Bugün 20 Ekim 2025 Pazartesi
  • Antalya23 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5819.982
    %1.67
  • Dolar
    41.9526
    %-0.13
  • Euro
    48.9231
    %-0.30

ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

KAYGILI İYİMSERLİK

20 Ekim 2025 Pazartesi 13:07

Son zamanlarda ülkemiz içeride ve dışarıda birçok risk ve imkanlarla karşı karşıya.

Siyaseti esnaflığa dönüştürenler ise insanımızın duygularını istismar ederek günü kurtarma peşinde.

Her gün bu istismarlara şahit olmaktan yorgun durumdayız.

Böyle olunca da kaygılarım artıyor.

Bir insan, sevenleri tarafından gösterilen; sempati, güven ve inancın sürekli olacağını düşünüyor ve inanıyorsa eğer, sahip olduğu medya gücü ve devletin diğer organlarıyla yaptıklarını meşrulaştırma, kendini yüceltme imkanının elinde olduğuna inanıyordur.

Böyle bir ruh halinde olan kişileri durduracak hiçbir gücün olmayacağı açıktır.

Tam aksine birçok güçperest etrafında toplanarak o güçten istifade etmeye çalışır.

Ve o kişiler egoizmin nirvanasına ulaşır, o duygu anaforunda davranışlar göstermeye başlar.

Sayın Cumhurbaşkanının kendisini böyle gördüğüne inanıyorum.

Sayın Erdoğan, ülkemizi uzun zamandır yönetiyor, yaşadığımız süreci adım adım inşa ediyor, böylece kişiliğinde büyük bir özgüven oluşuyor.

Davranışları ve söylemleri üzerinden kişilik yapısına baktığımızda mütevazı olmasını beklememiz abes olur.

Erdoğan’ın iktidarda kaldığı yirmi üç yılı dikkate aldığımızda kadro hareketi olarak başlayan ve iktidarın ilk yıllarında “Demokrasi ve ortak akıl” iddiasının her daim öncelikli olarak vurgulandığı süreçler, 2011 seçimlerinin ardından “Tek bayrak, Tek vatan, Tek devlet” söylemiyle “Tek Adamlığa” dönüşmeye başlamış ve esasen yapılmak istenen de “Tek Adam” hayalinin hayata geçirilmek olduğudur.

Özellikle, 2011 seçimleri sonrasında artık her iş, her söylem, her politika “Tek Adam”a göre kurgulanıyor, devlet bu mimariye göre dizayn edilmeye çalışılıyor.

Öyle ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti değil, Türkiye Cumhuriyeti devletini yok saymamak kaydıyla “Şahsım Devleti” ikame ediliyor.

Devlet kurumlarla değil, seçilmiş olmanın sağladığı meşruiyetle, “Tek adamın”  talimatlarına göre yönetiliyor.

Bu anlayışın sürdürülmesi için partiye ve devlete ait her imkan kullanılıyor, taraftarların yapılanları meşru görmesi için psikolojik ve maddi tüm beklentileri devlet imkanlarıyla karşılanıyor.

İş ise iş, makam ise makam, güç ise güç, duygusal tatmin ise duygusal tatmin.

Her şey bunun gerçekleşmesi için seferber edilmiş durumda.

Toplumun büyük bir kesiminin iktidarın ilk yıllarında gerçekleşen kalkınma hamlelerinin yüzüsuyu hürmetine, bugün karşı karşıya kaldıkları yoksullaşmanın geçici olduğunu düşünmeleri ve liderlerine duydukları güven ve bağlılıktan şüphe duymamaları isteniyor, mevcut aksaklıklar varsa bile bunun sorumlusu lider değil, onu anlamayan ve milletin değerlerine düşmanlık gösterenler oluyor,  olumsuzluklar iç ve dış muhalefet ile düşmanlara fatura ediliyor.

Taraftarlar, muhaliflerin ülkeyi sıkıntıya sokmak için her türlü kötülüğü yaptıklarına inandırılıyor.

Bu kesimlere göre lider asla yanlış yapmıyor, gece gündüz milleti için çalışmaktan, yorulmasına rağmen durumundan şikayetçi olmuyor!

Bunu görmemek ise, nankörlük olarak tanımlanıyor!

Hal böyle iken;

Erdoğan’ın dostu Trump'ın övgüsüne mazhar olan “Güçlü liderlik” anlayışını satın alacak ve hatta bunu diğer insanlarımıza pazarlayacak insanların varlığı da inkar edemeyeceğimiz bir gerçek.

Kısacası, Erdoğan sevgisi taraftarlarında “Fikri Sabit” oluşturmuş durumda.

Bu “Fikri sabit” durumunda olanlara göre “Güçlü liderlik” iddialarını sorgulayanlar düşmanca tavır alıyorlar.

Bu insanlarımızın kafasında asla “acabaya?” yer yok.

Olanlar varsa bile, Erdoğan'ın yerini tutacak adam yokluğu Erdoğan'ı tercih etmek için yeterli görülüyor.

İktidar tarafında atmosfer böyle..

Peki, ülkeyle işbirliği yapmak isteyen devletler nezdinde durum ne?

Onlar için ülkelerinin çıkarları önemli elbette.

Bu sebeple, içeride halkını ikna eden bir liderin olması işlerin kolaylaşması için altın fırsat!

O halde, lider desteklenerek daha da yüceltilmelidir.

Yani, hem liderin, hem destekçilerinin eli güçlendirilmeli, onları destekleyecek şekilde söylemler oluşturulmalıdır.

Sanırım Trump’ın yaptığı da iktidar için söylem oluşturanlara malzeme vermek.

Trump ve benzerleri için; Parlamento, halk adına çalışan özgür medya, ülkenin gidişatını bilimsel kriterlerle ölçüp değerlendiren üniversite/akademya ve hasılı kamuoyu dinamikleri ile uğraşmak yerine  “Tek Adam” ile yol yürümek daha ehven ve çıkarlarına uygundur.

Bu “uygunluk” üzerinden  toplumun kuşatılmış ve manipüle edilmiş olması onların derdi olamazdı elbette.

İçeride de toplumun duygu durumlarının hamaset ile istismar edilmesi, “Dünya liderliği” üretilerek taraftarların tatmin edilmesi, işlerin kolaylaştırılmasını sağlayan önemli bir unsur olarak görülmelidir.

Korkum ve endişem şudur; bölgede elde ettiğimiz üstünlüğün duygusallığımız kullanılarak, halk tabiriyle “Yanaşmalığa, Marabalığa” veya “imtiyazlı mandacılığa” bölgede ABD'nin “Jandarmalığına” razı olma ihtimalinden endişeliyim.

Ortaya konan politik çabaların başımıza bugün değilse bile yarın dertler açmasından kaygılıyım.

Acaba diyorum, yaşanılanlar “Büyük Ortadoğu” projesinin sonucu mudur?

Yoksa muhtemel “Ortadoğu barışını” engellemek için mi bütün bunlar?

Eğer bölgede barış kurulacaksa, bu barış, elbette halkından rıza üretemeyen liderlerle değil, bölge halklarının arzularına uygun olmalı ve ülkemizin yöneticileri de  bu konuda bölge halklarının hissiyatına kulak vererek rızalarını aramalıdır.

Bölge halklarının rızasının olmadığı projeler ileride mutlaka yeni sorunlar üretecektir.

Bilmeliyiz ki, Trump'ın bize vereceği rol ve yaptığı övgülere aldanmak ahmaklıktır.

Ülkemiz, bölge halkları ve dünya kamuoyunu etkileyecek, işbirliğine açık; vizyoner, kalıcı barış projesi ortaya koymalı,  iddialarını halklara ve muhataplarına inandırmalı ve ikna etmelidir.

Tercih bizim.

Soru şu.

Biz neye talibiz?

Sahte övgüye mi, rasyonel politikalara mı?

Esasen ben karşı karşıya kaldığımız konularda “Kaygılı iyimserim.”

Ülkemizin bölgenin siyasetinde belirleyici, aktif, kapsamlı barıştan yana etkin olmasından memnun olur ve gurur duyarım.

Tekrar ifade ediyorum.

Endişem ve kaygım, Erdoğan üzerinden ülkemizin, bölge halklarına rağmen, bölgede ABD'nin “jandarmalığını” üstlenmesidir.

Kaygılıyım çünkü, ülkem, böyle bir rolün kısa vadede yalancı itibarının sarhoşluğunu yaşarken, uzun vadede bölge ve dünya kamuoyunda izzetini yitirmiş ülke muamelesine maruz kalabilir.

Bölgede ABD jandarmalığına razı olmak uzun vadede bir felakettir.

Belirtmeliyim ki, dün “Dünya beşten büyüktür” söyleminden dostum Trump'a ve Darbeci Sisi'ye “Dostum” diye iltifatlar arasında görünür hale gelen samimiyetsizlik ve savrulma, kaygımı daha da artırmaktadır.

Trump ile kurulan ilişkide dikkatli olmak gerekir.

Trump ile ilişki yüksek risk taşımaktadır.

Dilerim ve isterim ki, ülkem ve parçası olduğumuz bölge/coğrafya halkları böyle bir riskle sınanmak zorunda kalmaz.

Zira böyle bir riskin vebali ve maliyeti ağır olur.

 

Bu yazı toplam 242 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim