Bugün 06 Eylül 2025 Cumartesi
  • Antalya27 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    4758.2
    %0.01
  • Dolar
    41.1913
    %0.02
  • Euro
    48.3102
    %0.00

GAZANFER ERYÜKSEL / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
GAZANFER ERYÜKSEL / KONUK YAZAR

BİR TÜRKÜNÜN ARKA SOKAKLARI

06 Eylül 2025 Cumartesi 15:35

Hiç kimse göründüğü gibi değildir anlamında “Her gördüğün sakallıyı deden sanma” diye bir
atasözümüz var.
“Üsküdar’a giderken aldı da bir yağmur” veya “Kâtibim” türküsü olarak bildiğimiz ezgi 08.11.1945 tarihinde Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmiştir. Repertuvar No: 1140. TRT Arşivinde kaynak olarak Yöre Ekibi verilmektedir. Bu türküyü bilmeyen, duymayan da yoktur. Yabancılar tarafından çekilen çeşitli filmlerde fon müziği olarak da çok kullanılmıştır.
Türkünün arka sokaklarına gidersek, ne hikâyeler çıkacaktır karşımıza. Ali Çolak “Günlük Güneşlik Şarkılar” isimli  deneme kitabında şunları söylemektedir:
“Üsküdar’dan söz açılınca ne gelir aklımıza, Kâtibim türküsü değil mi?  Hatırlayın hani: 'Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur/ Kâtibimin setresi uzun eteği çamur/Kâtip uykudan uyanmış gözleri mahmur'
Benim gibi siz de, bu türkünün Osmanlının eğlenceli zamanlarında mesela lale devrinde, Üsküdar’ın büyük konaklarının; mor sarmaşıklı, cumbalı evlerinin birinin penceresinden bakan kızlar tarafından, gönüllerini kaptırdıkları civan bir kâtip için söylendiğini sanırsınız. Hatta bu türkü, dillerle destan bir aşkın bakiyesi olabilir sizce..."

Burada hayalimizin iskelesi devriliyor ne yazık ki. ‘Öyle değil’ diyor Reşat Ekrem Koçu; ‘Bu türkü, bir güzel kâtibi övmekten ziyade, genç ve güzel Kâtibi tenzil manası taşıyor. Ve bir kız tarafından söylenmiş olmaktan ziyade bir İstanbul külhanisinin karihasına yakışmıştır.”
Rahmetli Reşat Ekrem Bey’in anlattığına göre, bu türkü Kırım harbi sırasında, Abdülmecid devrinde çıkmış. 
Abdülmecid, İkinci Mahmut’un ‘Avrupalı kıyafet’ mecburiyetini bütün sivil  memurlara tatbik etmiş. Fukara halkın çocukları, bilmecbure cübbe, şalvarı bırakıp setre ve pantolon giymişler. Halk bu vaziyeti pek hoş karşılamamış. Giyenler, sokağa çıplak çıktıkları zehabına kapılmışlar. Hele hele genç kâtipler, alay konusu olup bütün bütün dile düşmüşler.’
İşin asıl fiyakalı tarafını şöyle anlatıyor üstat: ‘Kırım harbinde müttefiklerimiz olan İngilizler, Fransızlar ve Sardunyalıların orduları İstanbul’dan geçmişti. Selimiye kışlası da bu Avrupalı müttefiklerimizin emrine hastane olarak verilmişti. İngiliz ordusunda bir de İskoç alayı vardı: meşhur gaydaları ve pantolon yerine kısa etek giyen İskoçyalılar, İstanbulluların pek tuhafına gitmişti. Ve halk bu garip kıyafetli yabancılara, ”donsuz asker“ lâkabını takmıştı. İskoç alayı şarka hareket ederken, bir İskoçyalı bestekâr, bu alay için hususi bir marş bestelemişti. Bu marşın bestesi bizim Kâtibim türküsünün nağmeleridir. İşte, biraz dalgacı bir İstanbul külhanisi, yeni yetme kâtipler için şu meşhur Üsküdar türküsünü yazmış, ona beste olarak da donsuz askerlerin marşını alıvermiştir.’
Vah bizim feraceli, şemsiyeli hayallerimize. Vah çiçeği burnunda utangaç kâtibimin aşkına. Vah, muazzam konakların köşelerinde, konsol saatinin her saat başı şıngırdayan Üsküdar’a gider iken nağmelerine kapılıp aşklar, efsaneler uyduran İstanbul sakinlerine...
Reşat Ekrem üstadımız diyor ki, ‘Bu saatler Türkiye’ye evvela İskoçya’dan geldi. Fabrika, bu güzel marşı da saatin nağmeleri arasına yerleştirmişti. Kâtibim türkülü saat diye İstanbul halkından bu saatleri almayan kalmadı.”
O güzelim türküyü bir daha eski tadıyla dinleyebilir misiniz? Hayal, bir türkü kadar güzeldir işte, gerçekse İskoç fabrikasının saatleri kadar soğuk... Hayalden sıyrılınca ortalıkta çırılçıplak kalıveririz.
Türkünün tamamının sözleri şöyledir:

Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur
Kâtibimin setresi uzun, eteği çamur
Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır
Kâtibime sırmalı ceket ne güzel yaraşır…

Üsküdar’a gider iken köşe başı bakkalı
Elinde kalem döker rakamı
Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır
Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır…

Kâtibimin elinde kanarya kafesi
Dar kalıba vurmuş kâtibin fesi
Kâtip evlenecek çoktur hevesi
Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır
Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır…

Üsküdar’a gider iken bir mendil buldum
Mendilin içine lokum doldurdum
Kâtibimi arar iken yanımda buldum
Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır
Kâtibime kokulu da gömlek ne güzel yaraşır

Kâtip kol kol olmuş çayırda gezer
Kâtibimin sözleri bağrımı ezer
Kâtibimin mektupları cebimde gezer
Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır…
Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır

Üsküdar’a gider iken bohçam tutuştu
Kordonum kesildi, saatim düştü
Üsküdar çapkınları peşime düştü
Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır
Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır…

Üsküdar’dan İstanbul’a geçen kayıklar
Kâtibim oturmuş fındık ayıklar
Kâtip rüyasında beni sayıklar
Kâtip benim ben kâtibin el ne karışır

Kâtibime kolalı da gömlek ne güzel yaraşır…

Yıllarca İstanbul Radyosu’nun sinyal müziği olan bu şarkı/türkü konusunda türlü rivayetler ortaya atılmaktadır. Türkünün Muzaffer Sarısözen tarafından derlenmesinde kaynak kişilerinden biri olan Nuri Halil Poyraz da ihtimal Reşat Ekrem Koçu’dan hareketle aynı bilgileri vermektedir.
Bu bilgilere göre Kâtibim aslında bir İskoç marşıdır. ‘Donsuz’ İskoçları gören halk ‘donsuz’ kâtiplerle alay etmek için bu türküyü, ‘donsuz’ların marşıyla, yazmış…
Ancak başka rivayetlerde var. Bazılarına göre bu şarkı aslında bir ‘Sefarad’ müziği. Haldun Dursunoğlu söyle bir bilgi aktarmış bir yazısında:
(…) ’Kuşkusuz albümde dikkatimi ilk çeken parça “Sacred Shabbat” oldu. Yani Mukaddes Şabat. Senelerdir, belki de yüzyıllardır “Kâtibim” veya “Üsküdar’a gider iken” ismiyle bildiğimiz, severek eşlik ettiğimiz, setresi uzun, eteği de çamur olan ‘Kâtibimin, Mukaddes Şabat’a olan dönüşümü ilgi çekiciydi doğrusu. Biraz kızarak dinlemeye başladım ilk başta bu enstrümantal müziği. Çünkü albümün içerisindeki bilgi kitapçığında “Kâtibim” için ‘Müzik: Geleneksel’ yazıyordu ve aranjmanı da Mckennitt’e ait gözüküyordu. Oysa “Kâtibim” için elimizde yeterli bir belge ve bilgi yoktu. Bu müziğin bir Türk bestesi olduğu sadece bir söylentiden ibaret neticede. Kitapçıkta verilen bilgiye göre de bu eser, 11. ve 12. yüzyıllar arasında bestelenmiş yahut icra edilmişe benziyor. Endülüs Yahudilerinin yani sefaradların, zamanede meşk ettikleri şarkıları içeren bir albümden bahsediyor kitapçıkta. Burada da “Kâtibimin aslında sefarad eseri olduğuna değiniliyor bir bakıma.

Loreena Mckennitt’in “Kâtibimin melodisini ilk duyduğu albüm, Eduardo Paniagua ve Jorge Rozemblum’un hazırladıkları Morada del Corazón adındaki çalışma. Hemen bu albümün içeriğini inceleme ihtiyacı duydum. Mckennitt’in Mukaddes Şabat diye albümünde yer verdiği eser, burada Sábado Sagrado ismiyle yer alıyor. Yani “Mukaddes Şabat”. Sábado Sagrado isimli o eserin hemen yanına not düşülmüş. “Judería De La Región
Otomana” yani Osmanlı hâkimiyetindeki Yahudi bölgesine ait’…
Bir başka rivayet ise şöyle…
Kimilerince 1854 yılında Kırım Harbi dolayısıyla Üsküdar’da konaklayan askerlerin dilinden düşmeyen bir halk şarkısının müziğinden alınma, kimilerince Üsküdar halk kültürünün bir parçası olan Kâtip Aziz Bey ve kendisini görmek için kafesli pencerelere koşan kızların 19. yüzyıldaki sevdalarının şarkısı…
Rivayetler daha bitmedi. Bir de Halide Edip Adıvar’ın aktardıkları var. Ona göre bu şarkı zengin dul bir bayan ile bir kâtibin hikâyesini anlatıyor. Dul kadın, kâtibe olan aşkında ötürü, kâtibin ikinci eşi olmayı teklif ediyor. Kâtibin eşi bunu dul kadının serveti hesaba katarak kabul ediyor. Sonunda dul bayan kâtibin ikinci eşi oluyor…
Bu da bir derleme çalışması…
Felix Von Luschan tarafından İslahiye’nin Zincirli Köyünde 1902 yılında derlenmiştir. Bu derleme çalışması ülkemizde ses kayıt cihazıyla yapılan ilk derlemedir. Metinler Arnavut Hakkı Tevfik Bey, Üsteğmen Zeki Bey, Profesör Karl Foy ve Mehmet Hasan Bey tarafından düzenlenmiştir.

Bu türküler, ilk olarak Berlin Eski Tarih, Etnoloji ve Antropoloji Cemiyeti'nin yayın organı olan Zeitschrift für Ethnologie, Jahrg. 1904, Heft 2, s. 177-202'de, Einige Türkische Volkslieder aus Nordsyrien und die Bedeutung Phonographischer Aufnahmen für die Volkerkunde(Kuzey Suriye'den Birkaç Türk Halk Türküsü ve Etnoloji için Fonografik Kayıtların Önemi) başlığıyla neşredilmiştir. (Türk Folkloru Araştırmaları Yıllığı 1976, Kültür Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yay: 25, Süreli Yayınlar Dizisi: 3; Zeitschrift für Ethnologie, Jahrg. 1904, Heft 2; İstanbul Türküleri - Nail Tan, Salih Turhan - Ötüken Neşriyat A.Ş. - Yayın No: 1177, Kültür Serisi: 672, Yaylacık Matbaası, İstanbul - Haziran, 2016, s.36-37.)
Bu tartışmalar şarkının kökenine dair rivayetler. Bir de hangi milletin malı olduğu sorusu var…
Yunanlılar ‘Apo tin Athina’ (Atina’dan Pire’ye), Sırplar ‘Ruse kose, curo, imaš’ (Sarı saçların var, kız!), Bulgarlar ise ‘Jassen messetz wetsch isgrijawa’ (İşte apaçık bir ay doğuyor) diye biliyor bu şarkıyı, daha doğrusu müziği…
Adela Peeva o muazzam film/belgeselinde işte bunu araştırıyor. Bu şarkı kimin? Hikâye İstanbul’da başlar. Balkan ülkelerinden arkadaşlar oturup konuşmaktadır. Sonra bir şarkı çalar, Kâtibim şarkısı… Herkes kendi dilinde şarkıya eşlik eder ve şarkıyı tek başına sahiplenmeye kalkışır. Adela Peeva bu muhteşem şarkının peşine düşer… Bosna, Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan, Arnavutluk, Makedonya ve Türkiye’yi gezerek araştırır şarkının kökenini.
Ama ortada bir gerçek var… Bu şarkı sadece Türk’ün,  sadece Yunanın,  sadece Bulgarların,  sadece Arnavut’un,  sadece Boşnak'ın, sadece Makedon’un şarkısı değil… Bu tüm Balkanların şarkısı… Bu Osmanlı ahalisinin şarkısı… Bu acısıyla, tatlısıyla Osmanlının şarkısı… Kanın gövdeyi götürdüğü Balkanların umut melodisi… Ama sadece Balkanların da değil bu şarkı. 1950’li yıllarda Eartha Kitt de seslendirmiştir bu şarkıyı. Ve bu şarkının ünü tüm dünyaya yayılmıştır. Hatta Brooklyn Funk Essentials ’in yorumunu Avrupa’da dinlememiş, duymamış biri yoktur sanırım… Çünkü Türkiye ile güzel şeyler ekranlarda anlatıldığında müzik olarak Brooklyn Funk Essentials ’in ‘Kâtibim’ yorumu anlatılanlara eşlik etmektedir…
Sanırım bu şarkıyı tek basımıza sahiplenme çabası hiç adaletli olmuyor… Varsın bu şarkı tüm Balkanların olsun… Varsın bu şarkı tüm dünyanın olsun…
Sohbetlerde söyler ve yazarım da musiki diller üstü bir dildir diye. Bu ezgi de bu ifadenin tipik
örneklerinden biri değilse nedir?

Meraklısı için ek:
Ünlü Kâtibim türküsüne dayalı olarak üretilen iki film vardır. İlk “Üsküdar’a giderken” 1955 yılında Abdurrahman Palay tarafından filme alınmıştır. İkincisi ise Sadık Şendil'in senaryosunu yazdığı, Ülkü Erakalın'ın yönettiği 1968 yapımı bir filmidir. Yapımcısı Özdemir Birsel'dir.

Bu yazı toplam 224 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim