Bugün 16 Eylül 2025 Salı
  • Antalya34 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    4911.925
    %0.54
  • Dolar
    41.3066
    %0.02
  • Euro
    48.8159
    %0.35

HALİL ERDEM / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
HALİL ERDEM / KONUK YAZAR

ANADOLU IRKI KARASIĞIR KARAKEÇİ VE YÖRÜKLÜK

16 Eylül 2025 Salı 11:26

Seksen öncesinde her köyde bir sığırtmaç vardı. Çünkü her evin altında en az üç beş karasığır olurdu. Anadolu ırkı karasığır soğuğa sıcağa, kara iklime dayanıklı, ekmeğini taştan çıkaran bir hayvandı. Kilometrelerce yol yapar, dağ bayır demeden yayılır, karnını doyurur, akşam da yemek istemezdi. Keçiyle koyunla birlikte yaylıma çıkacak kadar çevik, hareketli bir hayvandı. Sütü 3-5 litreyi geçmese de derisi ve eti çok değerliydi. O dönem ülkemizde et sorunu yoktu. Batıdan getirilen süt inekleriyle birlikte bizim karasığır kesime gitti ve adeta imha edildi. Anadolu ırkı karasığır artık istesek de yok, onun otlayabileceği meralar satıldı, ormanlar yakıldı, kalanı da tel ile çevrildi; karasığırı bırak, keçinin koyunun otlayabileceği mera bile kalmadı.

Yaz aylarında belediyeler, dernekler festival yapıyor. -Ne festivali? -Yörük. -Peki, Yörüklük kaldı mı? –Hayır, çünkü Yörük keçiyle vardır. Yörüklük keçiye bağlı üretim tüketim sürecindeki tüm yaşananlar ve onun kültürel uzantılarıyla olur. Keçi yoksa Yörük de yoktur, Yörüklük de. Hazır yiyen çiftlik keçisini karıştırmayalım tabi.

Belediyeler milyonlarca lira harcayıp festival yaparken tek tük arada kalan keçi sürülerini Jandarma derelere hapsedip yaylasına bırakmıyor. Son Yörüklerin sesini duyan yok. Biraz yazı uzayacak ama Yörüklüğün olmazsa olmazı keçiyi size anlatmam gerekiyor:

Her coğrafyanın kendi içinde barındırdığı canlı türleri farklıdır, örneğin çölde deve binlerce yıldır varlığını sürdüren, çöl iklimine dayanıklı, çok değerli bir varlıktır. Keçi de yüzyıllardır Torosların barındırdığı en kadim canlı türlerindendir. Keçinin Anadolu coğrafyasında hayat bulmadığı yer yok gibidir, en çok da Toroslarda varlık gösterir. Keçileri ve ormanı iyi gözlemlerseniz zarar yerine ormana katkı sunduğunu görürüsünüz. Binlerce yıl bir canlı doğanın parçası olmayı başarmışsa, ekolojik dengede önemli bir halkadır.

Gel gör ki ülkemizde her nedense her askeri darbelerden sonra keçi yasaklanmış. 1964 yasaklanan keçiyi Toroslarda kurtarabilmek için Yörükler “Ya karakeçinin affı ya dağların mahvı” diyerek zamanın hükümetine savaş açıp ormanları yakmışlar. Aradan 20 yıl geçiyor, 1980 darbesinden sonra yine yasaklanan keçinin cezası keçi başına ederinin yarısı kadardır. Bu yasak 2012 yılına kadar sürüyor ve bu tarihten sonra denetimli serbestlik geliyor, ancak bu denetimli serbestlik pek de kullanılamıyor, zira keçinin yaylımı için alan kalmadı. Bu yasaklı 30 yıllık süreç dağlardan, ormandan keçinin silinmesine ve özellikle de Yörüklüğün bitmesine yetti. Şimdi keçinin kültürümüzdeki yeri neymiş ona bakalım:

Keçinin erkeğine teke denir, yeni doğmuş yavrusuna oğlak, altı aydan büyük olana çepiç, bir yaşındakine göveleme, bazı yerlerde güveleme derler. Keçilerin yaşı boynuzundaki katmer çizgilerinden belli olur.

Keçinin ekonomik değerine bakacak olursak, kılıyla kara çadır, kolan, kara çul, ala çul dokunur. Zamanında keçi kılından düz bezler dokunur, çakşır ve aba dikilirdi. Çökelek, peynir keçi derisinde hem bozulmadan uzun süre kalabilir hem besin değerini arttırır. Ayrıca ayran dövülecek kap yani tulum olarak da kullanılırdı.

Derisi bir endüstri girdisidir. Deri ceket, pantolon, çanta, çarık yapımında kullanılır. Boynuzlarından bile yararlanılabilir: Boynuzdan bıçak sapları, tarak yapılır; taşra pazarlarında o taraklardan hale görebilirsiniz. Bağırsağından hem kokoreç hem hallacın kirişi yapılır. Eski Türk sazlarının teli bu kirişten yapılır.

Eti koyuna göre biraz sert olsa da kokmaz, gezip kendi yemeğini türlü ot ve ağaç yapraklarından çıkardığı için eti lezzetli ve sağlıklı olur. İnek ve anne sütü beş yaşından sonra sindirimde sorun oluşturur, bu nedenle önerilmezken, keçi sütü her yaşta içilebilir. Dondurma keçi sütü olmadan yapaydır.

Keçi bir kültürdür. Teke katımı denilen dönemde tekenin en siygin, en devingen zamanına teke zortladı denir. Ve zeybek havalarına, boğaz havalarına konu olmuştur. Türkülerimize konu olmuştur. Buna en iyi örnek Teke Zortlama zeybeğidir. Örneğin bu ortamdan beslenen âşıkların cura ile çaldığı çoğu ezgileri dinlediğimde sürünün çanlarının yaylımda çıkardığı sesleri duyar gibi olurum. Keçinin kılı kilimleri, ala çulları var ettiği gibi bu ürünlerin desenlerine de esin kaynağı olmuştur.

Deyimlere, atasözlerine girmiştir. Babasının, anasının mesleğini, sanatını sürdüren evlatlar için “Taş başına çıkan keçinin ardından gelen oğlağı olur” derler. “Keçi gibi inatçı,” deyimi vardır.

Yörüklerin aşiret isimleri adını keçilerden almıştır. Örneğin Burdur Aziziye, Dirmil, Antalya Varsak, Afyon Dinar, Başmakçı yöresindeki Yörük aşiretlerinin adı Sarıkeçili Yörükleri diye anılır. Söğüt, Kütahya ve Urfa Siverek yörelerinde de Karakeçili aşiretleri yer alır.

Yayla geleneği keçiler sayesindedir, çünkü keçi yükseği sever. Keçi doğayı insandan iyi tanır. Şifalı otu da bilir, zehirli otu da. İnsanoğlu keçileri gözlemleyerek doğayı kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilir.

Keçinin Anadolu’daki izleri insanoğlu kadar eskidir. 2400 yıl önce Silifke yöresinde Helenistik Dönemde Olba Krallığının ibadet yeri olan bugünkü Uzuncaburç kalıntılarında keçi, oğlak ve onların yediği bitki resimleri yer alır. Mezarlarına kadar işlenmiş olan keçi, o kadar değerli ki keçileri, krallar kendilerine ahretlik olarak mezar kabartmalarında yer vermişlerdir.

Sonra Tanrı Pan’ı unutmayalım. Alt tarafı keçi üstü insan olan yaratık. Aniden insanların karşısına çıktığından insanların yüreğine bir korku, bir ürperti verdiğinden bu gün tıp sözlüğünde bu korkunun adı Panik, hastalığın adı da Panikatak ’tır.

Keçi yapısı gereği pek sürü olarak hareket etmez, özgürlüğüne düşkün bir hayvandır. Kendi yüksekteyse güvendedir. Bu nedenle en çetin kayalara tırmanır. Boynuna ip atmayı, ağıla girmeyi istemez, direnir. Yani keçi karakterinde bağımsızlık olan bir hayvandır. Bu karakter keçinin sahibine de yüzyıllardır sirayet etmiştir diyebilirim. Keçinin Hindistan’ın bağımsızlık savaşı mücadelesindeki yerini hatırlamak gerekirse, Gandi bir sütlü keçi ile bir mağaraya çekilir. Orada üç ay kaldıktan sonra çıkar ve ilk kez halkına seslenir: “Ben üç aydır sadece keçi sütüyle burada yaşayabildimse bizim İngilizlere hiç gereksinimimiz yoktur,” der ve bağımsızlık savaşını başlatır. Bilirsiniz Atatürk de bağımsızlık için Toroslardaki son çadırı işaret etmiştir.

Keçiye bağlı üretim sürecindeki dil, boğazlar, kilimler, giyim tarzı, aşklar, türküler, keçiden halkın karakterine işlemiş bağımsızlık ruhu, doğaya ilişkin inanç sistemleri, ritüeller Yörük kültüründe var olan kültürel uzantılar idi, artık yok.

Sözüm ona Yörük Festivalleri yapan belediyeler boşa kürek çekiyor. Milyonlarca para harcayıp iki şarkı türkü ile başlarına bağladıkları Yörük yazmasıyla Yörüklüğü temsil ettiklerini sanıyorlar. Asıl gerçeği görmezden geliyorlar. Keçiyle birlikte yok edilen Yörüğün kültürü yapay temsili gösterilerle, içi boş festivallerle yaşaması olanaksızdır.

Uzun lafın kısası keçi halkın kendi kendine yetmesini sağlayan öz varlıklarımızdan biriydi ve yasaklama yanlış hesap, eksik bir mühendisliktir, ya da birilerinin arka ajandalarıdır.

Bu yazı toplam 224 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim