Bugün 14 Eylül 2025 Pazar
  • Antalya31 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    4843.947
    %0.00
  • Dolar
    41.3226
    %0.00
  • Euro
    48.481
    %0.00

GAZANFER ERYÜKSEL / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
GAZANFER ERYÜKSEL / KONUK YAZAR

KİŞİSEL GELİŞİM ÜZERİNE BİREYSEL BİR BAKIŞ

14 Eylül 2025 Pazar 14:11

Önsöz gibi…

İnsanın gelişimi onun kendini, doğayı anlama ve anlatma yolculuğuyla başlamıştır. Bu yolculukta adı henüz konmasa da şiir, müzik ve dansla başlayan anlama ve anlatma eylemi, yazının henüz olmadığı dönemler dâhil, zaman içinde felsefe ve bilime kök hücre olacaktır.

Olmak ya da olmamak

Egemen yapılar tarih boyunca kendi iktidarlarına hizmet edecek insan yetiştirmişlerdir. Hiçbir iktidar kendini yerinden edecek, tekerine çomak sokacak insan yetiştirmez. Bu ifademizi sinek pislemedik bir yere yazınız lütfen. Tarihi süreçte egemen yapıların eylemlerine ters düşen söylemleri olanlar bunun bedelini ödemek zorunda kalmışlardır. Örneğin Sokrates baldıran zehri içerek ölüme mahkûm edilmiştir. Bir sürü filozof Atina’dan Anadolu’ya sürülmüştür.
Biz dönelim bireye.
İnsanın aklını keşfetmesiyle başlamıştır her şey ve düşünme yetisi… Bu keşif için bireysel gelişimin oluşum noktası, kök hücresi diyebiliriz. Kendini geliştirdikçe bir şeyler yapabilmenin keyfi. Bu gelişim süreci şüphesiz bir zıtların birliği temel yasası olan doğa ve kâinatın yapısallığı içinde bugünlere gelecektir. Onun içgüdüsel dürtüleri, yok etme duygusu ve şiddet, çoğalma güdüsü ve yaşama tutkusu ile aklını kullanırken kendine dışardan bakabilen filozoflarla birey olma ve/veya olamama süreci hızlanmıştır. Bireyin oluşumunda mülkiyet kavramı ne gibi artı-eksiler getirmiştir acaba diye soruyorum. Bu soru ayrı bir makale konusudur.

Birey olmak / olabilmek hem kendi hem de başkası/öteki olabilmektir. “Kendi” olurken doğanın ve elbette kâinatın bir parçası olduğunun ayırdına varacak, “başkası/öteki” olurken de dünyayı paylaştığı varlıkların yaşam hakkını savunacaktır. Yeter mi? Yetmez elbette… Sebep-sonuç ilişkisi bağlamında analitik düşmeyi de donanımına eklemelidir ki bu hayli zamanını alacaktır. Özetle birey olmak zor zanaattır vesselam. Söylemesi ne denli kolaysa yapması o kadar zordur.

Bireyleşme sürecinde durma mesafesini ayarlamak

Hem kendi hem de başkası olabilen bireyin elindeki en önemli araç iletişimdir. İş ve İnsan İlişkisi dersini verdiğim dönemde iletişim kanallarının hep açık kalması gerektiğini vurgulardım. Konuyu çarpıcı bir şekilde anlatmak için de “kuduz köpekle de iletişim içinde olmalıyız” derdim. “Hocam, ya yaklaşırsak?” sorusu geldiğinde ise “durma mesafesini ayarlayamazsanız, kuduz köpek sizi ısırır, sonra da gider aşı olursunuz” diye cevap verirdir.

Durma mesafesinin ayarlanması sadece üç kelimelik bir ifade değildir. Durma mesafesini ayarlamak için karşımızdaki kişiyi analiz yeteneğinin devreye girmesi gerekmektedir. Örnekte köpeğin kuduz olma ihtimali gibi. Ama bu analiz belli bir birikimi içselleştirmekle doğru orantılıdır. Durma mesafesi gündelik hayattaki ilişkilerimizde bize en az zararla iletişim sağlayacaktır.

İnsanın bireysel gelişim sürecini onun toplumsal ilişkilerinden ayrı olarak düşünmek bizi yanılgılara götürecektir. Toplumun ona ezberlettiği davranış biçimleriyle insanın kişisel tutkuları arasında var olan kaçınılmaz çelişmeler bireyleşmenin önündeki engelleri oluşturur. Birey olmak / olabilmek zor zanaattır vesselam.

Böl-parçala-yönet küresel sistemin değişende değişmeyen strateji ve taktiğidir. Sadece toplumsal yapıları kendi içinde hücrelere bölüp, bir hücreyi kanserojen etkilerle büyütmez, aklı da kendi içinde parçalayarak insanları bütünü göremez, düşünemez hâle getirir. Ondan sonrası kolaydır.

Yeni kavramlar yeni sosyoekonomik süreçlerde oluşur…

İnsanlar kavramlarla kendilerini ifade ederler, hayatı anlamaya ve anlatmaya çalışırlar. Toplumsal yaşamdaki değişimler de kaçınılmaz olarak yeni kavramların üretilmesini zorunlu kılar. “Modernite” işte bu kavramlardan biridir. Batı Avrupa’da gelişen ve sömürgecilik ve yeniden kölecilikle sanayileşmeyi finanse eden ülkelerde yaşam biçimi de ister istemez değişmiştir. Değişen yeni yaşama “modern” adı verilmiştir. Bu kavramdan da modernizm türetilmiştir. Modern kavramı ile adı geçen toplumları anlamak ve anlatmak mümkündür. Oluşan yeni yapının insanı modern olabildiğince bireyleşecektir. Ancak… Kökeni sömürge ve yarı sömürge olan toplumları “modern/modernizm” kavramlarıyla anlamaya ve anlatmaya çalışmak kaçınılmaz olarak yanılgı ve yenilgileri de beraberinde getirecektir. Kökeni sömürge ve yarı sömürge olan toplumların geçtikleri süreç kapitalist, sömürgeci ve yeniden köleci toplumlardan uzak ara farklıdır. Ne oluşan burjuvazi vardır ne de sermaye birikimi ve sonuç olarak “işçi sınıfı” denen bir gerçeklik. Bu toplumsal yapıları “modern” üzerinden anlamak tam bir devekuşu hikâyesidir. Ne uçabilir ne de yük taşıyabilirler. Her toplum kendi özgün yapısını analiz ederek her konuda olduğu gibi bireysel gelişmede de özgün sentezini yapmak zorundadır. Orada böyle oldu, bizde de böyle olur gibi önerme ve çıkarımlar hayatın
dinamiğinden uzak teoriler olacaktır ki pratikte sınandığında gerçeklik en kısa zamanda algılanacaktır. Bir Çinli düşünür, “Stratejideki hatadan sonra yapılan taktik hamleler yenilgiden önceki gürültüdür” der.

İnsanlığın zaman yolculuğunda, ki dünyamızın yaşıyla oranlarsak bir avuç su kadardır tarihimiz, alınacak ölçüt sonuçları kopyalamak, öykünmek değil sebep-sonuç ilişkisi bağlamında özgün sentezler yapabilmektir. “Ah monşer Paris” treniyle geldiğimiz trajedi dersoldun bize. Tarih 21. yüzyılın ilk çeyreğinde üçüncü köleci çağı yaşamaya başlamıştır. Birinci köleci çağ antik dönem, ikinci köleci çağ 16. yüzyılda başlayan dönemdir.

T.5,0 denen “süper akıllı toplum”, “akıllı ulus” kavramlarıyla T.4,0 aşamasına gelememiş toplumsal yapılar (kökeni sömürge ve yarı sömürge olanlar) için bir diğer deyişle kapitalistleşme aşamasını kaçırmış ülkelerin kendi sosyoekonomik süreçlerini analiz ederek özgün söylemler oluşturmak ve bu bağlamda insan kaynaklarını yetiştirmeleri işin olmazsa olmazıdır. Yani “Ah monşer Paris treninden” tez zamanda inmek gerekir. Ona da küresel
çetelerin yerli ortakları fırsat verirse diyerek bitirelim yazıyı.

Son söz gibi…

Albert Camus “İnsanın özgürlüğü, yaşamın anlamını kendisinin yaratmasını sağladığını” söyler. Bu ifadedeki “özgürlük” kavramı insanın birey olabilmesiyle doğru orantılıdır.

Kişi, sayısal bir kavramdır. Kaç kişi yemeğe gittiniz? Dört kişi. Bir diğer deyişle dört birey yemeğe gitmeyiz. Birey ise dikey bir kavramdır ve belli bir toplumsal sürecin sonunda oluşmuştur.

İnsanın dünya yolculuğunda kişiden bireye geçmesi ne uzun bir yolculuktur. Köle olmasa da onun bir kralı, şahı, padişahı vardır. Onun kuludur o. Burada tarih boyunca toplumların yönetilmesinde inanç sistemlerinin ne denli etkin olduğunu da hatırlamak zorundayız. Uzun, upuzun bir emekleme sürecinden sonra ayaklarını üzerine kalkması dik durması için ne bedeller ödenmiş ne canlar verilmiştir. Batı Avrupa’da gelişen burjuvazi ve ona bağlı olarak kapitalist sistem sömürgeciliğin sahneye çıkmasıyla geometrik bir diziyle tırmanma şeridine geçer. Sömürgelerde gelen
artı değerler ile sanayi devrimi finanse edilir. İkinci köleci çağ, döner köle sistemi, doğuştan köleler ve oluşan artı değer Avrupa’daki sosyoekonomik yapıyı değiştirirken yeni insan tipi de oluşur. Bu topluma modern toplum, insanına da modern insan adı verilir. İşte o modern insan bireydir. Dikey düşünebilen insan. Bir de parantez açalım. Kökeni sömürge ve yarı sömürge olan toplumlarda burjuvazi oluşmadığı için o ülkeler modernleşme sürecini yaşayamadıklarından oralarda modern insandan, bireyden söz etmek yanılgılara sebep olacaktır. Açıkçası bireysel gelişim eğitim, öğretimle edinilen bir aşama değil, bir toplumsal sürecin sonucudur.

Meraklısı için ek: Antik Zamanlardan Geleceğe Kişisel Gelişim, Feray Atalay, Şey Kitap,
20225.

Bu yazı toplam 153 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim