Bugün 23 Ağustos 2025 Cumartesi
  • Antalya26 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    4431.666
    %-0.00
  • Dolar
    40.8328
    %0.00
  • Euro
    47.8364
    %0.00

PROF DR RAMAZAN DEMİR / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
PROF DR RAMAZAN DEMİR / KONUK YAZAR

ÇOBAN PADİŞAH

22 Ağustos 2025 Cuma 18:39

Tam sekiz yıl önce “tek adam” sistemine geçilmesinin yaratacağı olumsuzluklar konusunda birkaç yazı yazmış ve paylaşmıştım. Kimsenin umurunda bile olmamıştı. Sonra aynı konuyu işleyen yazılar başkaları ve bendeniz tarafından tekrar tekrar paylaşıldı, yine umursanmadı. Ülkemin getirildiği duruma bakarak, bu kez konuyu “ibretlik sonuç” olarak nitelenebilecek bir tabloyla karşı karşıya olduğumuzu düşünerek yeniden kaleme aldım.
Şimdi işin hem ekonomik, hem sosyal, hem psikolojik boyutu hem de yanı başımızda gelişen Suriye olayının vardığı nokta çok daha vahimdir. Ülkemin geleceği hakkında endişelerim var. Ülkem adına endişeliyim, korkuyorum. Yüz yaşını aşmış ulus-devlet Türkiye Cumhuriyeti yumruklanıyor! Demokrasi fikri bir türlü kökleşmedi.
*
Bir tarihte, birileri koalisyon ortağı olarak Türkiye’nin siyasal ve coğrafi bölünmesine yol açacak AB’nin dayattığı “ikiz yasaların” Meclis’e sevkini geciktiren Dışişleri Komisyonu Başkanı rahmetli Kamuran İnan için söylenmedik laf bırakmamışlardı. Sonunda o fosil beyinlilerin ajanlık görevini başarıyla sürdürdüklerini cümle âlem gördü. Ne demişlerdi, hatırlayalım: BOP eş başkanlığı, “Esat kardeşliği” ve “katil Eset” süreci… Ve bir muhterem, ikiz yasalar için “Unuturlar… Unuturlar…” demişti!
Evet, unutan unuttu; özellikle balık hafızalı “yoz kurtlar” çoktan unuttu, doğrudur. Ama vatansever, serdengeçti Türk milliyetçileri hiç unutmadı. O ikiz yasalar geçtiği için ülkem parçalanma sürecine girme tehlikesiyle karşı karşıya. Çünkü emperyalistlerin hedefinin altyapısı bu ikiz yasalara dayanıyordu.
*
Bu girişten sonra gelelim “tek adam” yönetim sistemine. Siyasal gücün birkaç kişinin elinde toplandığı idare sistemine “oligarşi”, siyasi gücün bir tek kişide toplandığı idare sistemine “monarşi”, siyasal denetimin doğrudan doğruya halkın elinde ya da halkın özgür iradesiyle seçtiği temsilcilerin elinde bulunduğu idare sistemine ise “demokrasi” denildiğini hatırlatarak başlayalım.
Bu idare sistemlerinden hangisine “evet” demek gerekir?
Eğer tüm yetkilerin tek kişide toplandığı bir idare sistemine “evet” demişseniz işte o zaman “monarşi” ya da “diktatörlük” sistemine “evet” demişsiniz demektir! Tek kişiye sonsuz yetkiler vererek “evet” demek, tek kişiye “köle” olmak demektir! Çünkü o tek kişi kendini “çoban”, halkı ise “koyun sürüsü” olarak algılar.
Topluma sorulsa: “Sürü olmaya razı mısınız?” Eminim ki “hayır” diyeceklerdir, eğer normal, eğitimli bir toplum ise... Fakat halk eğitimsizse ve etkilendiği dinamikler “bireysel çıkara dayalı” ise, kendilerini “sürü” olarak algılayan ve gören “tek adam” sistemine oy verebilirler! İşte bu sonuç, büyük tehlikelere gebedir.
*
“Çoban” Padişah!
Konuya tarihten bir olayla devam edelim. Tarih 16 Mart 1920… İstanbul işgal altında. İngilizlere direnmeden “evet” diyen Padişah Vahdettin’i ziyarete bir heyet gider. Heyette; Celalettin Arif, Rauf Orbay, Balıkesirli Müderris Abdülaziz Mecdi Efendi ve Yalvaçlı Ömer Vehbi Hoca vardır. Heyet, Sultan Mehmet Vahdettin’i ziyaret ederek ülkenin içinde bulunduğu durum hakkında padişahı uyarır. Bu görüşme sırasında Padişah Vahdettin ile heyet üyeleri arasında çok ilginç bir diyalog geçer:
Vahdettin: “...Ecnebiler her şeyi yapabilecek vaziyettedir. Meclis-i Mebusan müzakerelerinde (tartışmalarında) sözlerinize fazlaca dikkat etmelisiniz.”
Vehbi Hoca: “Şevketmeab! (Yüce, ulu) Millet azimlidir; vatanını da sizi de kurtaracaktır.”
Vahdettin: “...Hoca, Hoca! Sözlerinize dikkat ediniz! Fiilî hadiseler meydandadır. Akıl için yol birdir. Bu adamlar isterlerse yarın Ankara’ya girerler.”
Abdülaziz Mecdi: (Sarayın penceresinden görülen düşman donanmasını işaret ederek) “…Bu kâfirlerin kudreti, şu denizdeki topların menzili içindedir. Millet demir gibidir! Onu yıkamayacaklardır. Padişahım, müsterih olunuz! Millet sonuna kadar mücadele edecektir.”
Rauf Bey: “...Hoca Efendiler, Zat-ı Şahanelerine hakikati arz ediyorlar Padişahım! Millet, sınırları içinde bağımsızlığını ve makamınızı kurtarmaya azmetti! Millet sizden bir anlaşmaya imza koymamanızı istirham ediyor! Aksi takdirde akıbet çok tehlikeli görünüyor. Siz mahzur durumda olduğunuz için imza etmeye mecburiyetiniz de yoktur.”
*
Bu sözlere sinirlenen Vahdettin, birden ayağa kalkarak soğuk bir ses tonuyla şöyle der:
“...Bir millet var, koyun sürüsü... Bir çoban lazım, o da benim!..”
Bunlar, Vahdettin’in heyete söylediği son sözlerdir. Heyet saraydan çıkarken Vehbi Hoca arkadaşlarına şöyle der:“...Bu adam nefsini ıslah etmezse akıbeti fenadır! Allah büyüktür! Bu millet kurtarıcısını bulacaktır! Milleti koyun sürüsü olarak adlandırmak Allah’ın rızasına aykırıdır. Yaşarsak çok şeyler göreceğiz.”
Ve kendini “çoban”, halkı “sürü” olarak gören o padişah; ziyarete gelen millî heyetin dediklerinin aksine, işgalci düşmana devletin anahtarını eliyle teslim edip düşman zırhlısıyla kaçtı.
*
Ve o günden bugüne geldik. Şimdilerde de kendini “çoban”, Türk halkını da “sürü” olarak gören (basına yansıyan haberlerle) ve öyle algılayan birileri ortalarda dolaşıyor. 1920’de TBMM oluşturularak millî egemenliğini padişahtan, yani “tek adam”dan alıp Türk halkına veren Cumhuriyet’in kurucu iradesi, bugünleri öngörmüş olmalı ki demokrasinin ve Cumhuriyet’in vazgeçilmezliğini benimsemiş, bu sistemi atıl hale getirecek “tek adam” riskinin nelere mal olacağını önceden sezmiş ve tedbir almıştı.
Şimdi “tek adam” rejimini istemeyenler Cumhuriyet’e sahip çıkıyor, onu yıkmak isteyenlere direniyor! Milletin olan millî hâkimiyet, “tek adama” teslim edildiği için ülke bugün karanlık bir tünele sürüklenmiş durumda! Bunun halkın kendi oyuyla yapılmış olması ise en büyük trajedidir. 2017 yılında sunulan anayasa değişikliğinin sonuç özeti budur.
*
Halk, kendi egemenliğini tek kişiye vermeyi istedi ve 16 Nisan 2017 tarihinde halkın ekseriyeti bu değişime “evet” deyip tek adama kul-köle olmayı tercih etti. O gün de bu gün de “hayır” diyenler tek umut oldu. Fakat “evet” deyip bugün perişan olan halkın bir kısmı neden “hayır” demedim de ‘millî irademi, gücümü, onayımı, kararımı başkasına terk ettim’ diye hayıflanıyor!..
Eh, bu bir uyanış ise... Günler uzadı fakat ülkeme karanlık çöktü. Üzgünüm!
Yazımızı bir soru ile bitirelim: Türk halkı millî iradesini geri alacak mı?

Bu yazı toplam 307 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim