Antalyaspor’un lig tablosundaki yeri sadece bir sıralama değil, aynı zamanda camianın içine sürüklendiği belirsizliğin de özeti niteliğinde.
17 maç sonunda 15 puan…
Kağıt üzerinde “küme düşme hattının hemen üstü” denebilir ama sahadaki görüntü, bu tanımın bile fazlasıyla iyimser kaldığını gösteriyor.
Antalyaspor’un en büyük problemi savunma. 31 gol yemek, bu ligin en zayıf savunmalarından birine sahip olduğunuzu açıkça haykırır. Üstelik mesele sadece bireysel hatalar değil; takım savunması yok, denge yok, reaksiyon yok. Rakip ceza sahasına kalabalık gitmekten çekinen bir takım, kendi ceza sahasında dağınık ve çaresiz bir görüntü çiziyor.
Hücum tarafı ise ayrı bir hayal kırıklığı.
17 maçta 16 gol…
Maç başına bir golü bile bulamayan bir takımın ligde rahat etmesini beklemek futbolun doğasına aykırı. Antalyaspor ne geriye düştüğünde geri dönebiliyor ne de öne geçtiğinde skoru koruyabiliyor. Sahada planı olan değil, anı kurtarmaya çalışan bir ekip izliyoruz.
Son 6 maçta galibiyetin olmaması ise alarm zillerini çalıyor. Bu süreçte kaybedilen puanlar kadar, kaybolan özgüven de dikkat çekici. Oyuncuların yüzündeki tedirginlik, tribünlerdeki sabırsızlıkla birleşince ortaya tehlikeli bir atmosfer çıkıyor. Böyle dönemlerde en büyük risk, “nasıl olsa altımızdakiler var” rehavetidir. Çünkü bu lig, o rehaveti affetmez.
Antalyaspor bugün ne üst sıraları hedefleyebiliyor ne de düşme korkusundan uzak. Tam anlamıyla arada kalmış bir takım. Yönetim, teknik heyet ve oyuncular bu tabloyu doğru okumak zorunda. Aksi halde sezonun ikinci yarısında konuşulan şey kümede kalma hesapları olur.
Özetle; Antalyaspor’un sorunu sadece puan tablosundaki yeri değil, sahadaki kimliksizliğidir. Bu kimlik kısa sürede yeniden inşa edilmezse, bu sezon Antalya’da futbol keyfinden çok stres konuşulur.
Bu yazı toplam 165 defa okunmuştur.