Bugün 21 Aralık 2025 Pazar
  • Antalya11 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5972.467
    %0.00
  • Dolar
    42.7981
    %0.00
  • Euro
    50.141
    %0.00

GAZANFER ERYÜKSEL / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
GAZANFER ERYÜKSEL / KONUK YAZAR

ÖYKÜCÜKLER

21 Aralık 2025 Pazar 00:53

 I
BİR AKŞAM ÇAYI

 

Demlenene kadar çay çiçekleri sulayıp, balkonu yıkadı. 
Kuş misal şehre süzülen akşama karşı çay keyfi
Gurubun rengiydi bardaktaki çayın demi…

 II
Kavun ve rakının böylesi…

Kıyı kasabasında tatildeydi. Sabah uyurken herkes, sahilde yürüyüşe çıktı. Denizi gören evlerden birinin önünde bir adam Kırkağaç kavunu ile meşguldü. Durakladı…  Kavunun tepesini kesmiş içindeki çekirdekleri boşaltıyordu adam. 

“Günaydın…” dedi, “Akşama daha çok var…” 
Adam gülümsedi… “Şimdi sırada kavuna bir 35’lik rakı dökme var. Kavunu buzdolabına koyacağım. Akşamın rakı mezesi bu… Yanına da bir 35’lik açtım mı keyifler ayna...”

Martılar çığlık çığlığa dalıp çıkıyorlardı denize gagalarında istavritlerle…

 III
Prova beklemez

Prova arasında kulise çıktığımda tanıştık. Eski aktörlerinden biriymiş tiyatronun… Hiç izlememiştim onu sahnede. Tevellüdüme sığınabilirdim bu durum için, ama adını hiç işitmemiş olmanın ayıbı zıpkın yarası gibi çöktü içime. Bunca şey ince bir sızıyla çökerken kuytulara, “Eskiden”, dedi “Perde açılırken salonun uğultusu kesilir, mis gibi sabun kokusu gelirdi sahneye…

“Ya şimdi?” diye baktım yüzüne…

“Şimdi, salondan kesif bir ter kokusu geliyor sahneye. Eskiden en temiz giysileriyle gelirdi insanlar tiyatroya… Ya şimdi? Gündelik giysiler ve ter kokusu…”

Sınavda sorunun yanıtını bilemeyen çocuk gibi bakıyordum yüzüne…

“Eskiden öyle seyirciler vardı ki piyesi okuyup gelirlerdi tiyatroya. Bize de ‘Şu sözü neden değiştirdiniz? Ya da bu lafı neden demediniz?’ diye sorarlardı.”

Oyunun asistanı seslendi. “Haydi, prova başlıyor…”

Ben izin istemeden “Prova beklemez” dedi, “Haydi, provaya…”

 III
HAVA PATLAYACAK

Taş kaydırıyordum denizde, içimdeki çocukla güle oynaya… Ağları onarıyordu iki balıkçı az ötede…  Hışırtısından bildik çakılların, birilerinin geldiğini… İki genç… Kayık tutup gezeceklermiş. 

Yaşlıca olanı ağ onaran balıkçıların, “Hava patlayacak” dedi, “Pek açılmayın…”

Denize perdah çekiyordu varla yok arası bir esinti. Şeylerin sustuğu andı. 

Gençlerin biri, “Hava çok güzel” dedi, “Deniz de çarşaf gibi…”

“Hava patlayacak” dedi balıkçı, “Siz yine de pek açılmayın…” Çöle yağmuru anlatıyordu sanki.

Denizde kürek sesleri kayığın, iki genç uzaklaştılar kıyıdan… Apaçık mavisi göğün griye bulanmaya başlamıştı az sonra, giderek artan bir hızla…

“Haydi, iyi akşamlar”, dedim balıkçılara, “Size kolay gelsin. Yağmura yakalanmadan bulayım evin yolunu…”

Eve girmek üzereydim ki hava patladı. Hora tepiyordu yağmurla rüzgâr… Vay önüne çıkana!

Ertesi gün akşamüstü, sahile indiğimde iki balıkçı ağları kayığa yüklüyorlardı. Seslendim, “Kolay gelsin… Rastgele… Nasıl döndü dün kayık tutan gençler?”

Yaşlıca olanı iki balıkçının, “Zor döndüler” dedi, “Zor… İki saatte anca vardılar kıyıya. Elleri su toplamıştır kesin, küreklere asılmaktan…”

 IV
Kral olan garson

Nafiz amca emekli berberdi. Beyoğlu’ndaymış dükkânı. Bizim tüpçü Ziya’nın babası… Uğradıkça laflar, çay içerdik. Bir gün, “O semt, Beyoğlu, bir başka dünya…” dedim, “Sende ne hatıralar vardır, kim bilir?”

“O gazinocuyu bilirsin elbet, şu en büyüklerinden…”

“Kral olan mı?” dedim, “Kim bilmez ki onu…”

“O işte” dedi, “Gençliğinde garsondu. Bir madam vardı gazete bayii… Kaçak döviz işi yaparmış meğer… Atina-İstanbul arasında…”

“Ne ilgisi var garsonla o madamın?” diye sorum merakla.  

“Paraların takas edileceği bir gece” dedi, “Öldürmüşler madamı! Ne paralar bulundu, ne de öldüren. İşte o aralar garson karıştı gitti kayıplara… Aylar sonra kayıp garson bir yer açtı. Yürüdü gitti, kral oldu sonunda… Gel zaman, git zaman, unutuldu her şey…”

Nafiz amcada, çok hikâye olmalıydı böyle, yakası açılmadık. “Amca” dedim, “Buluşsak arada seninle, böyle hikâyeleri sen anlatsan, ben de not alsam…”

Derin bir suskunluk oldu cevabı. Ne zaman dükkâna gitsem yüzü bulutlanır, bir bahane uydurup gider olmuştu.

 V
Bu rakıdan biz bir şey anlamadık!

Galatasaray’ın seyrine doyum olmadığı günler… Biri Fenerbahçeli, diğeri de Beşiktaşlı iki arkadaş Galatasaray maçlarının müdavimi olmuştu.
 
Şifreli yayın olan bir meyhanede ikişer kadeh rakı içerken maç keyfiydi yaptıkları. Meyhanenin ortağı Mehmet ise koyu Galatasaraylı…

Yine Galatasaray maçı olan bir akşam iki ahbap çavuş için masaları ayrılmıştı. Mehmet alışılmış güler yüzüyle sordu, “Her zamanki gibi mi?” 

Çabucak bir ufak rakı, beyaz peynir ve salata servisini yaptı ve “Sıcakları sonra alırım…” diyerek uzaklaşmadan önce, “Bir şey soracağım ama kusuruma bakmayın. Biriniz Fenerbahçeli, diğeriniz Beşiktaşlı… Ama bizim Cimbom’un maçlarını hiç kaçırmıyorsunuz.  Neden?”

İki ahbabın yüzünde bir gülümseme… Biri, “Ben fanatik değilim…” dedi. Diğeri, “Bu bir maç, bir oyun… Temaşa keyfi için geliyoruz. Bizim takımlar da bu ara hiç keyif vermiyor.”

Ve maç başladı. Kadehler tokuşturuldu. 

Maç oynandıkça ateşli taraftarların bağırışları yükseldikçe yükseldi. Sanki stadyumda imişler de onların seslerini duyan varmış gibi haykırıyorlardı. Hele biri vardı ki üstüne başını ha yırttı ha yırtacak… Yüzü kıpkırmızı, damarları şişmiş, sanki patlayacak. 

Ahbap çavuşların ikisi de muzip tiplerdi. Mehmet’i çağırıp sordular, “Şu coşan arkadaşlara ne verdinse bize de ondan getir. Bu rakıda biz bir şey anlamadık…”
 
 VI
TİRİT

Bayat ekmek torbası vardı babaannemin. Oktay Akbal, “Önce Ekmekler Bozuldu” dememişti daha…
Kemik suyuna tirit yapardı babaannem bayat ekmeklerden. Ama ille de Pazar günleri… Hafta sonu diye geciken kahvaltıdan sonra akşamüstüne doğru başlardı tirit lezzeti. Üstüne sarımsaklı yoğurt, kızdırılmış yağ ve kırmızı pul biber…

Unuttum sanmayın sakın, masaya bir küçük kâseyle getirilen karanfilleri… Örtmek için kokusunu sarımsağın…

 VII
Aşkın kanat sesleri

“Bu akşamki senfoni konserinden beni affet…” dedi telefonda…
Şehir dışında olmadığı sürece senfoninin hiçbir konserini kaçırmazdı hâlbuki… Bunca alıştığı, adeta tiryakisi olduğu şeyden onu vazgeçiren bir şey olmalıydı. Fevkalâde önemli ve değerli bir şey… Sesinde kanat çırpan heyecan çok şey anlatıyordu aslında. 
“Âşık mısın?” diye sormadım bile…

Bu yazı toplam 143 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim