Bugün 27 Ekim 2025 Pazartesi
  • Antalya22 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5382.664
    %-2.84
  • Dolar
    41.9168
    %-0.06
  • Euro
    48.8603
    %0.04

ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

KURUCU AKIL VE KURUCU İRADE

27 Ekim 2025 Pazartesi 15:00

İnsanların hayatında doğuştan getirdiği kimlikleri olduğu gibi sonradan edindiği kimlikleri de vardır.

Bu konuda Lübnanlı yazar Amin Maalouf'un yazdığı müstakil bir kitap var.

Kitabın hacmi büyük değil, ancak işlediği konu bir hayli önemli ve değerli.

En azından ben öyle olduğunu düşünüyorum.

Kitabın adı, “Ölümcül Kimlikler”

Yazara göre insan bir takım kimliklerle dünyaya merhaba der.

Mesela kişinin erkek olması, belli bir etnik kimliğe sahip olması gibi.

Siz isterseniz buna doğduğunuz köyü, yaşadığınız ülkeyi ve benzerlerini de ilave edebilirsiniz.

Hayatın içinde istemli, istemsiz sahip olduğumuz ve edindiğimiz kimlikler ise daha farklıdır ve bir hayli çeşitlilik içerir.

İradi olarak edindiğimiz kimlikler değişkenlik taşır.

Bir dine, ideolojiye, mesleğe vb kimlikler üzerinden de  tanımlayacağımız olgulara aidiyet hissedebiliriz.

Evli olmak, baba veya anne olmak gibi edindiğimiz sıradan kimliklerimiz vardır..

Kimlikler önemlidir ve bunların içinde en önemli ve değerli olanı ise insan kimliğidir.

İnsan kimliği, bizi diğer kimlikler gibi ayrıştırmaz tam aksine daha kapsayıcı ve kuşatıcıdır.

Akıl dediğimiz nimet, düşünme melekemizin yanısıra vicdan dediğimiz ve bizi adil olmaya, diğer insanlarla  hayatımızın birçok safhasında istifade ettiğimiz diğer canlı ve cansız varlıklara;ağaçlara, bitkilere, hayvanlara, suya, toprağa,  hasılı içinde yaşadığımız tabiatı zenginleştiren bütün varlıklara karşı ölçülü ve merhametli yaklaşmayı zorunlu kılar.

Bu konuda ortaya koyacağımız bencillik ve nobranlık ise azgınlaşma ve aşırılık riski taşır.

Kimlikler ve davranışlarımızın kimliklerle ilişkisine yaptığım bu girişten sonra geçmişte ve günümüzde sıklıkla kullandığımız, ortaya koyduğumuz, daha doğrusu insanlık ve bizim için birileri tarafından ortaya konan, davranışlarımızın istikametini ve bağlı olduğu değerleri ifade eden ilkeler üzerine inşa edilmiş düşüncelerle irtibatlandırılan  “Kurucu akıl” konusuna gelelim.

Zaman zaman duyduğumuz bu kavram aslında neyi ifade ediyor, bizler bu konuda ortak payda da buluşuyor muyuz, yoksa bu gerekçeyle birbirimiz üzerinde tahakküm, egemenlik kurmaya mı hevesleniyor ve bunu işleselleştirecek gerekçeler üreterek hegemonya kuruyoruz.

Bunu sağlamak ve rıza üretmek için, “Kurucu Akıl” yeya “Kurucu İrade” dediğimiz oluyor.

Kafa karışıklığımız, pekala bilgi eksikliğinden kaynaklanıyor dememiz mümkün.

Karşıtları susturmak için zaman zaman bu iki kavramı bilerek karıştıranlar varlığı

toplumsal mutabakat veya ortak irade oluşturmakta ciddi bir problem oluşturuyor.

Yaşadığımız ihtilafların önemli kısmı burada gizli.

Cumhuriyeti kurma aşamasında bu iki kavramın varlığı ortak irade oluşumu konusunda kafa karışıklığında önemli faktörlerin başında geliyor.

Kafa karışıklığı doğuracak sebeplerin varlığını anlayışla karşılamak ise neredeyse bir zaruret.

Arzu edilen ortak iradenün tam teşekküllünün sağlanmasında kafa karışıklığı belirleyici durumda.

Bunu anlamak için, o süreçte yaşanan fikir ayrılıklarını ve çatışmaları hatırlayalım!

Dönemle ilgili okumalarıma göre, esasında teşekkül etmiş bir “Kurucu Akıldan ziyade Kurucu İrade”den söz etmek mümkün.

Zaten Cumhuriyet tercihimiz bile bizim aklımızın ürünü olmaktan öte, şartların zorunluluğunun ürünüdür.

Öncesinde yaşanan Tanzimat, 1. ve 2. Meşrutiyet adeta Cumhuriyetin önsözü mahiyetindedir.

Cihan Harbi mağlubiyetinden sonra, dört yıl süren işgale karşı direniş sürecinin neticesinde Cumhuriyet doğmuş, “Kurucu İrade” bu şekilde tecelli etmiştir.

Ülkenin yeni duruma göre nereye gideceği ise, bir düşünce sonucunda olmaktan ziyade dünya sistemi açısından ihtiyaç duyulan sisteme entegre olmayı ifade eder.

Bu tercihe “Kurucu Akıl” demek mümkün değildir.

Buna “Kurucu İrade” demek gerekir.

Evet, ülkeyi yönetenlerin eskiyi sürdürmenin hem mümkün hem faydalı olmadığını gördükleri kesin.

Günümüzde zaman zaman Kemalistlerin günümüze uzanan yansımalarının sanki o günlerde hesaplanmış, planlanmış bir temel prensipler manzumesi varmış gibi davranmaları, dünyanın gittiği yerden ziyade; sığ, dar, katı “Kemalizme” dönüş çağrıları yapmalarının verdiği sıkıntılar, toplumu rahatsız edecek, ülkeyi çağdaş değerler;Demokrasi, Hukukun Üstünlüğü ve Hukuka bağlı devlet düzeninden uzaklaştıracak “Otoriter” anlayışın militan söylemine kadar uzanmaktadır.

Bu iddiamın en belirgin şekilde ortaya çıkışı, “Mustafa Kemal'in Askerleriyiz” sloganıdır.

Bu katılık öyle bir hale bürünmüştür ki, M.Kemal'in Muassır medeniyet çağrısının, çağa açık zihni duruma yaptığı çağrıyı örtecek düzeye ulaşmış, sivil Cumhuriyet arzusu, tebalıktan, kulluktan yurttaşlığa geçişi sağlamaya yönelik ideali, militarist bir yaklaşımla sıfırlanmak ile karşı karşıyadır.

Konuyu detaylandırmak mümkün ama, şimdilik bu kadarla yetinmekte fayda var.

Atatürk'ü anlamayı bir dönemle veya onun manevi şahsıyla sınırlandırmak, onu dar alana ve yaşadığı döneme şıkıştırmaktır.

M.Kemal Atatürk sanırım bu anlayışların çok ötesinde, hayatın dinamizmine uygun davranan faydacı tarafıyla tanımlanmalıdır.

Bu da hergün yenilenen hayata yeniden bakmak ve vakti, kadim insani değerlerle kuşanmakla mümkün olabilir.

Kişileri kült haline getirmek hiçbir topluma fayda sağlamaz ve tam aksine cendere içine sokar ki, bu da çok tehlikelidir.

Bu yazı toplam 350 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim