Ömer Yetgin / BUGÜNLÜK

    Antalya’da konut ve kira fiyatlarının düşmemesi ve artış trendinin sürmesinin farklı nedenleri var.

            Her şeyden önce iklimi, doğası, denizi ve diğer şehirlere oranla havasının temiz olması…

            Global ölçekte devam eden fiyat artışlarının yanı sıra Rusya ve Ukrayna arasındaki savaş durumu ve pandeminin olumsuz etkilerinin devam ediyor olması.

            Geçtiğimiz yıllarda Pandemiye rağmen konut satışında Antalya’nın ilk sırada yer almasının belirgin nedenleri arasında ise Antalya’nın özellikle iklimsel güzellikleriyle ön plana çıkması.

            Gerek iklimi, gerekse coğrafi konumu Antalya’yı cazip kılan faktörlerden bir tanesi.

                        Bu durumda hızlı bir yapılaşma ve emlak sektörünün tüm yıl ivme kazandığı bir şehir olarak dikkat çekiyor.

            Maalesef son yaşadığımız deprem felaketi sonrasında da Antalya’nın  güvenilir şehirler olarak değerlendirilmesi de özellikle konut ve arsa satışı konusunda ilk sıralara yerleşmesine neden oluyor.

            Diğer taraftan Antalya’daki 19 ilçenin tamamında alt yapı yatırımları ile birlikte yeni yollar, arıtma tesisleri, kanalizasyon, yol, kaldırım ve sosyal donatı alanları eksikliği giderilmeye devam ederken bu değişim mahallelere dönüşen köylerdeki arsaların değerini de arttırdı.

            Hatta; birçok yerleşim biriminde fiyatlar öyle abartılı hale geldi ki, emlakçılık sektörü dışında bu değerlenme oranı birçok kişi için yeni bir iş kapısı haline dönüşmüş durumda.

            Diyebilirim ki simitçinin, çaycının, site görevlilerinin, kısacası her işle meşgul kişilerin emlakçılık yapar hale geldiği bir süreci yaşıyoruz.

            Düşünün bir kez; bir arsa ya da tarla satın almak istiyorsunuz gayrimenkul sahibinin dışında 3-4 kişiyle daha muhatap oluyorsunuz.

            Vergisini ödeyen, işçi çalıştıran, katma değer oluşturan, istihdam sağlayan emlakçılar doğal olarak bu durumdan oldukça rahatsız.

            Hatta; tepkili!

            Bu durum kuşkusuz ki kendiliğinden oluşmadı…

            Deyim yerindeyse kayıt dışı olarak herkesin emlakçılığa soyunduğu bu ortamda denetim mekanizmasının “yetersizliği” ortada.

            Kayıt dışı emlakçılık yapanlarla daha etkin mücadelenin yapılması kaçınılmaz.

            Ve bu işin de artık bir caydırıcılığı, kontrolü ve cezalandırılması olması gerekmiyor mu?

            Yani neredeyse işsiz kalan kişilerin ilk yapmak istediği ve kıyısından köşesinden el attığı bir iş haline geldi alım – satım işi…

            Başka bir ifadeyle kayıt dışı emlakçılık!

            Konut ve arsa fiyatlarının uçuk rakamlara tırmandığı böyle bir ortamda kuşkusuz ki bu durumdan en çok etkilenen kesim dar gelirliler…

            Emekliler, yoksullar ve asgari ücretle çalışan kesim astronomik fiyatlar karşısında ne yapacağını şaşırmış durumda…