Bugün 13 Aralık 2025 Cumartesi
  • Antalya10 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5897.703
    %-0.04
  • Dolar
    42.6861
    %0.00
  • Euro
    50.1507
    %0.00

GAZANFER ERYÜKSEL / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
GAZANFER ERYÜKSEL / KONUK YAZAR

UZAYAN GECELER VE SONBAHAR

13 Aralık 2025 Cumartesi 17:44

Son, eksikleriyle sondur. Şöyle mi demeliydim yoksa, eksikler, eksiler olmasın sakın şeyleri sona erdiren veya döngünün bir başka boyuta evrilmesi. Buradan bir selâm gönderelim, Turgay Kantürk’e “İlk Gibi Son” kitabı vesilesiyle.

Antik çağdan beri insanlık sonbaharı, hazanı, güzü hep özdeş kılmıştır ölümle. Yapraklarını döken ağaçlar, sararıp solan doğa, yaklaşan kışın habercisidir. O dönemde, antik çağda kış, mevsimlerin en zorlusudur. Soğuk, ayaz, kar, tipi, fırtına… Donmuş nehirler… Evlerde ısınmak zorların zoru. Hele pencereler, camın icat edilmediği dönemde…  Pencereler küçük ve tahta kapaklı… Işık yok… Evlerde aydınlanma apayrı bir sıkıntı… Ocaklarda yakılan ateş hem ısıtan hem de aydınlatıcı, o da olduğu kadar. Ateşe yakın dursan önün ısınır, sırtın buz keser.  Mum ve kandillerin icadıyla görece bir konfor gelir evlere.

Bu şartlarda bahar, ilkyaz beklenen sevgilidir artık. Doğa uyanır, güneş hem aydınlatır, ısıtır hem de. Ulaşım kolaylaşır, yolların çamuru kurumaya başlar. Eriyen karlarla ırmaklar canlanıp coşar.

Biz filmi geri sarıp da dönelim mi sonbahara? Hani şu ölümle özdeş kıldığımız mevsime… Kış uykusuna yatan hayvanları biliriz de ağaçların da kış uykusuna en erken yatanlar olduğunu hâlâ göremeyiz. Hep söylerim ya ezber bozmak zor zanaattır diye. Ağaçların suyu çekildiğinde onların kış uykusu başlamıştır. Beslenemeyen yapraklar sararıp solarak veda ederler ağaçlarına. Gazeller uçuşur güz rüzgârlarında, yağmurlarla serinleyen havalar gelen kışın habercisidir artık.

Doğa kendini gelen kışa ve ilkbahara hazırlamaktadır. Kışın çat ayazındaki dona karşı korurlar kendilerini, yoksa kim yeniden yeşerip de kutsayacaktır gelen baharı? Su borularının çetin ve yaman kışların soğuğunda donan suyun genleşmesiyle çatladığını niye hatırlayarak mukayese yapmaz ki insan aklı? Hep derim ya ezber bozmak ne zor zanaattır. Olguları mukayeseli okumak ise malum analitik düşünmenin boyutlarından biridir.

Kış ve kar iklim ikizidir doğanın. Sonbaharda tarlaya atılan tohumlar yağmurdan sonra kar yağışını beklerler. Anadolu’da kar için ekinin yorganı derler. Bahar gelende ağır-usul eriyen kar ekini besleyip büyütür.

Biz gelelim edebiyatımıza. Bu durumda da çare ustalardan el almaktır, İki Sonbahar Şiiri adlı denemesine Ahmet Hamdi Tanpınar (Cumhuriyet, 03 İkinciteşrin/Kasım 1942) şöyle başlar. “Eski şiirimizde tek bir mevsim vardır, o da bahardır. Bazı mesnevilerde ve bilhassa kaside nesiplerindeki kış ve yaz tasvirleri bir tarafa bırakılacak olursa, bu şiir tek ve yekpare bir mevsim içinde yaşardı, denebilir. Doğrusu istenirse bu biricik mevsim de itibari idi. Yani, şairlerimiz onu her zaman tabiatta olduğu gibi söylemezlerdi. O daha ziyade ruhlarda, muayyen bir estetiğin icaplarına göre açılan bir bahardı. Dilleri de bizim bugün kullandığımız lirizmin mukabili olan "şevk"in iklimi idi.”

Baki’nin Sonbahar Gazeli

“Baki'nin bir istisna gibi görünen sonbahar gazeli bile (bittabi bu adı biz veriyoruz), bu mevsimden ancak talihin cilvelerinden şikâyet çeşnisine bürünerek bahseder. Fakat manzume baştan aşağı büyük sonbahar rüzgarlarının uğultusu ile doludur:

Nam ü nişâne kalmadı fasl-ı bahardan / Düştü çemende berk-i diraht itibardan

Eşcâr-ı bağ hırka-i tecride girdiler / Bâd-ı hazan çemende el aldı çınardan

Her yâneden ayağına altun akup gelür / Eşcâr-ı bağ himmet umar cûybârdan

Sahn-ı çemende durma salınsın sabâ ile / Azâdedir nihal bugün berk ü bârdan

Bâkî çemende hayli perîşân imiş varakın / Benzer ki bir şikâyeti var rûzigârdan.

Eski şiirin oyunlarını ve kaidelerini gözönünde tutarak söylenmiş olan bu gazelde, ağaçların çırılçıplak kalması, dünya alakasından bir tarikat ehlinin soyunmasına benzetilir, sonbahar rüzgârı bir mürit gibi, şeyhi olan çınardan icazet alır, tıpkı kudsiyetine inandığı dergâha hediye götüren insanlar gibi, ağaçlar dereye bütün altınlarını dökerek kendilerine medet etmelerini rica ederler.

Sonunda da Baki, manzarayı kaplayan sararmış yaprakların haline bakarak onların da (kendisi gibi) felekten bir şikâyeti olduğunu hatırlatır. Velhasıl, bir yığın ustalıkla, ikizli bir mânâyı tek bir mevzu ve şekilde beraberce yürütür. Bütün Ortaçağ sanatları gibi, eski şiirimiz de eşyaya safdilce bakmağı sever ve tercih ederdi. Hatta doğrusu istenirse, bu çok ustalıklı bilgiç safdillik, onlarca sanatın en mühim taraflarından biriydi.”

“Yazık ki, bu güzel manzume eski şiirimizde hemen hemen tek başına kalır. Onun bir eşini - daha çok güzel ve daha derin olmak şartıyle - bulabilmek için Yahya Kemal'e kadar çıkmak lazımdır. Aradaki devirde ise, şiirimizin yüzünü garbe çevirdikten sonra verdiği bazı nümuneleri vardır. Bunların başında Recaizade Ekrem'in "Sonbaharın zevki hoştur. Tut elinden yâri koştur" diye başlayan küçük şiiri, Cenab'ın Temâşâ-yı hazan'ı, Fikret'in yağmurlu, ıslıklı, rüzgârlı ve hıçkırıklı, - fakat bu teferruat bolluğuna rağmen bazısı gene güzel - sonbahar şiirleri vardır.”

Sonbahar ve ölüm özdeşleşmesinin en yetkin örneklerini görmek için Yahya Kemal’i bekler edebiyatımız.

SONBAHAR

Fânî ömür biter, bir uzun sonbahâr olur.

Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur.

Mevsim boyunca kendini hissettirir vedâ;

Artık bu dağdağayla uğuldar deniz ve dağ.

Yazdan kalan ne varsa olurken haşır neşir;

Günler hazinleşir, geceler uhrevîleşir;

Teşrinlerin bu hüznü geçer tâ iliklere.

Anlar ki yolcu, yol görünür serviliklere.

Dünyânın ufku, gözlere gittikçe târ olur,

Her gün sürüklenip yaşamak rûha bâr olur.

İnsan duyar yerin dile gelmiş sükûtunu;

Bir başka mûsıkîye geçiş farzeder bunu;

Teslîm olunca va'desi gelmiş zevâline,

Benzer cihâna gelmeden evvelki hâline.

Yaprak nasıl düşerse akıp kaybolan suya,

Ruh öyle yollanır uyanılmaz bir uykuya,

Duymaz bu ânda taş gibi kalbinde bir sızı:

Farketmez anne toprak ölüm mâceramızı.

Batı şiirinde sonbahar

John Keats'in "sisler ve olgun bereket mevsimi" olarak adlandırdığı bir mevsimdir sonbahar.

Sonbahar, Yapraklar, Sonbahar

Emily Brontë

Düş, yapraklar, düş; Öl, çiçekler, uzaklaş;
Geceyi uzat ve gündüzü kısalt; Sonbahar ağacından çırpınan
her yaprak bana mutluluktan söz ediyor. 

Gülün büyümesi gereken yerde kar çelenkleri çiçek açtığında gülümseyeceğim;

Gecenin çürümesi daha kasvetli bir günü müjdelediğinde şarkı söyleyeceğim.

Sonbahar

John Clare


Bütün gün pencereleri sallayan,
Yosunlu karaağaçtan solmuş yaprağı alıp götüren, 

Binlercesiyle birlikte yol boyunca döndüren,

Tutarsız rüzgarları seviyorum.

Titreyen dalı,

Akşamın sonuna kadar dans ederken görmeyi seviyorum,

Kulübedeki serçe cıvıltısı,

Baharın şimdi flört ettiğini, 

Yazın kucağında çiçeklerle uzandığını düşündürürdü.

Kulübenin dumanını
çıplak ağaçların arasından yukarı doğru kıvrılırken görmeyi seviyorum
Güvercinler paltonun etrafına yuvalanmış
Bu gibi sıkıcı kasım günlerinde
Gübre tepesindeki horoz ötüyor
Değirmen fundalıkta yelken açıyor

Kuzgunun göğsünden düşen tüy

Anız çayırına düşer
Eski karga yuvasının yakınındaki meşe palamutları
Ağaçtan aşağı pıtırdayarak düşer
Her şeyi bekleyen homurdanan domuzlar
Düştükleri yere koşuştururlar ve acele ederler

Sonbahara

John Keats

Sislerin ve olgun meyvelerin mevsimi, 
Olgunlaşan güneşin yakın dostu;     

Çatı saçaklarının etrafındaki asmaları meyveyle doldurup 
bereketlendirmek için onunla işbirliği yapmak; 

Yosun tutmuş kulübe ağaçlarını elmalarla eğmek    

ve bütün meyveleri özüne kadar olgunlaştırmak için;        

Kabağı şişirmek ve fındık kabuklarını     

tatlı bir çekirdekle dolgunlaştırmak için;

Daha fazla tomurcuk vermek için,  

Ve daha da fazlası, arılar için daha sonraki çiçekler,  

Ta ki sıcak günlerin hiç bitmeyeceğini düşünene kadar,       

Çünkü yaz nemli hücrelerini doldurdu. 

Seni stoklarının arasında sık sık görmeyen var mı? 

Bazen, dışarıda arayan biri seni bir tahıl ambarının zemininde kaygısızca otururken 
bulabilir, Saçların savrulan rüzgarla yumuşakça kalkmış;  

Ya da yarı biçilmiş bir karıkta derin uykuda,     

Gelinciklerin dumanıyla uyuklarken, kancan        

bir sonraki demeti ve onun bütün dolanmış çiçeklerini esirger: 

Ve bazen bir başak toplayıcı gibi,

Yüklü başını bir derenin karşısına sabit tutarsın;    

Ya da bir elma şırası presinde, sabırlı bakışlarla,        

Saatlerce son sızıntıları izlersin. 

İlkbaharın şarkıları nerede? Evet, neredeler? 

Onları düşünme, senin de bir müziğin var,

Çizgili bulutlar yumuşakça ölen günü açarken, 
Ve anız ovalarına pembe bir renkle dokunurken; 
Sonra küçük sivrisinekler ağıtlı bir koro halinde yas tutarlar 
Sığ nehirlerin arasında, yukarı taşınarak 
ya da hafif rüzgârın yaşaması ya da ölmesiyle batarak; 
Ve yetişkin kuzular tepelik vadilerden yüksek sesle meler; 
Çit cırcır böcekleri şarkı söyler ve şimdi tiz yumuşaklıkla 
Kızıl göğüslü cırcır böcekleri bir bahçeden ıslık çalar; 
Ve toplanan kırlangıçlar gökyüzünde cıvıldar.

Sone 73 ('Yılın o zamanını bende görebilirsin')

William Shakespeare 

Yılın o zamanını bende görebilirsin,
Sarı yapraklar ya da hiç ya da birkaçı,
Soğuğa karşı titreyen o dallarda asılı kaldığında,

Tatlı kuşların geceleyin şarkı söylediği çıplak, yıkık korolar.
Bende, gün batımından sonra batıda solan günün alacakaranlığını görürsün,
Ki onu yavaş yavaş kara gece alır,

Ölümün ikinci benliği, her şeyi dinlenmeye kapatır.

Bende, gençliğinin külleri üzerinde yatan
öyle bir ateşin parıltısını görürsün ki, 

Üzerinde ölmek üzere olduğu ölüm döşeği gibi, 

Beslendiği şey tarafından tüketilmiş.    

Bunu algılarsın ki, sevgini daha da güçlendirir,    

Uzun sürmeden terk etmek zorunda olduğun şeyi iyi sevmek.

Yazı hayli uzadı biliyorum. Sonbahar, geceler uzadığından hayli uzun boyludur. Okuyan yazandan arif gerek sözümüze binaen Türk şiirindeki sonbahar şiirlerini çeşitlendirerek batı şiir örnekleriyle sonbahara bakış farklarını görebilirsiniz.

 

 

Bu yazı toplam 158 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim