Yusuf Katrağ

Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, yıllar önce Türk gençlerine seslenirken dile getirmişti “Dahili ve harici bedhahların olacaktır” diye.

Harici bedhahların kimler veya hangi ülkeler olduğunu, Türkiye’nin ve Türklerin dünya üzerinde pek fazla candan dostu olmadığından dolayı az çok biliyorduk.

Amaçlarının ne olduğunu tahmin edebiliyorduk.

Ancak, 15 Temmuz 2016 tarihinde bu ülkenin savunması için kendilerine emanet edilen silahları, uçakları, helikopterleri ve tankları vatandaşların üzerine doğrultanların ortaya çıkması bize dahili bedhahları gösterdi.

Dahili bedhahların gözleri öylesine dönmüştü ki “Şahsi menfaatleri” için bu ülkenin vatandaşlarına kurşun yağdırmaktan, yüce meclisimizi dahi bombalamaktan hiç çekinmediler.

Millet olarak böylesine bir ihaneti daha önce ne duyduk ne de yaşadık.

Hiç ummadığımız bir anda hiç ummadığımız kişilerin ihaneti ve hainliğiyle karşılaştık.

Büyük bir hayal kırıklığı yaşadık.

Öyle bir hain çıkmıştı ki içimizdeki bedhahlar, kurşunlara göğüslerini siper eden vatan, millet, bayrak sevdalılarını karşılarında bularak başarısız olacaklarını anladıkları anda yıllardır ülkemizin mücadele ettiği terör örgütüne dahi sığınmaktan çekinmediler.

Hepsi, kaçacak bir delik aradı.

İçimizdeki bedhahlar bir virüs gibi o kadar sirayet etmişti ki ülkemizin kılcal damarlarına, bugün hain darbe girişiminin üzerinden 1 yıl geçmesine rağmen hâlâ temizleyebilmiş değiliz.

Yakın bir zamana kadar da tamamen temizlenmeleri mümkün görünmüyor.

Eğer ki o karanlık gecede birlik, beraberlik ve bütünlüğümüzü göstermemiş, bir ve tek olduğumuzu tüm dünyaya kanıtlamamış olsaydık bugün karanlık günleri yaşamaya mahkum olurduk.

Bugün millet olarak bir 15 Temmuz destanından bahsedebiliyorsak bunu o karanlık gecede vatan, millet, bayrak sevdasıyla korkmadan tanklara meydan okuyan, kurşunlar altında hainlere karşı koyan kahramanlara borçluyuz.

Onları ve o karanlık geceyi unutmamız mümkün değil.

Ülkemizin bir daha 15 Temmuz’daki gibi bir ihanet ve hainlikle karşılaşmamasını dilerim.