Bugün 10 Kasım 2025 Pazartesi
  • Antalya13 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5440.429
    %0.19
  • Dolar
    42.2171
    %0.09
  • Euro
    48.7803
    %-0.20

NURİ SEZEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
NURİ SEZEN / KONUK YAZAR

TÜRK RESİM SANATI 2

10 Kasım 2025 Pazartesi 00:42

 

Cumhuriyet Dönemi Türk Resim Sanatı için Türk Sanat Tarihi evreleri

1-GÖK TANRI İNANCI DÖNEMİ

Uygur, Göktürk, Hun ve daha eskilerin bilinmezliklerine doğru gittikçe Türklerin doğaya saygılı bir sanat anlayışları görülür. Türkler, Tanrı tarafından kendilerinin yeryüzünde insanlığa düzen, huzur, adalet getirmek için gönderildiklerine inanırlar. Bu yüzden fetihçi, düzenleyici bir ruh ve anlayış içerisindedirler. Ne doğanın kopyası ne de doğadan kopuk bir sanat anlayışları vardı. Tüm sanat ürünlerinde bu fetihçi ruhu sezeriz. Doğayı fetih edercesine yeniden yapılandıran, yorumlayan bir anlayışla sanat ürünleri ortaya koymuşlardır. Sadeleştirilmiş, stilize doğa figürlerinde, özellikle kutsanmış kartal, geyik, kurt, at, gibi hayvanlar, kuşlar, bitkiler göze çarpar. Bu tür motifleri, giysilerde, çadırlarda, kilimlerde, silahlarda ve çeşitli araçlarda süsleme elamanı olarak kullandıkları görülür.

Türkler tek tanrıya, Gök Tanrı’ya inanıyorlardı.

Tek tanrı inancı, İslamiyet’le birlikte halk arasında hala yoğun bir şekilde devam etmekte. Gök Tanrı’ya “Ulu Tanrı” diyen Türkler, İslam'da da aynı hitapları yüce Yaradan için kullanmayı sürdürmüşler.

Gök Tanrı inancına göre güzel ruhlar göl kenarlarında, yüce dağ başlarında, ulu ağaçların diplerinde ve güzel yerlerde bulunurlar. Türkler buralarda Tanrı’ya yakarır, dileklerde bulunurdu ve bu nedenle tüm doğa güzellikleri korunur, doğa yersiz kirletilmez, katledilmez. Bunlar Gök Tanrıya karşı gelmek gibi düşünülürdü.

Türk Gök Tanrı’sında cinsiyet ve insana benzerlik tasavvuru yoktur. Birçok dinde olduğu gibi tanrıça kavramı da yok, evlilik de görülmez. Bu yüzden ki Türklerde kadın erkek ayrımı görülmez.

Ulu Tanrı’nın tapınakları yok. Resimleri, heykelleri düşünülmemiş. Oysa ki antik Yunan Tanrıyı insanlar gibi düşündüğünden, Tanrıları ideal vücutlu insan heykelleri gibi tasvir etmişler.

Kam davulları üzerinde güneş, ay, yıldız, şimşek, kayın ağacı, gökkuşağı gibi sembol resimler, temel inançların sanata yansımaları olarak görülmelidir.

Türk Kahramanlarının mezar başlarına öldürdüğü düşmanlarının sayısı kadar “balbal” denilen heykeller yapılıp dikilmiş.

Hunlarda büyük devlet adamlarının ölülerini Gordion’da ve Adıyaman’daki Nemrut kral mezarlarında olduğu gibi büyük suni tepelerin altına gömdükleri görülmekte.

Doğayla bu kadar içli dışlı yaşayan doğacı bir ulusun sanat zevkinde, doğa sevgisinin çokça yer alması bu mantıkla ancak izah edilebilir.

2-İSLAMİ DÖNEM VE DİĞER DİNLERİN ETKİLERİ

Çok geniş bir coğrafyaya yayılan Türklerde din değişikliklerine çoklukla rastlanır. Tamamen Han, Hanedanlık gibi yönetimlerce zorunluluk, zaruret diyebileceğimiz nedenlerle din değişiklikleri görülse de halk ata dini Gök Tanrı inancını, şaman geleneklerini yeni inançları içinde sürdürmüş. Türklerde Hristiyanlık, Musevilik, Mâni gibi dinlere girmiş sonra terk etmiş, hala bu tür dinleri sürdüren küçük oranda Türkler var. Sanatsal hayatlarında bu tür inançların etkisini izlemek mümkün. Mesela; Uygur, Göktürk dönemlerinde Mâni dinine giren Türk resimlerinde duvar freskleri, dini merasim resimleri ve heykelleri görünür.

Türklerin kahir ekseriyeti İslam dinine girdi. İslam'ın figüre sıcak bakmaması nedeniyle Müslümanlar insan figürlerinden uzak durmuşlar. Aslında yasak olan puttur. Puta tapmak, put yapmak yasaklanmıştır. Bu Müslüman yorumu geleneksel Türk Resim Sanatından insan figürünü çıkarmış, yerine süsleme unsuru olarak geometrik motifler getirmiş. Bu bakımdan Türk İslam sanatında geometrik, bitki, dal motifleri arabesk bir örgü içinde, yüzey değerlendirmesi-süsleme olarak kullanılmış.

Bunun yanında kitap sayfalarında tasvir amaçlı küçük boyutlu “minyatür” denen resimler görülür. Osmanlı minyatürleri; askeri sefer, kuşatma, padişah portreleri, saray merasimlerini anlatan tasvirci, realist görünümler arz eder. Minyatürlerde ışık, gölge, perspektifin bulunmaması sanatsal bir eksiklik değil, tasvir amacının bir gereğidir. Perspektif ve gölge, tasviri engeller. Günümüzde birçok resim anlayışı bu yönde gelişmekte… İslam'da çizgi, çizgi örgüsünün yarattığı leke, yüzey değerlendirmeleri soyuttur. Modern dünyanın sanatta geldiği noktalardan biri de budur. Bunların en güzel örneklerini Türk İslam Sanat Tarihinde görebilmekteyiz.

3-SANATTA BATILILAŞMA ÇABALARI-BATI TARZI RESİMLER

CUMHURİYET DÖNEMİ

Batı tarzı resimler batılılaşma çabalarının bir parçasıdır. Osmanlı geri kalmışlıktan kurtulmanın yolu olarak batının ilim, teknoloji ve kurumlarını oluşturabilmenin çabalarına girdi. Tanzimat dönemindeki bu çabalar, sanatta da kendini gösterdi.

Dünyanın farklı coğrafyalarında farklı sanatlar oluşmuş, Bunların hiçbiri Avrupalı sanatçılar kadar araştırmacı, bilimsel olamamış, geleneksel düzeyde kalmışlar.

Osmanlı'nın Batıya dönüş çabaları, bir kurtuluş, kalkınma çabasıydı. Ancak; Batıya dönüş çabalarının ilme, akla dönüş olması gerekirken büyük oranda taklide, özentiye dönüştüğü görülür. Tanzimatla birlikte Türk resmi batılılaşmanın bir parçası oldu.

Batılılaşma okullaşma ile başladı. Kara mühendishanesi (Mühendishane-i Berri Hümayunu) kurulur. Bu okulda resim dersleri de verilir. Batı tarzı Türk Resmini bu tarihte (1795) başlatıyorlar.

Padişah Abdülaziz, Dolmabahçe Sarayı'nda resim koleksiyonu oluşturuyor Rus ressam Ayvazovski’yi davet edip boğazda resim yaptırıyor. Oğlu son halife Abdülmecid iyi bir ressam. Batı dünya görüşünü desteklemek amacıyla yerli, yabancı ressamlar padişah tarafından korunuyor, destekleniyordu.

1835-37 yılları arası askeri okullardan on öğrenci padişah tarafından Avrupa'ya resim eğitimi için gönderilmiş. Bunlardan Ferik İbrahim Paşa Batılı anlamında ilk Türk ressamı kabul edilir. Bu ressamlardan bazıları ayrıntılı çalışmaları nedeniyle primitif sayılır. Primitifler doğadan değil, fotoğraftan çalışıyorlardı.

Klasikçi ressamlar arasında:

1- Şeker Ahmet Paşa: doğacı ilk resim sergisini Sanayi Mektebinde (1873) te açar. Ormanda Oduncu, Ormanda Ceylan, Soyulmuş Portakallar. Natüralist bir anlayış sergiler.

2- Süleyman Seyit

3- Hoca Ali Rıza

4- Osman Hamdi Bey: Arkeoloji Müzesini yeniden düzenleyerek açtı. Sanayi-i Nefise Mektebini i (1882)de kurdu, müdürü oldu. Zamanın siyah beyaz fotoğrafçısı Abdullah Biraderlerin fotoğraflarından yararlanarak Kaplumbağa Terbiyecisi, Silah Taciri gibi tablolar yaptı.

ASKER RESSAMLARDAN SİVİL RESSAMLARA

Akademi Müdürü Osman Hamdi Bey'in Avrupa'ya eğitim için gönderdiği İbrahim Çallı, Avrupa dönüşünde akademiye müdür olur 30 yıl hocalık yapar. Resimlerinde Batı tarzlarının zorlaması görülmez. Peyzaj, natürmort, figür, konu ağırlıklı çalışmalar yaparlar. Bu dönemin sanatçılarına çalı kuşağı denir. Çallı kuşağı akademik çıkışlı 1910 yılında Avrupa'ya gönderilen 1914 yılında akademide görev alan aşağıda isimleri yazılı grubun adıdır bir

1-Hikmet Onat

2- Feyhaman Duran

3- Avni Lifij

4- Namın İsmail

5- Nazmi Ziya

6 -Sami Yettik

7- Şevket Dağ

Bir karşı seçenek

MÜSTAKİLLER

1929 yılından 1940'lara kadar İstanbul Ressam ve Heykeltraşlar Derneği bünyesinde faaliyet gösteren ressamlar:

Ali Çelebi

Refik Epikman

Hamit Görele

Zeki Koca Memi

Nurullah Berk

Şeref Akdik

Hale Asaf

Mahmut Cüda

Çallı Kuşağı’nın doğa görünümlü çalışmalarındaki renge karşı, çizgiye, hacim selliğe, konstrüksiyona yönelik bir anlayışı benimserler. Çallı Kuşağı İstanbul'dan çıkmazken onlar Anadolu'yu kucaklayan resim kültür ve ideolojisi yönünde daha geniş bir sanat perspektifini benimsediler

MÜSTAKİLLER yani bağımsızlar, ortak bir sanat anlayışında birleşmek yerine, resim sanatının geliştirdiği araştırma ve yenilenme ruhuna uygun seçenekleri çoğaltma peşinde üslup, ekol, anlayış benzerlikleri değil, bireyselleşme, özgünlük peşindeydi.

D GRUBU RESSAMLARI

1908'de kurulan Osmanlı eserler Cemiyeti

1914'te Çallı kuşağı

1921'de Türk ressamlar Cemiyeti

1929-1940 İstanbul ressamlar ve heykeltraşlar Derneği Müstakillerden sonra

1933'te D grubu ressamları oluştu

Nurullah Berk, Abidin Dino, Zeki Faik İzer, Elif Naci, Cemal sollu, sonradan Bedri Rahmi Eyüboğlu, Halil Dikmen, Eşref Üren, Sabri Berkel gibi ressamlar bu gruba girerken

Nurullah Berk’e göre; sanat: “yaşayan sanat” olmalıydı. O bakımdan sanatın tüm ülkeye yayılması, akademik formüllerin dışına çıkılması gerekir.

Akademik sanata karşı idiler. Fakat sanat dünyasındaki yeni gelişmelerin takip edilmesi gerekiyor, kişilik değerleri ağır basan çalışmalar öneriliyordu. Müstakiller gibi desen ağırlıklı çalışmalar benimsenmişti.

1933 D Grubunun kurulduğu tarih, aynı zamanda Cumhuriyetimizin kuruluşunun 10 yılıydı.

Yenileşme ve modernleşme yönünde sanatçılardan beklentiler vardı.

O yıl Ankara'da açılan “İNKILAP SERGİSİNDE eserlerin çoğunluğunu; İstiklal Savaşı ve Atatürk devrimleri konulu resimler teşkil ediyordu. Yüksek bir Cumhuriyet ideali için aydınlar, ressamlar ve diğer sanatçılar büyük bir coşku içinde çalışıyorlar ve devlet desteği görüyorlardı.

30 LU YILLARIN İKİ ÖNEMLİ SANAT OLAYI

1-1937 yılında Atatürk'ün emri ile İstanbul Resim Heykel Müzesi, Dolmabahçe Sarayı Veliaht dairesinde açıldı.

2- Türk ressamlarının 1937 -38 yıllarında Anadolu'ya gönderilerek 1938 yıllarında Ankara'da sergilenip Devlet Resim Sergilerinin açılmaya başlaması ve “Devlet Resim Sergileri” geleneğinin oluşması.

Gerek bu sergileri oluşması, başarı gösteren sanatçıların ödüllendirilmesi, eserlerinin devlet tarafından satın alınması, Türk ressamlarına çalışma azmi ve üretme gücü kazandırdı. Sanatçı donanıma destek veren genç Cumhuriyet tarafından satın alınan bu eserler, Anadolu müze ve galerilerine dağıtılarak eserlerin halkla buluşması sağlandı. Sonraki yıllarda bu resimlerin tekrar Ankara Resim Heykel Müzesinde korunmaya alındığını biliyoruz

LİMAN RESSAMLAR GRUBU

1940 yıllarında ortaya çıkan yeni sanat kuşağı; toplumcu bir anlayışla akademik ekol anlayışına karşı çıktılar. Toplumcu bir anlayışla sanatı toplum yaşantısına sokmaya çalıştılar.

Kendilerine” Limanlar Ressamları” denen grup; gemiler, tayfalar ve onların yaşam ortamlarını yansıtan resimler yaparak halka doğru bir yöneliş seyrederler. Resmi sosyal yaşama sokup burjuva sanatı olmaktan çıkarmaya çalışan bu grup, 1959 yılına kadar varlıklarını sürdürdü. “Yeni Dal” Grubu’yla varlıklarını birkaç yıl daha sürdürürken İbrahim Balaban toplumsal anlayıştaki çalışmalarını, direnişini sürdürdü.

1957 yılında kurulan Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okul Alman Bauhaus örneği ile endüstri toplumunun ihtiyaç duyduğu dizayncı ve tasarımcılar yetiştirdi.

1940 sonrası gelişmeler.

Atatürk'ün ölmesi ve 2 Dünya Savaşı'nın sonlanması ile dünyada ve ülkemizde sosyal ekonomik ve idari yapılarda yenilikler görür. Bu yapılanmalara paralel yeni anlayışlar doğar. Yurt dışı eğitimlerin artması, ideolojik ve ticari yaklaşımlar sanat dünyasında etkisini gösterir. Sanatçılar arasında bireyselcilik çoğunlukla benimsenirken, batı anlayışlı çalışmalar, “çağdaşlık” adı altında taraftarlarınca hakimiyetini sürdüre geldi.

Doğa ve insan gibi somut değerlerden soyut değerlere doğru bir sanat yelpaze görüntüsü doğar günümüz Türk resminde. Ayrıca enstalasyon adı altında düzenlemeler ile, tuval- fırça sanatına karşı moda anlayışlar yaygınlaştı. 

Ticaretin

Sanayinin

Tanıtımın

Reklamın

Siyasetin

Eğitimin

Propagandanın

Toplumsal uyanışın

Uyutmanın gereği neyse sanatta bunlar yer almaya başladı.

ŞİMDİ:

Sanat piyasalarının oluşması, özel galerilerin açılması, sanat eğitimi veren kurumların çoğalması, sanatı destekleyen kurumların varlığı, sanatın bir ifade ve tanıtım aracı olduğunun fark edilmesi, müzayedeler, sanat eserinin iyi bir yatırım aracı olması, sanat yapanların çoğalmasına yol açtı. Doğadan iç dünyamıza, şuuraltımıza yönelen anlayışlardan, kartpostal boyacılığına kadar değişen estetik ve karşı estetik anlayışlara rastlamak mümkün. Ne yazık ki bir tarafta sanatsal arayışlar sürerken diğer tarafta ekonomik zorluklar nedeniyle piyasa zevklerine uygun kartpostal resim kopyaları ile varsıl halkın arkasından gitmek, “sanatçı toplumun önünde gider” savına muhalif, öğünülmesi, kıskanılması mı gereken tuhaf, sık rastlanan bir durum doğdu.

Ülke, toplum, birey için çok önemli olan sanata kayıtsız kalıp yozlaşmasına yol açılmamalı.

Atatürk, Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü'nü kurarken (1935), “Cumhuriyetimizin ana hedeflerinden biri de güzel sanatları sevmek onda yükselmektir” diyerek sanata sanatçıya büyük önem verdiği görülür. Mustafa Kemal önderliğinde genç Türkiye Cumhuriyeti Öncelikle uygarlığı bilimi, aklı, ulusal bağımsızlığı ve ulusal kalkınmayı amaçlar.” Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” derken yol tercihi bilim olmuştur. Cumhuriyet Türk kimliğini, milletin bağımsızlığını, vatanın kutsiyetini, kalkınmayı, modern milletlerin önüne geçmeyi, insanlık aleminin şerefli bir üyesi kalmayı, amaçladı. Bu amaçlara ulaşmada ulusal kültüre, ulusal sanata büyük değer verdi, gelişimi için çabaladı. Çünkü sanat sorgulama, aydınlanma aracı olarak yaratıcı düşünceyi, aydınlatmayı, kalkınmayı sağlayan çok önemli bir geçektir.

Atatürk “Kültür okumak anlamak görebilmek görebildiğinden anlam çıkarmak ders almak zekayı geliştirmek” demektedir

Tekrarla, kopya ve taklitlerle İyi bir yerlere varılamayacağını biliyordu. “Bir millet resim yapmaz, heykel yapmaz, fendin gerektirdiği şeyleri yapmazsa itiraf edeyim ki o Milletin ilerleme yolunda bir yeri yoktur.”

“Milletimizin Güzel Sanatlar olan sevgisini her türlü vasıta ve tedbirlerle inkişaf ettirmek milli ülkümüzdür.” Atatürk

Özetle:

Cumhuriyet, ulus kimliği ve ulusçu kimlikle Türk devletinin adıdır, kimliğidir. Ulusal kültürü çağın getirileri ile geliştirerek korumak, kalkınmayı geniş halk kitlelerine yaymak, her bir ferdi değer görmek, her alanda üretim cumhuriyetin ana hedefleri arasında. Yurt savunması, cumhuriyetin korunması istikbalimizin yegâne teminatıdır. 

Atatürk, “İş başına getireceğiniz yöneticilerin “cevheri asliyesine bakın” demektedir.

“Cumhuriyet Sergisi” adı verilen bugünkü resim sergilerinde, Cumhuriyeti ne kadar görebiliyoruz? Soyut resimlerin verdiği özgürlük, Cumhuriyet aydınlığına pek uzak olmasa da, natürmortlarla Cumhuriyet değerlerine ne kadar yaklaşabiliyoruz? Cumhuriyet Sergisi Atatürksüz olmaz ama, sadece Atatürk resimleri ve Türk Bayrakları ile halkın sorunları konu edinilebilir mi, yeterli olunabiliyor mu?

Yerine başka bir rejimi koyamayacağımız Cumhuriyet, Cumhuriyet bilinciyle bir anlam kazanır.

Aramızdan ayrılışının 87. yılında Atamızı rahmetle, özlemle anıyoruz.

 

 

    

Bu yazı toplam 115 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim