Bugün 24 Ekim 2025 Cuma
  • Antalya18 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5528.258
    %-0.45
  • Dolar
    41.934
    %-0.30
  • Euro
    48.7988
    %-0.45

ŞENER METE / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ŞENER METE / KONUK YAZAR

TARLAYA KOŞAN BALIK

24 Ekim 2025 Cuma 21:07

45 yıl önce Antalya’da TRT Caddesi’nden geçenler, TRT’nin ek binasının girişindeki şu yazıyı görmüşlerdir: RATÜKO.

RATÜKO, Radyo Tüketim Kooperatifinin kısaltmasıydı. 10 lira giriş aidatıyla üye olabiliyordunuz. Bu kooperatifte parayla değil krediyle alışveriş yapıyordunuz ve borcunuz, ay başında maaşınızdan kesiliyordu. Yani günümüzdeki kredi kartının, kartsız şifreli hali gibiydi. Çamaşırdan deniz malzemelerine, ütüden valize kadar birçok ürün satılırdı burada. Ali İna’ya üyelik numaranızı söylemeniz yeterliydi. Bu kooperatif de Radyo Müdürü Kenan Değer’in icraatlarından biriydi. Üyeler ayrıca borç para çekebiliyor, çok düşük bir faizle taksit taksit ödeme yapabiliyordu. Ben de buradan alışveriş yaptım. Koyu yeşil renkte bir valiz aldım. Deriden yapılma, kuşaklı ve şifreli, çok sağlam bir valizi yıllarca kullandım. Ankara’ya gidişte ve dönüşte, elimde hep bu valiz vardı. İstanbul’a giderken de…

Tuzla Piyade Okulu’ndan diplomalarımızı alıp omzumuza Asteğmen rütbesi demirleri taktıktan sonra, askerî kıyafetimi valize yerleştirip, son kez İstanbul’da bir gece daha geçirip öyle gitmeyi istedim Haydarpaşa’ya. Trenimin kalkış saati 19.00 idi. Karaköy’de dolaşırken, eve nasıl bir hediye almalıyım diye de düşünüyordum. Onu mu alsam, bunu mu alsam diye bakınırken, ayaklarımın ulaştığı yer, Çiçek Pasajı’nın yakınındaki Balık Pazarı oldu. Aralık ayı, tam da balık mevsimiydi. En iyisi şuradan taze balık götüreyim. Babam balığı sever" diyerek irisinden 4 lüfer aldım. Otele dönüp valizimi aldığımda, “bubalıkları nereye koyacağım” diye düşünmeye başladım. Valize koyamazdım, içi kıyafet doluydu. Elimde götürmeye mecbur kaldım. İki poşet daha istedim otelden, ağzını sıkıca bağlayıp sallaya sallaya vapura, oradan Haydarpaşa’nın mermer merdivenlerinden çıkıp Ankara peronuna, Boğaziçi Ekspresi’ne ulaştım.

Trende, Tuzla’dan üç dört arkadaşın da olması ayrı bir keyif idi. Sohbet ede ede gidecektik. Valizi üstteki dolaba yerleştirdim ama balıkları nereye koyacaktım? Bakınıyorum sağa sola, münasip bir yer göremiyorum. Vagon da cehennem gibi sıcaktı. Sıcaktan ceketleri çıkardık o kış gününde. Bileti kontrol edene sordum, “buzdolabı var mı trende, şu balıkları koysak?” Tuhaf tuhaf yüzüme baktı, “Yemekli vagonda var da yassah” dedi. Bir yandan da arkadaşların bıyık altından güldüklerini görüyordum.

Birden gözüme trenin pencereleri ilişti. Vagonun penceresini indirdim, iki poşetin uçlarını da pencerede çerçeve gibi duran demir boruya bağladım. Trenin sireni ötmeye başladıktan sonra yavaş yavaş demir tekerler dönmeye başladı. Tren yol aldıkça benim poşetler sallanıyordu ama sonuçta, benimle birlikte gidiyordu balıklar.

Biz, bir yandan sohbete başladık. Aytuğ Gönülal Yüzbaşıya gülüyor, Arif An Binbaşıyı konuşuyor, Tuzla hatıralarını yeniden gözümüzün önüne getirip bazen gülüyor, bazen eğitimlerdeki olayları anlatıp 4 aylık acemilik eğitiminde yaşadıklarımızı dilimize doluyorduk. Gece 11 gibi vagonların ışıkları söndü. Kartal istikametinde dışarının ışıklarını görüyorduk yalnızca. Bir de pencereden sallana sallana giden balıkları..

Bir süre sonra gözler ağırlaştı. Saat 3 gibi uyandığımda poşetlerden birinin hafifçe sarktığını gördüm ama idare eder deyip rahatsız etmedim balıkları. Kısa bir uykudan sonra güneşin, alacakaranlıktan Ankara vilayetini kurtarmaya başladığını fark edince Polatlı’ya gelmekte olduğumuz anladım ve ayağa kalkıp pencereye yöneldim. “Aman Allah.” Balık poşetinin biri yok, diğeri de incecik bir bağla tutunmuş kalmış demire. Hemen pencereyi indirip poşeti içeri çektim. 4 balıktan ikisi uçmuştu.

Eve ulaştım ulaşmasına ya, taksiden inip yeşil valizimi alırken, kendi kendime güldüğümü taksici kesin görmüştü.
“Sabahın köründe ne gülüyorsun be aslanım” demiştir içinden o asker müşterisine.

Bence balıklar düşerken birbirine veda etmişlerdi. İki balığın aynı tarlaya düşmesi ise imkânsızdı. Sabahleyin tarlasına gelen çiftçi yürürken, tarladaki kiloluk lüferi görünce, mutlaka önce havaya, sonra da sağa sola bakınmıştır. “Yağmur yağsa da lüfer yağmaz” diye geçirmiştir içinden. Ama balığı kokladıysa tazeliğini mutlaka anlamıştır. “Allahım sen büyüksün” diyerek yandaki tarlada diğer balığı görünce, “başka tarlalara da balık yağdı mı acaba” diye düşünmüş de olabilir.

Bu yazı toplam 131 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim