Bugün 11 Ekim 2025 Cumartesi
  • Antalya14 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5395.998
    %0.02
  • Dolar
    41.8067
    %0.02
  • Euro
    48.5819
    %0.00

HALİL ERDEM / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
HALİL ERDEM / KONUK YAZAR

KARACAOĞLAN GELENEĞİNDE KADİR TÜREN VE EMİN DEMİRAYAK’TAN GÜZELLEMELER

10 Ekim 2025 Cuma 19:16

Güzelleme: İnsan ve doğayı konu eden, coşkulu, sevinçli duyguları anlatan hem edebiyatta hem müzikte özel bir türdür. Pertev Nail Boratov: Duyulan iç yükümden, arkadaşlıktan ötürü insanlara yapılan her türlü övgü; kısaca duygusal bir hava taşıyan her türlü şiirsel yaratı bu ulama girer, diyor. Dirmil yöresindeki ezgiler halk şiirinde âşık geleneğine bağlı olarak genelde türküler güzelleme, mani, gurbet, teke zortlama, kırık hava, kırık zeybek biçiminde üretilmiştir.

Güzellemeye ait ezgisel şiirlerin bazen ilk dörtlüğün birinci ve üçüncü mısraları kafiyesiz olabilir, ancak ikinci ve dördüncü mısraları mutlaka kafiyelidir. 11 hece ölçüsüyle yazılan güzelleme sözleri ara bağlantılarda serbest düzene geçer.

Güzellemenin methiyeden farkı abartılı övgülerden uzak olmasıdır. Körü körüne sevgili ya da konu edilen varlık abartılı değil; yalın, sade ve yumuşak bir dille anlatılır.

Kadir Türen, Emin Demirayak, Karacaoğlan geleneğine uygun güzellemeler üretmişler. Aynı geleneğin takipçisi gibidirler. Karacaoğlan coşkusunu içlerinde var eden içinde yaşadıkları benzer bir coğrafya ve Karacaoğlan’ı da, takipçilerini de var eden Türkmen Yörük kültürünün üretildiği, yaşatıldığı bir toplum vardır. Karacaoğlan ve iki aşığın yaşadığı dönemde aynı nesnel koşullar, aynı üretim-tüketim biçimiyer almaktadır. Yaylalarda yapılan hayvancılık geçim kaynağı olarak öne çıkarken, üretim sürecinden kaynaklanan folklorik bir kültür Dirmil’de Karacaoğlan’da var olan dilin, telin dokusuna bürünmüştür.

Sözünü ettiğim gelenek, ne Karacaoğlan mahlâsı taşıyan yeni şiirlerin yazılması, ne de şiirlerinin ezbere okunduğu, çalınıp söylendiği âşık fasıl gelenekleridir; bu gelenek Karacaoğlan’dan berimayalanan Türkmen Yörük kültürüne dayanan türkülerdeki Karacaoğlan tipi ya da tarz anlayışıdır diyebilirim.

İlhan Başgöz, ısrarla bir Karacaoğlan geleneğinin varlığından söz ederken ona göre gelenek toplumsaldır. “Geleneğin doğmasını, serpilip yayılmasını, doğanın belli bir kesimine konmuş, belli bir düzende yaşayan insanların dil, el ve gönül birliği,” temin eder (1986a: 152).

İlhan Başgöz’ün “Karacaoğlan’ın şiirlerini tek bir sanatçının değil, birçok kişinin dil ve tel birliğinden dokunmuş böyle bir halk kumaşı, böyle bir gelenek olarak değerlendirmek istiyorum.” (1986a:152) sözündeki dil, tel birliğine katılan Dirmilli âşıklarımızdan Kadir Türen’i, Emin Demirayak’ı ve birçok Teke yöresi âşıklarını da bu alan içinde değerlendirmek gerekir.

Karacaoğlan’ın sözlü kültür geleneği içerisinde farklı coğrafyalarda ‘yeniden üretim’ (re-production) ve ‘yeniden inşa’ (re-costruction) süreciyle ilgili de değildir bu üretilen türküler. Oğuz-Türkmen sözlü kültüründe mayası tutmuş bir Karacaoğlan’ın benzer toplumlarda, ama farklı bir biçimde tarzın uygulandığı süreçler de diyebiliriz bu geleneğe.

Bu bağlamda sözü edilen iki aşığı ya da âşıkları karşılaştıracak olursak Karacaoğlan’ı çağdaşlarından ayıran en büyük özellik dönemindeki savaşları, yolsuzlukları, yurt sorunlarını, toplum olarak yaşanan olumsuzlukları Karacaoğlan’ın şiirlerinde yer almamasıdır. Bu durum Kadir Türen, Emin Demirayak’ın türkülerinde de benzer biçimde dikkati çeker. Bu yapı aslında Teke yöresinde de böyledir, dersem bir yanlış söz konusu olmaz.

Halk şiirine uygun olarak yazılan, nerdeyse her defasında Dirmil doğasının konu edildiği aşk, sevinç ve coşkunun yer aldığı güzellemelerle Dirmilli âşıklar bu konuda ısrarcı gibidirler. Kadir Türen, aynı zamanda Karacaoğlan’da var olan çoğu özellikleriyle dikkati çeker. Karacaoğlan’ın sevgilileri divan şiirindeki gibi hayali sevgililer değil, kanlı canlı gerçek güzellerdir. Karacaoğlan güzellerin beliklerinden, giyimlerinden, huyundan söz eder. Yörük çadırlarına konuk olur, göçen kervanların ardına takılır. Gezip gördüğü yerleri şiirlerinde adeta yeniden canlandırır. Onun sevgisi de aynı
göçerlerin yaşamı gibi değişkendir.

Karacaoğlan baharı, özellikle yayla ve dağların doğa güzelliklerini şiirlerinde işlemiştir. Onu her zaman gerçek bir doğanın içinde düşünürüz: Güzellerini yayla yolunda, dağda belde, su başlarında, at sırtında görür. Göllerde yüzen kuğulara benzettiği kızlara hayran kalır. Doğa güzelliği karşısında adeta büyülenmiş gibidir: “ılgıt ılgıt esen seher yeli”, “burcu burcu kokan bahçeleri, bağları,” “kıvrım kıvrım yaylaları,” “yüce dumanlı dağları” dizelerinde bu duygularını anlatırken bir dörtlüğünde de Karacaoğlan şöyle der:

Gökyüzünde tüten olsam
Yeryüzünde biten olsam
Al benekli keten olsam
Yar boynuna sarsa beni

Bir doğa tutkunu Karacaoğlan ilk dizesiyle gökyüzünün bütün zenginliklerine sahip olmak istiyor, gökyüzünde neler tütmez ki… İkinci dizesiyle de bütün yeryüzünü içine alan olmak istiyor, yeryüzünde neler bitmez ki... Bütün bunlardan bir anda vazgeçip sevgilinin boynuna sarılabilmek için bir keten parçası olmaya razı oluyor.

Karacaoğlan bunları dile getirirken Kadir Türen de çok benzer bir temayı “Aşağı Yoldan Çıktı Aldıramadım” türküsünün ikinci dörtlüğünde şöyle ifade der:

AŞŞA YOLDAN ÇIKTI ALDIRAMADIM Kadir Türen

Aşşa yoldan çıktı aldıramadım
Gerdanı gerdana sardıramadım aaba
Bir elimde cura bir elimde sipsi
Şu kızın aklını kandıramadım

Oy beni beni vay beni ben

Çalarım curamı isterim seni

Yüce dağ başında gar gater gater
Arının verdiği bal bana yeter
Arının verdiği balı neylerim
Yar ilen gezdiğim kar bana yeter

Oy beni beni vay beni beni
Çalarım curamı isterim seni

Yukarıdaki seçilmiş olan dörtlüğün birinci dizesinde doğa betimlemesi, ikicisinde doğadan toplanan bin bir çiçeğin bal özüyle tüm doğanın maddi olanaklarına sahip olmak isterken Kadir Türen’in de Karacaoğlan gibi bir anda sevdiği için hepsinden vazgeçtiğini görüyoruz.

DİRMİL’DEDİR EVİMİZ

Dirmil’dedir evimiz
Suya düştü sevimiz
Bu sevinin sonunda
Yatar ölür birimiz

Şu Dirmil’in taşları
Ötüşüyor kuşları
Ne de güzelleşiyor
Türlü çiçek başları

Güzellerin beyazı
Geldi Dirmil’in yazı
Beyaz gerdan önünde
Kılsam sabah namazı

Aya bak yıldıza bak
Suya giden kıza bak
Kız Allah’ın seversen
Dön biraz da bize bak

Kadir Türen’in “Dirmil’dedir Evimiz” mani türü bir türkü olup dinamik bir doğa, bin bir çeşit çiçek, renk cümbüşü; yaşanan aşklar, güzellikler, sevinç, coşku değişmeyen romantizm öğesidir. Kadir Türen için kıble adeta güzelliktir.

Dirmil insanında doğadan aldıkları müthiş bir coşku vardır. Bu coşku yayla zamanında doruk noktasına ulaşır.Yoksulu zengini mutlaka ailesiyle sevdikleriyle, eşiyle dostuyla yaylaya senede bir defa dahi olsa eğlenmeye gider. Yaylalar bayram yeri gibi olur. Doğaldır ki bu ortamda, bu doğanın içinde coşku artar, belki de yeni aşklar yaşanıyordur kim bilir…

Çevre illerde yaşayan Dirmilliler her yıl nisan ayında gruplar halinde Dirmil’e sümbül toplamaya, bülbül sesi dinlemeye gelir. İşte bütün bu coşkuların içinde Kadir Türen de vardır. Bunu şu dörtlükte söylediği gibi çok iyi yaşar:

Goca dağların gülü
Bahçelerin sümbülü
Cıvıl cıvıl ötüşür
Dirmil’in de bülbülü

Karacaoğlan genellikle bahar aylarında âşık olur: Bahar aşk demek, aşk da bahar demektir onun için. Özlediğine kavuşmak için dağların karı erisin diye sabırsızlanacak, “Şubat ayı, kış yelini kovduktan sonra” diyecek, bütün doğanın, bayramlıklarını giymesini sevinçle karşılayacaktır. Şu dörtlükte olduğu gibi:

Bülbül ne yatarsın bahar erişti
Ulu sular bulandığı zamandır
Kat kat oldu gül yaprağı karıştı
Gene bülbül kul olduğu zamandır

Emin Demirayak ise kıskanmadan bülbülü gönderir yârine elçi olarak; çünkü Emin’in derdinden ancak bahara âşık olan bülbül anlar.

ÇIKSAM ŞU DAĞLARIN YÜCELERİNE

Çıksam şu dağların yücelerine
Sorsam yazsam o dün gecelerine
Bir bülbül yolladım da nicelerine
Bülbül gitti de gelmedi neyleyim oy

Gariptir de deli gönül yaralı
Özledim de ela gözlü yârimi
Bülbül bilmezse benim halimi
Bülbül gitti de gelmedi oy neyleyim oy

Yürüdü de yalan dünya yürüdü
Gönül dağlarını diken bürüdü
Dokuzuncu ayın bugün on dördü
Gitti de gelin gelmedi neyleyim oy.

Karacaoğlan’ın bir gelin kız atışması var. Aynı isimde, neredeyse aynı biçim ve nitelikte bir “Kız- Gelin Atışması” da Emin Demirayak yazmış yüzyıllar sonra. Bu atışmayı yazanlar sanki aynı yıllarda aynı obada yaşamış gibidir. Dil ve tema bakımından benzerlikler vardır. Karacaoğlan “Gelin ve Kızın” atışmasını aynı dörtlükte verirken Emin Demirayak, farklı dörtlüklerde Yörük geleneğinde yer alan ‘boğaz’ çeşitlemesinde görüldüğü üzere karşılıklı kızla gelini atıştırır:

GELİN KIZ ATIŞMASI Karacaoğlan
Sabahtan uğradım kıza
Boyu selvi dala benzer
Yanında bir gelin vardı
Al yanağı bala benzer

Gelin hurilerden huri
Kızsa meleklerden biri
Gelin al çimenli koru
Kız tomurcuk güle benzer

Gelinin lebleri beste
Kız düşürdü beni hasta
Gelin şeker şerbet tasta
Kız, petekte bala benzer.

Gelin güler için için
Kız geline bulur suçun
Gelin örselenmiş saçın
Kızın ipek tele benzer

KIZ GELİN ATIŞMASI Emin DEMİRAYAK

Gelin der ki giydiğim al olur
Ela göze siyah sürme çekince
Gören âşık divane olur hal olur

Kız der ki sözümü tuttururum

Bağı bahçeyi tımar ettiririm
Ergenlere mal maşat sattırırım
Beni gören başka başka hal olur

Gelin der ki giydiğimiz al olur,

Yüce baş altında hilal kaşım var
Ey kız senin bir gecelik işin var
İkinci gece kervan geçer yol olur

Kız der ki sarı yıldız doğma mı

Doğup da oraya gelme mi
Benim bir gecem senin bin gecene değmeli.

KAYNAKÇA

BORATAV, Perev Naili Güney Şairleri Karacaoğlan, Dadaloğlu 1983
BAŞGÖZ İlhan Karacaoğlan Geleneği Folklor Yazıları İstanbul 1986
GÜNAY Umay Aşık Tarzı Şiir Geleneği Rüya Motifi Ankara 1992
ERDEM Halil Karacaoğlan Geleneğinde Dirmil Güzellemeleri 2. Bsk. 2025

Bu yazı toplam 449 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim