Bugün 31 Aralık 2025 Çarşamba
  • Antalya6 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    6000.593
    %-0.02
  • Dolar
    42.9515
    %0.06
  • Euro
    50.3483
    %0.13

HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

YILBAŞIMI DEDİNİZ?

30 Aralık 2025 Salı 23:25

 

Normal şartlar altında adı üzerinde: Yıl(ın)başı
Miladî, yani Gregoryen Takvimi’ne göre bir yılın sona erip yenisinin başlamasını ifade eden teknik bir zaman eşiği… Takvimsel bir dönüm noktası.

Ancak bugün “yılbaşı” denildiğinde konuşulan şey, artık yalnızca bu teknik zaman değişimi değildir. Gregoryen Takvimi’ni kullanan ve aralarında ülkemizin de bulunduğu birçok toplumda, 31 Aralık gecesi; dinî ve kültürel kökenleri sorgulanmadan benimsenen, küresel ölçekte tekrarlanan bir ritüele dönüştürülmesidir.

Yılbaşı kutlamalarının tarihsel arka planı incelendiğinde, bu pratiğin salt takvimsel bir yenilenmeden ibaret olmadığı açıkça görülür. Gregoryen Takvimi’nin dayandığı tarih anlayışı, Hristiyanlığın kutsal zaman tasavvuruyla doğrudan ilişkilidir. “Yeni yıl” kavramı, Hz. İsa’nın doğumu merkezli bir kronolojinin devamı olarak şekillenmiş; zamanın başlangıcı ve bölümlenmesi teolojik bir referansla anlamlandırılmıştır. Bu yönüyle yılbaşı, her ne kadar seküler yani dinden bağımsız, dini ya da ruhani olmayan bir takvim değişimi gibi sunulsa da, arka planında belirli bir inanç sisteminin izlerini taşımaktadır.

Ne var ki bugün bu tarihsel ve düşünsel arka plan, neredeyse tamamen görünmez kılınmıştır.

Yeni yıla sayılı günlerin, saatlerin kaldığı bu son haftada; insanlar ve şehirler kutlama hazırlıklarını tamamlamış durumdalar. Kafeler, restoranlar, barlar, oteller ve eğlence merkezleri dolup taşacak; zarif ve gösterişli ışıklı süslemeler eşliğinde “muhteşem” olduğu telkin edilen bir gece beklentisi piyasaya sürülecek. Bu gece, dünyanın pek çok meydanında adım atacak yer kalmayacak.

Bu gece, küresel ölçekte aynı senaryo tekrar sahnelenecek. Dünyanın en büyük şehirlerinde geçit törenleri düzenlenecek, ünlü sanatçılar sahne alacak, canlı müzikler ve havai fişek gösterileri gecenin vazgeçilmez unsurları olarak sunulacak; sokak partileri, kitlesel coşkunun çekim adresi hâline getirilecek.

Bu gece, televizyon kanalları “yılbaşı” ve yaşananları flash haberler eşliğinde aktaracak; aynı görüntüler, aynı cümleler ve aynı vurgularla, bu kutlamanın kaçırılmaması gereken evrensel bir an olduğu duygusu sürekli pekiştirilecek. Kameralar kalabalıkları, geri sayımları ve patlayan ışıkları gösterirken; neyin, neden kutlandığı sorusu ise bilinçli biçimde arka plana itilecek.

Bu gece, bireylerin yalnızca eğlendiği değil; aynı zamanda aynı duyguyu hissetmeye, aynı davranış kalıplarını tekrar etmeye ve aynı zaman algısını içselleştirmeye yönlendirildiği bir toplu ritüel icra edilecek. Küresel medya, popüler kültür ve tüketim dili, bu geceyi sıradan bir zaman dilimi olmaktan çıkarıp, kaçınılmaz ve “doğal” bir kutlama gibi sunarak kolektif bilinci şekillendirecek.

Ve bu gece, pek çok insan için yılın diğer gecelerinden farklı kılınırken; hangi değerin, hangi inancın ve hangi kültürel referansın merkezde yer aldığı sorusu, gürültü, ışık ve eğlence perdesinin ardında görünmez kılınacak.

**

Kimileri yeni yılı “muhteşem” olarak pazarlanan bir atmosfer içinde, eğlenceyi merkeze alarak karşılamak isterken; kimileri televizyon karşısında, bant yayınlardan akan eğlence programlarını izleyerek, sabaha kadar sürecek oyalayıcı içeriklerle geceyi geçirecek. Kimileri ise tüm bu gösteri ve telkinlerden bilinçli biçimde uzak durarak, akşamın ve gecenin olağan akışına devam edecek.

Ancak bu “ortak coşku” tablosu, herkes için aynı anlama gelmeyecek. Birileri ışıklar, müzikler ve kalabalıklar arasında vakit geçirirken; polisimiz, askerimiz ve güvenlik güçlerimiz, ülkemizi iç ve dış tehditlere karşı koruma sorumluluğunun yanı sıra, taşkınlık yapanlara, kamu düzenini bozanlara, çevreye ve insanlara zarar verme eğilimi gösterenlere karşı da görev başında olacak. Trafikte alkol duvarını aşan sürücülerden, kalabalıklar içinde yaşanabilecek kavga ve provokasyonlara kadar pek çok riske karşı, yılın diğer gecelerine kıyasla çok daha yüksek bir teyakkuz ve fedakârlıkla çalışacaklar. Kutlamaların güvenliği için alınan bu tedbirler, eğlencenin çoğu zaman fark edilmeyen bedelini ve güvenliğin yalnızca bu akşama değil, hayatın bütün akşam ve gecelerine yayılan büyük bir sorumluluk olduğunu bir kez daha bizlere hatırlatacak.

**

Bu geceyi, sabahlara kadar sürecek kutlamaları “en görkemli” kılan şey nedir sorusunun cevabı ise çoğu zaman aynıdır: İnsanların, yeni yılın ilk saniyelerinin, yani gece tam 00.00’ın, herkese şans getireceğine dair besledikleri inanç ve takvimdeki bir rakam değişiminin, hayatın akışını da sihirli bir şekilde değiştireceği beklentisi…

Peki, gece 00.00’dan sonra, takvim yaprakları değiştiğinde ne olacak?

Hayatınızda ne farklılaşacak? Biriken onlarca mesele, çözümsüz görünen problemler, ertelenmiş sorumluluklar, yarım kalmış projeler, süregelen anlaşmazlıklar, borçlar, bekleyen çek ve senetler bir gecede ortadan mı kalkacak? Elbette hayır. Hepsi, bakiyeleriyle birlikte yeni yıla devredilecek.

Değişen yalnızca takvim olacak; zaaflar, alışkanlıklar, ihmaller, ihtimaller, borçlar ve alacaklar, sağlık sorunları, yüzleşmekten kaçınılan gerçekler ve daha nice mesele olduğu gibi yerinde duracak. Bu yalın hakikat, gürültü, patırtı, tantana, şans oyunları, kumar, ışık ve eğlence arasında bilinçli bir tercih olarak sabahın ilk ışıklarına kadar görülmezden gelinecek.

Ve bu gecenin asıl kazananları; bu toplumsal yanılsamayı “muhteşem” bir görsel şölene dönüştürenler, takvimdeki sıradan bir değişikliği sahte umutlar ve yapay coşkularla süsleyerek pahalı bir ritüele çeviren küresel tüketim aklı olacak. İnsanların umutlarını, beklentilerini, korkularını, zaaflarını ve gelecek kaygılarını metalaştıranlar; bir gecelik yapay coşkuyla kitleleri oyalayıp, belki de yıl boyu sürecek bir tüketim, borçlanma ve bağımlılık döngüsünün kapısını aralayanlar olacak.

**

Sahi, yılbaşı nedir?
Yalnızca bir takvim değişikliğinden ibaret değil midir?
Bu gece bir takvim yılı sona erecek, bir diğeri başlayacak. 2025, yerini 2026’ya bırakacak.

Peki, bunun ötesinde ne değişecek?
Güneş yarın da doğudan doğmayacak, batıdan batmayacak mı?
İnsan aynı insan olarak uyanmayacak mı?
Vicdan, sorumluluk, emek ve alın teri ya da açlık, yoksulluk, işsizlik, enflasyon, memur ve işçi maaş ve emekli aylıklarına yapılacak zam oranı takvimdeki bir rakamla başka bir hâle mi bürünecek?

Zaman akmaya, hayat, kendi gerçekliğiyle yoluna devam edecek. İyilik de kötülük de, doğrular da yanlışlar da, aklınıza gelen her şey yerli yerinde duracak.

Takvim yaprağı istemesek de değişecek; ama insan değişmek istemedikçe, hiçbir şey kendiliğinden değişmeyecek. Hem değişmek için bir çaba ve irade ortaya koymayan kullarına Allah neden yardım etsin ki?

Yılın yenilenmesi, insanın yenilenmesi değildir. Hakiki yenilenme; eğlenceyle değil, kalbi muhasebeyle başlar. Işık gösterileriyle değil, niyetle; geri sayımlarla değil, iradeyle mümkün olur.

**

İnsanın kendisini değiştirmedikçe hiçbir şeyin değişmeyeceği hakikati, hayatın en çarpıcı gerçeğidir. Hepimizin ortak çabası, yarını bugünden daha iyi şartlarda yaşamak değil midir?

Hayatın akışını ve kendi farkındalıklarımızı yakalayabilir, değişimin önce dış dünyada değil, insanın kendi içinde başladığını idrak edebilirsek…

Duygularımızla gerçekleri, umutlarımızla ihtimalleri birbirine karıştırmaz, yüksek beklentilerle kendimizi yıpratmaz, abartmaz, umutlarımızı ve hayallerimizi birer ütopyaya dönüştürmezsek…

Kendimizi yönetmeyi öğrenebilir; ihtimaller dünyasında yaşadığımızın bilincine varır; kendi şartlarımızla uyuşmayan, gerçeklikten kopuk beklentilerin peşinde koşmaktan vazgeçer; değiştirebileceklerimizle değiştiremeyeceklerimizi ayırt edecek basireti gösterebilirsek…

Ve nihayetinde “Amentü”ye büyük bir imanla sarılır, bu imanla yolumuza devam eder; aklımızı, kalbimizi ve irademizi kişi ya da ideolojilere teslim etmez ve inancımızı geçici heveslerin, yönlendirmelerin ve sahte kurtarıcıların insafına bırakmazsak…

Ve bütün bunlar üzerine gerçekten düşünebilir, durup muhasebe yapabilirsek, kendimize ve herkese karşı dürüst olabilirsek…

O zaman ne büyük hayal kırıklıkları yaşarız, ne de bizi içten içe çökerten bir “psikolojik yıkım”ın eşiğine sürükleniriz.

Çünkü insan, aklını imanla; imanını da ahlakla koruduğu sürece ayakta kalır. Takvimler değişse de, insanın istikameti değişmedikçe asıl yenilenme işte tam burada başlar.

**

İşin özü nedir, biliyor musunuz?

Yılbaşını eğlenceyle mi karşılıyorsunuz, taklitle mi, yoksa iradeyle mi?

Gayrimüslimlere benzemeden, ecnebilere özenmeden, bu geceye özel bir kıymet biçmeden, ayrı bir anlam yüklemeden, farklı bir değer atfetmeden, ona mübarek bir gece muamelesi yapmadan bu geceye nasıl bir anlam yüklediğinizdir. Takvimdeki bir değişikliği, zihinde ve kalpte bir teslimiyete dönüştürüp dönüştürmediğinizdir.

Velhasıl…

Sözün özü, bu gecenin, diğer gecelerden hiçbir farkı yoktur. Müslüman, olağan gecelerde ne yapıyorsa bu gece de onu yapmalıdır. Helâl dairesinde yaşar, haramdan sakınır, ölçüyü muhafaza eder, aklını ve kalbini diri tutar. Ne eksik, ne fazla… Ne taklit, ne teslimiyet… Sadece istikamet.

Takvim değişir; ama müminin duruşu değişmez. Zaman akar; ama iman, akıl ve ahlâk yerinde durdukça insan yolunu kaybetmez. Asıl yenilenme, gecelerde değil; niyetlerde ve istikamette olur.

Unutmayalım ki; neyi sık tekrar ederseniz alışkanlığınız hâline gelir, neyi ısrarla isterseniz imtihanınız olur ve neye uzun süre bakarsanız, farkında olmadan ona benzemeye başlarsınız.

Bu yazı toplam 143 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim