Bugün 23 Temmuz 2025 Çarşamba
  • Antalya27 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    4450.198
    %-0.10
  • Dolar
    40.4175
    %0.07
  • Euro
    47.4506
    %0.08

Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar

BİR ÖMÜR, BİR KARDEŞ, BİR KİTAP

22 Temmuz 2025 Salı 23:03

Bazen bir insanı tanımak ve onu anlamak için yazdığı bir yazı, bir mektup, bir yorum yahut bir kitap yeterli olur. Bazen de olmaz. Olmaz, çünkü yetmez. Savaş ve Barış gibi kült bir eser Tosltoy’u anlamamıza yeter mi? Hayır, asla. Tolstoy’u belki evden kaçıp tren istasyonlarında sabahladığı o “inanılmaz” eyleminde tanıyabiliriz, ama o büyük romanında değil. Çünkü o romanda Tolstoy, önünde sonunda sadece bir “anlatıcıdır”. Ama Tren garında büzüşmüş bir şekilde yatan o sakallı ve zayıf ihtiyar, belki de “asıl Tolstoy’dur” ve asıl tanımak istediğimiz büyük romancı belki de orada kıvrılıp yatan adamdır.

Şu anda elimde “fırından taze çıkmış” bir kitap tutuyorum. Müellifi Osman Özarslan benim tam otuz yıllık dostum, kardeşim. Yani aslında bu yazı bir kitabın tanıtımı değil, yani aslında bundan ibaret değil. Kitabı bahane ederek bir kardeşi anlama ve anlatma çabası diyebilirim sadece. Yani korkarım ki bu yazı edebi bir metin olmayacak, olamayacak ya da olmamaya çalışacak.

Aynı köyde, aynı sokakta, aynı dağda, aynı ovada doğmuş çocuklar, ister istemez birbirlerine benzerler. Davranışları, tavırları, insan ilişkileri, mizah anlayışları, korkuları, endişeleri, sevinçleri benzerdir ve ortaktır. Osman ve ben aynı dağın eteklerinde, Batı Toroslar’ın en batısında bir ovada doğmuşuz. Ama onunla kardeşliğimiz 1994’ün sonbahar aylarında, Antalya’da başladı. Fakülteyi yeni bitirmiştim, yarı kaçak pozisyondaydım, takip ediliyordum, ne yapacağımı, nereden başlayacağımı hiç bilmiyordum, çaresizdim. Ve bizim oralarda doğan her çaresiz çocuğun yaptığı şeyi ben de yaptım; bir gün elime geçen bir valize kıyafetlerimi ve kitaplarımı doldurup 1994’ün Eylül ayında Antalya’ya hicret ettim. Yatacak yerim yoktu, nereye gideceğimi bilmiyordum, param yoktu, aynı köyde doğduğum devrimci bir ağabeyin evine sığındım. Ama benim yüzümden onun da başının belaya girmesinden korkuyordum, fazla barınmak istemedim, kısa bir süre sonra ayrıldım oradan. Bir zaman Eski Otogar’ın bekleme salonlarında “konakladım”.

Ve işte Osman Özarslan kardeşimle o günlerde yollarımız kesişti. Benden yedi-sekiz yaş küçüktü, ama zehir gibi zeki, özgüveni yüksek, saygılı, kendisini iyi ifade edebilen genç bir delikanlı vardı karşımda. Onun sayesinde gecekondularda yaşayan yoksul çocukları tanıdım, onlarla dostluk kurdum. Osman kardeşim 1996 ya da 97 senesinde siyasi görüşleri nedeniyle tutuklandı ve birçok davadan yargılandı. Eğer tutuklanmış olmasaydı, muhtemelen kardeşliğimiz hiç kesintiye uğramayacaktı.  

Ama öylesine inatçı bir çocuktu ki, mahpus damlarında da boş durmadı, yarım kalan eğitimini dışardan tamamladı ve sonrasında Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümünü kazandı. Devamında da sosyoloji alanında yüksek lisans ve doktora çalışmaları. 2016’da yayımlanan “Hovarda Alemi - Taşrada Eğlence ve Erkeklik” adlı çalışması, alanında yapılmış en iyi saha araştırması olarak değerlendirildi ve büyük ilgi gördü. Osman Özarslan kardeşim halen Ankara’da özel bir üniversitede öğretim üyesi ve akademik çalışmalarına burada devam ediyor.

Hafriyat, Osman Özarslan’ın en son yayımlanan kitabı. Evet, yine “taşradan” sesleniyor yazar bu eserinde de. Ama bu bir tez çalışması değil, tam bir roman. Zaman, zemin, kurgu, karakterler, olaylar, hem çok tanıdık geliyor okurken, hem de çok uzaklardan sesleniyor okuyucuya. Çok akıcı bir dil ve üslup kitabın her sayfasına hakim. Okunması çok kolay, sürükleyici ve bir hayli heyecan verici edebi bir metin var karşımızda. Onlarca senelik bir süreci bir çırpıda aşıp bu günlere geliyorsunuz. Yani aslında bu bir tarihsel yolculuk. Belki de kader tarafından sadece ve uzun seneler boyunca “definecilik” yapmaya mahkum edilmiş bir ailenin dramı da diyebiliriz. Tercih edilen dil ve üslup da anlatılan zamanla uyumlu. Ve doğal olarak okuyucu da, romanda geçen kavramların, terimlerin, kelimelerin arasında uzun, keyifli ve son derece heyecan verici bir yolculuğa çıkıyor. Hayatın, coğrafyanın, tarihin yahut kaderin yıllar evvel biçtiği bir rolü çaresizce ve hiç sorgulamadan oynamaya çalışan bir ailenin dramı gibi görünüyor kabaca bakıldığında. Ama sadece bir aile değil, bir coğrafyanın da kaderidir esasen portresi çizilen.

Ve “taşra”. Osman Özarslan’ı doğuran, besleyen, büyüten, yeşerten, güçlendiren bu efsunlu kültür. Ve Osman kardeşim, pek çok entelektüelin hep aşağıladığı ve hakir gördüğü bu yaşam biçiminin sıra dışılığının öylesine farkında k, o gizemli, efsunlu, esrarengiz ve tutucu kültür coğrafyasını sabırla anlamaya ve dinlemeye çalışıyor. Taşraya hakaret etmiyor, onu yargılamıyor, sorgulamıyor ve asla lanetlemiyor. Onu tanımaya ve hakkını vermeye çabalıyor. 

Hayır, “taşra edebiyatı” falan inşâ etmeye çalıştığı yok, “taşra” güzellemesi de yaptığı söylenemez. O, sadece, taşra ortamını ve taşra yaşamını modern bir hikaye diliyle  bu günün ve gelecek zamanların çocuklarına anlatmaya gayret ediyor. Ve işin hakikatini söyleyelim, bunu “Hovarda Alemi” nam eserinde ziyadesiyle kanıtlamıştı, Hafriyat adlı eserinde daha da yükseğe taşımış görünüyor.

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 535 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim