Bugün 01 Ekim 2025 Çarşamba
  • Antalya20 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5163.672
    %0.14
  • Dolar
    41.5824
    %0.02
  • Euro
    48.7853
    %-0.06

ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

DİN, DİNDARLIK, TAHRİFAT ve BOZULMA

01 Ekim 2025 Çarşamba 20:01

Bütün ilahi kaynaklı dinler bozulmayla, anlamını kaybetmekle karşı karşıya kalmıştır.
Bu durumun istisnası yoktur.
Müslüman zihin; kültürün, geleneğin, statikleşmiş fıkhın tasallutundan kurtulacak yüzleşmeyi yapmadan sadece hurafelerin değil, din diyerek kutsanmış saçmalıkların ardından kitlelerin sürüklemesinin önüne geçemez, bozulmaya engel olamaz.
Modernler ve muhafazakarlar arasında çatışmalar devam eder ve toplumsal yarılma derinleşir. 
Böylece çatışmalar büyümeye devam eder.
Bu çatışmada ise, kimin kaybedeceği başından bellidir.
Batıda kaybeden kilise oldu.
Çünkü, kilise dini temsil ediyordu.
Doğuda ise dindarlar kaybedecek.
Çünkü bizde “dinin sahibi benim” diyen kurum yok.
Diyanet İşleri Başkanlığı veya camiler Batıdaki kilise gibi “Din benim” diyemiyor.
Zira ortada metin olarak bozulmayan Kur'an var.
Ve kimse “Benim dediğim dindir” yetkisine sahip değil.
Bu sebeple herkes aklını başına almalı, 
Kur’anı çağın ruhunu anlayarak karşılaştığı bireysel ve toplumsal sorunlara çare üretecek kıvraklıkta olmalı.
Ötekini kötüleyerek iyilik iddiasından vazgeçmeli.
Dini düşünceyi temsil etmesi gereken ilahiyat fakülteleri ve dinin anlaşılması için bilimsel kriterlere göre çalışan akademisyenler, alanında yetkin ilahiyatçılara kulak verilmeli.
Bilindik anlayışlardan beslenerek yeniymiş gibi görüşler, tezler ileri sürmek, karşıtının zaafları ve yanlışları üzerinden kendini aklama, içinde bulunduğu yozlaşma ve çaresizliğe mazeret üretmekle ve eksiliklerimizi “kutsallık şalı” ile örtemeyiz.
Müslüman zihnin taşıyıcı kadrosu olma iddiasında olanların kavgaya sebep olan islam anlayışları sorgulanmadan zihniyet ve yönetim değişimi yapmayı istemeleri beyhude bir arayış, hakikatle yüzleşmekten duydukları endişe ve korkunun tezahürüdür.
Mevcut haliyle ortada din adına ileri sürülen iddiaların müminlere faydası yoktur.
Dini duygular üzerinden mümin insanların duygu durumlarını istismar edip, siyasi, ideolojik, ahlaki, tasavvufi ve fıkhi değerler adına ifade edilenler bizleri ve özellikle gençleri tatmin etmemekte, tıpkı Batıda olduğu gibi bizde de “Deizm” arayışlarına vesile olmakta, hatta dinden uzaklaşmaktadır.
Ne gariptir ki, son yıllarda iyice ortaya çıktığı gibi cumhuriyet kadrolarının devlet nezdinde egemen kılmak istediği “sünni hanefilik” anlayışının nimetinden faydalanmaktan dindarlar pek keyif alır olmuşlar, arkalarında varlıklarını hissettikleri devlet gücüyle din anlayışını beğenmediklerini "aforoz" etme hakkını kendilerinde görmekte ve bundan haz duymaktadırlar.
Din anlayışını beğenmediklerini, Allah'ın uyarı ve yasaklaması olmasına rağmen ama örtülü, ama aleni “tekfir” etmekte,  “kafir veya münafıkla” suçlamakta bir sakınca görmemektedir.
Adil olmanın ilk şartı “eşitlik, adalet” söyleminden rahatsız olmakta, elde ettikleri ayrıcalığı “devletleşerek” nimete dönüştürmektedirler.
Bu ayrıcalığın verdiği imtiyaz, muhafazakarların, islamcıların elinde dini anlayış, Allah'ın buyurduğu özgürlük ve  sivillikten hızla uzaklaşmakta, iktidarın kalıcılığını sağlayan enstrümana dönüşmektedir.
Yani din adına, ahlak adına uygulamaya konan yasaklar, eşitsizlikler doğrudan dinin hayatla çatışması olarak yorumlanmaktadır.
Oysa çatışma gelenek, statikleşmiş fıkıh ve kültüre dönüşmüş toplumsal alışkanlıklar ve özellikle siyasi tutum ve söylemler sebebiyle yaşanmaktadır.
Kısacası ortada ne gerçek anlamda din, ne de gerçek anlamda dini duyarlılık vardır.
Buna rağmen yaşanan çelişki doğrudan dinin yargılanmasına sebep olmaktadır.
Oysa bize göre, siyasal islamcılık ve dindarlığın bir arada olamayacağı ölümün geldiği yerde hayatın olmayacağı kadar kesindir.
Din diye ortada görünen şey, sadece dinin ibadet kısımlarına dair bir takım ritüeller/formlar ve duygu durumlarıdır.
Bunlarda esasen dinin özü değildir.
Özünden kopuk ibadetler ise, Allah katında muteber değildir.
Kur'an'da geçen kısa ve ezberlenmesi kolay surelerden olduğu için namazlarda sıklıkla okuduğumuz Maun Suresi vardır.
Surenin anlamı ve mesajı çok açıktır.
Meselenin doğru anlaşılması için surenin mealini sizlerle paylaşmayı gerekli görüyorum.
“Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
1- Gördün mü, o hesap ve ceza gününü yalanlayanı!
2-3- İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.
4- Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,
5- Onlar namazlarından gafildirler.
6- Onlar gösteriş yaparlar.
7- Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.
Bu meal metninden  sonra bir başka örnek daha vereyim.
“Unutmayın ki, o kurbanların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. 
Sizden Allah’a ulaşacak olan tek şey takvânızdır.
Allah böylece o hayvanları hizmetinize verdi ki, sizi doğru yola ilettiği için tekbir getirerek Allah’ın büyüklüğünü ilan edesiniz! 
Rasûlüm! Artık o iyilik eden ve işini güzel yapanları müjdele!” 
Hacc Suresi 37. ayetinden anlaşılacağı gibi ibadetlerin şekli, formel bir yönü olduğu kadar işin özünde iyilik ve iyilikte yarış yoksa bütün bunlar içerikten, özden yoksun ve takvaya uygun değildir.
Burada iyilikten murad başkasının ve toplumun yararına olma, en azından bazı kesimler için  zarar oluşturmama halini anlamalıyız.
Doğrusu bu ve benzer buyrukları, Kur'an metinlerinde sıklıkla görmek mümkündür.
Bütün bunların ışığında diyebiliriz ki,
Tevhid, adalet, iyilik ve ahlak eksenli din; hayatın akışında var olan değişimi dinin; özüne, ruhuna uygun bir şekilde karşılama, yorumlama, yaşanan hayata o ruhu yansıtma çabasıyla ortaya çıkar.
Bir dinde şekil özün önüne geçmiş ise eğer, orada Allah'ın insanlara buyurduğu din, o dinin mensupları tarafından özünden koparılmaya, yavaş yavaş tahrif edilmeye başlanmış demektir.
Dinler tarihine baktığımızda benzer sapmaların özellikle dindarlar tarafından gerçekleştirildiğini görmek ve tespit etmek mümkündür.
Dediğim şudur;dinlerin bozulmasına sebep olanlar, o dinlerin müminleridir, kesinlikle dışarıdan birileri değil.
Kusuru kendimizde aramak önceliğimiz olmalıdır.
Buna cesaret edebilmeliyiz.
Vesselam!

Bu yazı toplam 233 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim