Tuncay Özmen, Türkiye’nin yargı tarihindeki ender isimlerden biri. 58 yaşındaki bu Kayseri doğumlu hakim, 10 yaşında babasını kaybetmiş, hayatın zorluklarına meydan okuyarak Hukuk Fakültesi’ni kazanmış ve 35 yıllık meslek hayatında adaletin sessiz ama kararlı bir neferi olmuş. 12 yıldır 6. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı olarak görev yapan Özmen, 2015 yılında 630 davayı karara bağlayarak Türkiye’de en çok dava karara bağlayan başkan unvanını elde etti. Onun mahkemesinde görev yapan 6 hakim, bugün farklı illerde mahkeme başkanı olarak adaletin bayrağını taşıyor. Yanında stajyer olarak yetişen sayısız öğrenci ise bugünün hakimleri olarak mesleklerini sürdürüyor. Özmen, sadece bir yargıç değil, bir okul, bir ekol.
Ancak, bu etkileyici hikayenin son bölümü soru işaretleriyle dolu. Teleferik Davası gibi kamuoyunun yakından takip ettiği bir kararın arifesinde, Tuncay Özmen’in görev yeri ani bir kararla değiştirildi. 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nden alınarak 9. Ağır Ceza Mahkemesi’ne atandı. Geride, 6. Ağır Ceza’da yüzlerce bekleyen dosya bıraktı; her birine hakimiyetiyle, titizliğiyle hayat vermiş dosyalar. Türkiye’nin gündemini meşgul eden onlarca kritik davaya bakmış bir yargıcın, hiçbir gerekçe sunulmadan görev yerinin değiştirilmesi, sadece Özmen’e değil, adalete inanan herkese bir mesaj gibi.
Peki, neden? Bu sorunun cevabı, ne yazık ki, yargı sistemimizin şeffaflık sınavından geçtiği bir noktada havada kalıyor. 35 yıllık bir birikim, 12 yıllık mahkeme başkanlığı, rekorlar, yetiştirdiği hakimler ve adalete adanmış bir hayat… Tuncay Özmen gibi bir çınarı, üstelik kritik bir dava öncesinde ve hiçbir izahat olmadan yerinden oynatmak, sadece bireysel bir haksızlık değil, aynı zamanda yargının bağımsızlığına gölge düşüren bir karar. Adalet, sadece mahkeme salonlarında verilen kararlarla değil, o kararları veren yargıçların bağımsızlığı, saygınlığı ve emeğiyle ayakta kalır.
Tuncay Özmen gibi isimler, adalet sistemimizin omurgasıdır. Onları küstürmek, adaletin ruhuna zarar verir. Görev yeri değişikliğinin ardındaki gerekçeler kamuoyuyla paylaşılmalı, bu belirsizlik ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü adalet, şeffaflıkla güçlenir; sessizlik ise sadece soru işaretlerini büyütür. Özmen’in hikayesi, bir yargıcın ötesinde, adalete olan inancımızın da bir sınavı. Bu sınavda sınıfta kalmamak, hepimizin ortak sorumluluğu.
Bu yazı toplam 195 defa okunmuştur.