Bugün 02 Kasım 2025 Pazar
  • Antalya21 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5412.269
    %0.00
  • Dolar
    42.0266
    %0.00
  • Euro
    48.4629
    %0.00

TARIK ÇELENK / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
TARIK ÇELENK / KONUK YAZAR

HANGİ TÜR KÖYLÜLÜK?

02 Kasım 2025 Pazar 12:07

Yıllardır Kapıdağ-Tatlısu’ya gidip gelirim. Gerçekten Kapıdağ’ın suyu şekerli gibi tatlıdır. Ancak ne yazık ki bu suların aktığı Bandırma körfezini temaşa eden birçok hayrat çeşme adeta enerji içecekleri, bira şişeleri ve benzerlerinin açık çöp alanları gibidir. Perema- Karşıyaka’nın 50 yıl öncesini hatırlarım. Eski Rum taş evleri ve Kilise kalıntıları bağ ve zeytin kokularıyla temiz deniz ile ayrı bir bölgeye eşsiz egzotiklik katıyordu. Şimdi artık Karşıyaka zenginleşti. Milyon dolarlık gırgır motorları sahipleri köylerini niteliksiz apartman kuleleriyle donattılar. Bandırma körfezinde denize girmek cesaret istiyor.

Karşıyaka mübadilleri Kavala’nın Söğütçük köyünden gelmişlerdi. Eşim ile Söğütçük’e-Lumnia gidip geçmişlere bir fatiha okumaya karar vermiştik. Yaşlılardan işitenler o köy dağ köyü sadece hayvan bakarlarmış orada ne yapacaksınız demişlerdi. Lumnia’ya gittiğimizde Rumlar bizi Türkçe karşıladılar ikramlar ettiler. Ancak köy bir İsviçre köyü olmuştu. Çeşmelerinde de enerji veya bira içecek çöpleri yoktu. Taverna dedikleri nitelikli bir restoranda da yemek yiyip Kavala’ya dönmüştük.

Bu örnekleri hep Anadolu’nun önemli bir kısmının göçebe zihniyeti ile de karışmış köylülüğü ile Batı’nın kültürel ve tarımsal kalkınma dinamiği arka planındaki köylülük ile mukayese için yapmaktayım.

Bu köylülük kelimesi kullanımı yanlış anlaşılmaya ve incinmeye de çok yakın bir algıyı da üretmekte. Bu konuda bazı dostlardan ciddi sitemler alırken köylü arkadaşlarımdan da merak ve destek almaktayım. Aslında ben dahil 3-4 kuşak geriye gittiğimizde hepimiz köylüyüz. Köylülüğün ruh asaletine kimsenin itirazı olamaz. Zaten Osmanlı tam bir tarım toplumuydu. Burada tabi ki Yakup Kadri veya Kemal Tahir’in romanlarındaki yorgun ve göçebe karakterli Anadolu köylülüğü ile Alan Mac Farlane’nin bahsettiği İngiliz aristokrasisinin köylülüğünü ayırt etmek gerekiyor. (1) Bu bağlamda İngiltere ve Almanya’da sahil köyleri ve kasabalarını da çok gezme imkanım oldu. 500 yıllık tarihleri, estetikleri kültür ve turizmde iddialarıyla yaşamaktaydılar. Batı köyleri adeta orada Ortaçağ tarihini yaşatırken bizim sonradan zenginleşen köylerimiz ise modern gecekondu hüviyetinde.

Hasan Âli Yücel, İngiltere Mektupları’nda tam da bu farkı anlatır. Ona göre İngiltere’nin sırrı, “hürriyetin nizama dönüşebilmesidir.” Bu nizamı kuran şey ne para ne sanayi ne de yasadır; görgüdür. İngiliz köylüsü toprağını işlerken davranışına ölçü ve estetik katmıştır. Köylü sabrıyla aristokrat vakarını birleştirir. Bu görgü, sınıflar arasında aşağıdan yukarıya doğru işleyen bir merak akışıdır. Köylü aristokratı taklit eder ama ona öfke duymaz; onun ölçüsünü öğrenir, kendi emeğinde uygular. İngiltere’de görgü, sınıfsal farkı törpüleyen ortak bir dil haline gelmiştir. Bizdeyse tam tersi yaşandı. Köylü devleti kutsadı ama ondan öğrenmedi; devlet köylüyü yüceltti ama onu dinlemedi. Bu yüzden modernleşme süreci, toplumun ufkunu genişletmek yerine daralttı. Köylüleşmek, bir yaşam tarzına değil, bir düşünme biçimine dönüştü. Artık köylülük köyde değil, şehirde; mecliste, üniversitede, hatta sosyal medyada
yaşıyor.

Yücel’in İngiltere mektuplarında hayranlıkla anlattığı şey, bir ülkenin merakı kurumadan yaşayabilmesiydi. İngiliz köylüsü, aristokratın bahçesindeki düzenden öğrenir; üniversite hocası köyün istikrarını över. Birbirine bakan ama kıskanmayan bir toplumdur bu. Medeniyet, merakın korkuya dönüşmediği yerde yeşerir. Bu nedenle İngiltere köylüsünü medeniyetin halkası yapmıştır. Bizdeyse merak hep tehlikeli bulunmuştur. Yeni olan bozucu, farklı olan (1) yabancı, sorgulayan hain sayılmıştır. Bu korku, zihniyetin kendi içinde donmasına yol açmıştır. Zihinsel donma, tıpkı bedensel donma gibidir: hareket varmış gibi görünür ama hiçbir yere gidilmez. Bu yüzden Türkiye yüz yıldır hareket ediyor ama ilerleyemiyor.

Yazılarımda sıkça kullandığım “Mahalle” kavramından sonra “Açık ve Gizli Köylülük” kavramı aslında bu “kollektif zihinsel donma-işlevsizlik” halinin sosyolojik normlarda karşılığıdır. Kollektif zihinsel donma hali köylü-kasabalı bakışın dönüşmesindeki en büyük engellerdendir. Bu anlamda Levine’in “donma hâli” bireyin travmaya tepkisiyken, yazılarımda “gizli köylülük” tanımını bu donmanın toplumsal davranış kalıbına dönüşmüş hâli olarak da düşündüm. (2)

Kolektif travma, siyasette kimliklerin kapanına sıkışmak olarak da görülebilir. Köylü zihniyetinin “bize benzeyeni koru, ötekinden sakın” refleksi, aslında travmatik güvenlik ihtiyacının politik biçimidir. Böylece bireysel donukluk, kolektif dogmatizme dönüşür. Bunun bedeli ise duygusal esnekliğin ve ahlaki duyarlığın kaybıdır.

Yıllardır ülkemizdeki siyasal ve kültürel krizleri anlamaya çalışıyorum. Bu arayış beni hep 19. yüzyılın başına, reformların başladığı döneme götürür. Devlet ve toplum reformlarının kalıcı olamaması, bugünkü kutuplaşma ve zihinsel donukluk halinin köklerini oluşturuyor.

Son dönemde üzerinde durduğum en önemli kavram, açık ya da bastırılmış biçimleriyle bir türlü zihinsel, davranışsal ve görgüsel düzeyde dönüştürülemeyen “köylülüğümüz” veya “kasabalılığımız”dır.

Bizim köylülüğümüzün temel sorunu, göçebeliğin karıştığı dar bir ufukta sıkışıp kalmasıdır. Zihniyet dönüşememiş, merak kurumuş, vizyon oluşmamıştır. İnsanı yeni olana yönelten merak duygusu, yerini tanıdık olana sığınma refleksine bırakmıştır. Oysa görgü, merakın terbiyesidir; başkasını, ötekini, yabancıyı anlamaya çalışırken kazanılan inceliktir. Fakat biz merakı korkuyla, görgüyü zayıflıkla karıştırdık. Sonuçta gelişmek yerine içine kapanan, öğrenmek yerine hükmeden, değişmek yerine donan bir zihin ürettik. Bu tıkanmanın ardında beş asrı aşan otoriter, hiyerarşik toplumsal geleneğimizin de büyük payı vardır.

Bugün artık köylülük bir yer değil, bir tavırdır. Mesele köyde yaşamak değil; yeniye, ötekine, farklı olana nasıl baktığımızdır. Bir toplumun zihni meraksızsa, görgüsü şekilcidir; vizyonu yoksa, modernliği taklittir. Yücel’in İngiltere’de gördüğü gibi medeniyet, merakla beslenen görgünün ürünüdür. Bizdeyse görgü donmuştur, çünkü merak tükenmiştir.

Asıl soru şudur: Biz hangi tür köylülüğe sahibiz? Emeğini estetiğe dönüştürebilen, merakıyla ufkunu genişleten köylülük mü? Yoksa korkularını kutsayıp merakını öldüren, zihinsel donmayı yaşam biçimine dönüştüren köylülük mü?

(1) https://www.vbky.com.tr/kitap/ingiliz-bireyselciliginin-kokenleri

(2) https://www.indyturk.com/node/421436/türki̇yeden-sesler/donuk-toplum-ve-yaklaşan-seçimler

 

Medyascope'tan alıntılanmıştır.

Bu yazı toplam 237 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim