Evrensel insan hakları teorisi gereği her insan doğuştan sırf insan oldukları için temel çekirdek haklara sahiptirler. Bunlardan en önemlisi de yaşam hakkıdır. Elbette tek başına bu hakka sahip olmak herhangi bir anlam ifade etmez. Bu hakkın birileri tarafından korunması gerekir. Tam bu noktada insanlar kendi ellerindeki güçleri ve yetkileri ile devlet kavramını ortaya çıkarmışlardır. Yapılan anlaşma gereği insanlar yetkilerini devlete verecek, devlet de insanları ve haklarını kanunlar ile koruyacaktır. Bu kanunları da insanların demokratik yollarla seçtiği temsilcileri mecliste onaylayacak yürürlüğe koyacaktır. Sistem ne kadar açık ve güvenceli değil mi?
Bugün anayasa ile teminat altında olan ilk imzacı ülkelerden olmamıza rağmen İstanbul Sözleşmesi feshedildi. Önüne geçmek adına imzadan başkaca bir şey yapamadığımız, yapmak için yıllardır mücadele ettiğimiz, kadınlar ölmesin şiddete maruz kalmasın evlatlar annesiz kalmasın dediğimiz, inançsız olmakla feminist olmakla asi olmakla suçlandığımız bu mücadele bitmedi, bitmeyecek. Doğuştan gelen haklarımızı kimseye emanet etmiyoruz. İstanbul sözleşmesinin feshi kadına karşı şiddetin önünü daha da açacaktır. Unutulmasın ki kanunların olmadığı yerde insanlar kendi haklarını kendileri arayacaktır ve hiçbir devlet hiçbir siyasi düşünce bundan fayda göremeyecektir.
Şimdi buradan bir kadın olarak açıkça söylemek isterim ki yaşam hakkımı kimseye teslim etmiyorum.
Bu yazı toplam 5549 defa okunmuştur.