik, akla dayalı, mühendisçe olan her şeyi destekleriz. Meslek odaları siyasetle uğraşıyor diyorlar. Siz teknik anlamda, mühendislik ölçüsünde örgütlenmenin önünü tıkadıkça siyasetle uğraşmayın demenize rağmen meslek odaları siyasetle uğraşmaya devam edecek. Meslek odalarının siyasetle uğraşmamalarının, kendi işlerini daha iyi yapmalarının en temel koşulu, onların kendi çalışma koşullarına yönelik olarak önlerine koymuş olduğunuz engelleri kaldırmanızla orantılıdır. Çünkü, o zaman işini iyi yapan mühendisler, odalarına daha fazla sahip çıkar. Bizim ciddi bir etik, mesleki derinlik, ahlak problemimiz var. Bunu dünyada meslek odaları ölçüyor. Bu nedenle meslek odalarının yetkisini budamak değil, var olan yetkileri artırmak gerekir.” HABER: YUSUF KATRAĞ

Bu haber toplam 6401 defa okunmuştur
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim