- IMKB
% - Altın
5724.113
%0.00 - Dolar
41.7899
%0.00 - Euro
48.7251
%0.00
- GÜNCEL
- RESMİ İLANLAR
- SPOR
- SAĞLIK
- POLİTİKA
- EKONOMİ
- YAZARLAR
- EĞİTİM
- KÜLTÜR SANAT
- DÜNYA
- GENEL
- YEREL
- ASAYİŞ
- ÇEVRE VE İKLİM
- 17:05 - KOSTARİKALI DAMATLA TÜRK GELİN ANTALYA'DA EVLENDİ
- 16:58 - MUHTARLAR GÜNÜ’NDE KÜRSÜDE KONUŞAN MUHTAR BAYGINLIK GEÇİRDİ
- 16:38 - SYEDRA ANTİK KENTİ, DÜNYANIN GÜNDEMİNDE
- 16:37 - EKİM'DE DENİZ KEYFİ
- 16:14 - ATATÜRK DEVLET HASTANESİ'NİN KAPANIŞI YENİDEN ERTELENDİ
- 15:58 - MERSİN’DE OTOMOBİL BARİYERLERE ÇARPTI: 1 ÖLÜ, 2 YARALI
- 15:53 - EŞİNİN TERK ETMESİNE SİNİRLENEN ŞAHIS, YİNE EŞİ TARAFINDAN İKNA EDİLDİ
- 15:33 - 16 YAŞINDAKİ KIZDAN 3 GÜNDÜR HABER ALINAMIYOR
- 15:33 - ULUSLARARASI TARSUS YARI MARATONU’NDA TÜRK SPORCULAR DAMGA VURDU
- 15:18 - ALTIN PORTAKAL FİLM FORUM’DA 20 YENİ PROJE BULUŞTU
- 14:58 - OSMANİYE’DE 4.1 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM
- 14:53 - OSMANİYE’NİN SUMBAS İLÇESİNDE SAAT 14.39’DA 4.1 BÜYÜKLÜĞÜNDE BİR DEPREM MEYDANA GELDİ.
- 14:38 - DİREĞE ÇARPAN MOTOSİKLET SÜRÜCÜSÜ HASTANEDE ÖLDÜ
- 14:33 - ÖZDEMİR: "MUHTARLARIMIZ YEREL YÖNETİMİN EN ÖNEMLİ PAYDAŞLARI"
- 14:28 - 9. İSMET ATLI KARAKUCAK GÜREŞ FESTİVALİ, DEV TESİS AÇILIŞIYLA BAŞLADI
HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR





BİR NEDEN, ONLARCA BAHANE
Uzun zaman sonra karşılaşan bazı tanıdıkların hem özlemin hem vefanın birer ifadesi olarak güler yüzlerle birbirlerine söyledikleri;
Ne zamandır görüşemiyorduk seni görmek ne güzel oldu…
Sen eskiden de böyle güler yüzlüydün…
Bir daha bu kadar uzun ara vermeyelim…
Nasılsın(lı), canım(lı), cicim(li), bir tanem(li), koçum benim(li), hiç değişmemişsin(li)…
Gibi içtenlik süsü verilmiş, hem özlemin hem de vefanın ifadesi olarak söylenen temenni ve hoş sözlerle birbirlerine iltifatta bulunmaları, karşılıklı olarak birbirlerini yüceltmeleri, ayaküstü hoş sohbet etmeleri… Ve ardından, vedalaşmalarının daha ilk saniyelerinde, sırtlarını döner dönmez birbirleri hakkında “olumsuz” düşünmeleri, aykırı konuşmaları, hayatın en basit, en sıradan, en doğal, en alışılmış, en biline ve hatta en sık tekrarlanan sahnelerinden biridir.
Böylesine yüzeysel ilişkiler, yapay samimiyetler ve menfaatin belirlediği dostluklar modern toplumun en belirgin hastalıklarından biridir. Nezaket maskesinin ardına gizlenen bu tavır; aslında bireysel zaafın, toplumsal çürümüşlüğün ve kalpteki çirkinliğin psikolojik bir tezahürüdür. Çünkü insanlar çoğu zaman samimiyetten daha çok kabul görmeyi, takdir edilmeyi, beğenilmeyi ve onaylanmayı tercih ediyor.
Her insan, kendine özgü bir düşünce, farklı bir bakış açısı ve ayrı bir yorum demektir. Bu farklılıklar, bir yönüyle fikir zenginliğini, düşünce özgürlüğünü, toplumsal uzlaşıyı, entelektüel çeşitliliği ve ortak aklı beslerken; diğer yönüyle de kaçınılmaz olarak fikri çatışmaları beraberinde getirir.
İşte bu fikri çeşitlilik ve görüş ayrılıkları, hayatın doğal dokusunun, hayatın olağan akışının ayrılmaz bir parçasıdır. Ancak günümüzde bu farklılıklar zenginlik olarak değil, tehdit olarak algılanmakta; insanlar, “aynı düşünüyormuş” gibi yaparak sahte bir uyumun içinde kaybolmaktadır.
Mesela, bilhassa siyaset ve politik düzlemde “miş gibi” davranmak, yani ikiyüzlülük; bireysel bir zaafın kurumsallaşmış biçimidir.
Seçmenden adaya, adaydan partiye, partiden topluma kadar her kademeye sirayet eden bu yapay nezaket dili; aslında samimiyetin değil, menfaatin ortak paydada buluştuğu bir kurumu andırır.
Meydanlarda övülenler, kapalı kapılar ardında tehdit edilirken; kürsülerde tehdit edilenlerle ise, aynı kapılar ardında el sıkışılmakta, kol kola yürünmekte, çıkar birliğine ve menfaat ortaklığına imza atılmaktadır.
Sonuçta bütün bunlar, insanın değişen çağlara, değişen şartlara, değişen nüfus ve toplum yapısına rağmen değişmeyen yönünü gösterir: Riyakârlık, ikiyüzlülük, içten pazarlık ve menfaat kardeşliği.
***
Her şey insan(lar) içindir.
İnsan doğru ve yanlışlarıyla, eksik ve fazlalıklarıyla, günah ve sevabıyla, hata ve kusurlarıyla insandır. İnsan fıtratı icabı sosyal hayatın, toplumun, ahlakın, hukukun ve medeniyetin merkezinde olan bir varlıktır. İnsan varoluşunu yaratılışındaki kusursuzluktan değil; insani kusurlarından alır. Bunu da fıtratında, Allah’ın insanı yaratış protokolünde yani hikmetinde aramak gerekir.
İnsan yalnızca iyiliğe eğilimli değil; aynı zamanda kıskançlığıyla, nekesliğiyle, zaman zaman habis yönüyle, kötü yüzüyle ve fakat iyi alışkanlıklarıyla da insandır. Onu diğer canlılardan ayıran, karanlık yönlerini bastırabilme, hatalarını fark edip yanlışlarından ders çıkarabilme ve bunları telafi edebilme iradesini taşımasıdır.
İnsan, işte bu zıtlıkların çatışmasında olgunlaşır; hem düşer hem kalkar, hem yanılır hem öğrenir. Belki de en büyük erdemi, kusurlarının farkında olarak iyiliğe, güzelliğe ve doğru olana yönelme gayretinde saklıdır; ama ne var ki bunu çok azı başarır.
Sonuçta insan, etten ve kemikten yaratılmış, üzerine ten ve deri giydirilmiş bir varlıktır; fakat ruhuyla, aklıyla, kalbiyle, düşünme kapasitesi ve iradesiyle kendini bulan bir varlıktır…
***
Hayat uzun, ince bir yol. Bu yolculukta ne yaparsak yapalım, herkesin bizi sevmesini, desteklemesini, tarafımızı tutmasını, yanımızda durmasını beklemek ve bunu umut etmek kendi kendimize vereceğimiz en büyük zarar olur. İnsanların bir kısmı bizi yüceltirken, bir kısmı da yerden yere vurur. Kimileri başarımızla gurur duyarken, kimileri bu başarımızı hafife alır, alay eder, küçümser, ilerlememizi istemez, engel olur.
Bir şeyi beğenip beğenmemesi, kabul edip etmemesi insan fıtratının yaratılış protokolünden doğan, kaçınılmaz ve beklenen bir sonucudur. İnsan, seçim yapabilme yeteneğiyle donatılmış bir varlıktır; ruhu, aklı, kalbi ve iradesi, doğruyu yanlıştan ayırmasına, güzeli çirkinden seçmesine imkân tanır. İşte bu yüzden beğeni ve tercih, yalnızca duygusal bir tepki değil; insan fıtratının, ahlaki ve entelektüel yönlerini ortaya koyan bir göstergedir. Bir tercih, insanın kendini gerçekleştirme yolunda attığı bir adımdır ve bu adımlar, onun olgunlaşmasını, hatalarını fark edip ders çıkarabilmesini ve nihayetinde erdemle donanmasını sağlarken, bir diğer tercih ise kişiyi saplantılara, yanılgılara, hatalara, yanlışlara, kendini gerçekleştirememe ve kendi potansiyelinden uzaklaştıran bir durumuna sürükleyebilir.
Birilerinin bizimle ilgili olumlu ya da olumsuz düşüncelere sahip olması, çoğu zaman bizim kim olduğumuzla birlikte, onların bakış açılarıyla ilgilidir. Bizi “iyi” bulan biri(leri), belki de kendi eksiklerine ayna tuttuğumuz için yanımızda, bizimle beraberken; “kötü” bulan başkaları ise, belki de bizim cesaret edebildiğimiz şeyleri yapamadıkları için bundan rahatsızlık duyar. Dolayısıyla insanların görüşleri, kanaatleri, olumlu ya da olumsuz eleştirileri çoğunlukla kendi iç dünyalarının bir yansımasıdır.
***
Sıklıkla yanlış anlaşılan, bazen kasıtlı olarak çarpıtılan, tartışmalara, kırgınlıklara, kimi zaman da kavgalara yol açan konulardan biri de, lehimize ya da aleyhimize olan birinin, hakkımızda olumlu ya da olumsuz konuşmasıyla aynı şeymiş gibi düşünmemizdir. Oysa birinin bize destek olması ya da karşı çıkması her zaman samimi bir destek veya saldırı anlamına gelmeyeceği gibi, bazen sadece farklı bir bakış açısı ya da başka bir yol seçimi de demektir.
Aleyhte olmak her zaman birine karşı durmak demek değildir; bazen sadece farklı düşünmek, başka bir yol seçmek veya başka birini/bir şeyi tercih etmek demektir.
Lehte olmak ise her daim samimi bir destek anlamına gelmeyeceği gibi; kimi zaman menfaatlerin gölgesinde şekillenen bir yakınlık olarak karşımıza çıkar.
İnsanların bizi nasıl gördüğü, nasıl değerlendirdiği ne kadar önemliyse, bizim kendimizi nasıl ve nerede gördüğümüz, nasıl değerlendirdiğimiz ve nerede konumlandırdığımız da çok önemlidir.
Ne alkışlar bizi olduğumuzdan daha büyük yapar, ne de bizi yermek için söylenmiş gülünç, kötü, kaba, alay dolu sözler bizi olduğumuzdan daha küçültür. Önemli olan, içimizdeki sese kulak vermemiz, kendi sesimizi duymamız, onu susturmadan, ama kararlı durarak, çevremize ve topluma faydalı olacak adımları atacak şekilde yürüyebilmemizdir. Çünkü sonunda başkalarının eleştirileri, yergileri ve iddialarıyla değil, kendi emeklerimiz, kendi çabalarımız, niyetimiz ve ortaya koyduğumuz eserlerimizle yüzleşeceğiz.
Bu gerçeği anlamak için gündelik yaşama, tarihe ve sanata bakmak yeterlidir.
Mesela spor ve sanat dünyasından örnek vermek gerekirse; dünyaca ünlü futbolcu Messi’nin milyonlarca hayranı olmasına rağmen, performansını beğenmeyen ya da onu eleştiren birçok hayranıyla karşı karşıya kaldığı olmuştur. Kimileri onun Maradona ile birlikte “gelmiş geçmiş en iyi futbolcu” olduğunu söylerken, kimileri onu “abartılmış, şişirilmiş, şımartılmış” biri olarak bulur.
Benzer şekilde, toplumun beğenisiyle eleştirisi arasında sürekli sınanan, alkışla yergi arasındaki ince çizgide yürüyen büyük sanatçılar, yazarlar, ressamlar, mimarlar, sinema ve dizi oyuncuları da hem hayranlarının hem de eleştirmenlerin hedefindedir.
Siyasiler de bundan muaf değildir. Yaptıkları köprüler, yollar, tüneller, havaalanları, deniz ulaşımı projeleri… Halkın yaşamını kolaylaştırmak ve toplumun huzurunu temin için çıkardıkları yasalar… Seçim bölgelerine yaptıkları yatırımlar ve ülkenin kalkınması ve ilerlemesi için hazırladıkları dev projeler kadar, uyguladıkları ekonomik ve maliye politikalar ile zaman zaman muhtelif paket başlıklarıyla gündeme getirdikleri vergi, imar, SGK primleri, elektrik-su-doğalgaz borçları, ceza ve idari para cezaları, kredi ve banka borçları, motorlu taşıt cezaları, gümrük vergileri ve genel hükümler çerçevesinde getirilen aflar da toplum tarafından dikkatle izlenir ve değerlendirilir.
Çoğu zaman kısa vadeli bir ferahlık sağlayan, ama uzun vadede sistemin adalet ve disiplin anlayışını sınayan bu düzenlemeler, kimi zaman övgü, kimi zaman da sert eleştiri şeklinde tezahür eder. Siyaset, yalnızca yapılanların değil; yapılması planlananların da tartısıdır. Çünkü siyaset, doğası gereği hem beklentilerin hem de eleştirilerin merkezindedir. Her icraat, bir kesim tarafından başarı olarak görülürken, bir diğer kesimce eksik, yetersiz ya da yanlış bulunabilir. Önemli olan, bu farklı bakışları düşmanlık değil, demokrasinin ve toplumsal denetimin doğal bir gereği olarak görebilmektir.
Bugünün dijital dünyasında “Sosyal Medya Gerçeğini’de” unutmamak gerekir. Mesela; Instagram, Facebook Messenger, X (Twitter), Linkedln, WhatsApp, SnapChat gibi sosyal medya uygulamalarında yapılan bir paylaşım saniyeler içinde binlerce takipçi tarafından yorumlanmakta, aynı gönderi bir kitle tarafından beğenilirken, başka bir kitle tarafından eleştirilebilmektedir. Tanımadığımız, kim olduklarını bile bilmediğimiz, gerçekliği belirsiz; hatta çoğu zaman algoritmalar tarafından yönlendirilen, insan davranışlarını taklit eden boot hesaplar üzerinden gelen yapay onaylanma arzusunu abartmak, gereğinden fazla önem atfetmek, sadece bizi psikolojik olarak yıpratmakla kalmaz, gerçekle olan tüm bağlarımızı da koparır.
Tarihten çarpıcı bir örnek vermek gerekirse; Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olarak tarih sahnesinde büyük bir yere sahip olmasına rağmen, milyonlarca insan tarafından büyük saygıyla anılırken, onun getirdiği inkılaplar sayesinde önemli makamlara gelmiş farklı kesimler tarafından farklı şekillerde değerlendirilmektedir. Kimi onu bir kurtarıcı olarak görürken, kimi ise eleştirilmesi gereken tarihi bir figür olarak yorumlar. Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında ne kadar sert eleştiriler yapılırsa yapılsın bu durum hayatını devletine, milletine, ülkesinin kalkınması, vatandaşın huzur ve refahına adamış tarihi kişiliklerin büyüklüğünü azaltmaz; sadece toplumların farklı düşünce yapılarına sahip olduğunu gösterir.
Dini ve dünyevi, sosyal ve kültürel, ilmi ve fikri, siyasi ve hukuki, ferdi ve toplumsal… Oldukça geniş bir yelpazeye sahip olan tenkit, eleştiri, görüş çeşitliliği ya da hata ve kusur bulma zihniyeti; ne kadar büyük işler yapılırsa yapılsın, herkesin sizi aynı gözle görmeyeceğinin, sizinle hemfikir olmayacağının, insan olmanın, farklı düşünce yapılarına sahip olmanın fikir, düşünce ve tercih sahibi olmasının doğal bir sonucudur.
Yukarıda, spor, sanat, siyaset, dijital dünya ve tarih alanlarından verdiğim örnekler açıkça göstermektedir ki; fevkalade bir başarı elde edilse dahi buna rağmen herkesin beğenisini kazanmanın mümkün olmadığını; herkesin sizi desteklemesini beklememenin ne kadar gerçekçi olduğunu, dolayısıyla, evrensel bir kabul veya sürekli destek beklentisinin gerçekçi bir tutum olmayacağını açık biçimde ortaya koymaktadır.
Şurası kabul edilmelidir ki; birilerinin bizi destekleyip lehimizde olması ya da eleştirip aleyhimizde olması, ne iyi olduğumuzun kanıtıdır ne de kötü olduğumuzun ispatıdır. Hem kime göre iyi, kime göre kötü, kime göre yeterlisiniz? Hem bu durum, insanların farklı gözlerle, farklı pencerelerden, farklı ideal ve ufuktan, farklı duygu, akıl, his ve kalp gözüyle bakabilmelerinin tabi bir sonucu değil midir?
Hani hep diyorum ya, “hayatta her şey zıddıyla kaimdir” diye. Tıpkı geceyle gündüzün, eğriyle doğrunun, güzelle çirkinin varlığı gibi, biri olmadan diğeri eksik ve güdük kalır.
Bu nedenle aleyhte olanlara ne aşırı tepki verip öfkelenmemek, ne de lehte olanlara ölçüyü kaçırıp şımarmamak gerekir.
Bütün bu yapıcı, yıkıcı, yıpratıcı ya da yorucu eleştiriler; olumlu ya da olumsuz yorumlar; eksik, kusur ve hata üzerinden yapılan tenkitlerin tamamı, aslında hayatın doğal bir parçası, farklılığın, gelişmenin ve düşünsel derinliğin temelidir.
Bu yüzden biri ya da birileri hakkınızda kötü bir fikre kapılmışsa; bunu değiştirmeye, yanlış düşündüklerini anlatmaya, hakkınızda konuşulanların gerçeği yansıtmadığını ispat etmeye çalışmak çoğu zaman beyhude bir çabadır. Çünkü bir kez oluşan önyargıyı kırmak, kökleşmiş kanaatleri silmek, zihinlere düşen gölgeyi kaldırmak ve kaybolan güveni yeniden kazanmak son derece zordur; hatta çoğu zaman imkânsıza yakındır.
Düzgün ve sade bir hayat süren; işini eksiksiz yapan, aldatmayan ve aldanmayan, dürüstlüğü ilke edinen, çevresiyle iyi münasebetler kuran; ne çalan ne de çaldıran, hırsızlığa göz yummayan, haksızlık karşısında susmayan, kalbinde ve ellerinde kirden ve lekeden hiçbir iz taşımayan ve yaşamında defo olmayan insanlar zaten kimseye kendini ispat etme ihtiyacı duymaz. Kimsenin gözüne girmek için de özel bir çaba içine girmez.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki: “Kişi, sevdikleriyle beraberdir.”
Kafalarında sizi yok sayan bir zihniyet, aslında aynı şekilde yok sayılmayı da hak ediyor demektir.
O hâlde bırakın;
İnandıkları kadar güvensinler,
İnandıkları insanlarla yol yürüsünler.
Hz. Mevlânâ’nın şu sözü her zaman hatırlanmaya değerdir:
“İnsanlar seni yanlış anladığında dert etme. Duydukları senin sesindir; fakat akıllarından geçirdikleri kendi düşünceleridir.”
Unutmayın; hakikat, çoğu insanın işine gelmeyen, yüzleşmekten korktukları bir tokattır.
Bu hep böyle süregelmiştir: Dün, sizi süslü sözlerle överek “bir nedenle” yanlarında görmek isteyenler; bugün, akla hayale sığmayacak “onlarca bahaneyle” sizi kendilerinden uzaklaştırabilirler.
Evet, hayat uzun, ince bir yol…
Başarı kadar, başarısızlıkta var…
Takdir kadar, tenkitte var…
Övgü kadar, sövgü de var…
Yürüyecek daha çok yolumuz, yapacak daha çok işimiz var.
Kimi zaman yokuş, kimi zaman inişlerle dolu; bazen sessiz bir sabırla, bazen güçlü adımlarla ama sarsılmaz bir inanç ve imanla yürümemiz gereken uzun bir yol var önümüzde. Tabi Allah sağlıklı bir ömür verir, nefesimiz yeterse…
Biz yürürüz, ama yolun sonunu bilen O’dur…
Biz yaparız, ama nihai hükmü verecek O’dur…
Biliriz ki atılan her adım, yapılan her iş ve alınan her nefes, O’nun mutlak iradesinden bağımsız değildir.
Kulun bir planı varsa, Allah’ın da bir hükmü vardır…
Her şey, Allah’ın mutlak ilmi ve iradesi altındadır…
BİR NEDEN, ONLARCA BAHANEHASAN YAKUP CANGÜVEN
BİR VALİ, BİR DOST: ALAADDİN YÜKSELSÜLEYMAN EKİN
VERGİ KANUNLARINDA YİNE YENİDEN DEĞİŞİKLİKLER KAPIDARAZİYE GÖK AKTAŞ
KALEİÇİ'NİN İÇME SUYU SORUNUTURGAY ALP
ESKİ SSK HASTANESİ'NİN KAPISINA KİLİTVEDAT GÜRHAN
KUŞ KONAR DA İNSAN KONMAZ BALKONLARA; NEDENDİR BALKONA AŞİNA OLMAYIŞIMIZGAZANFER ERYÜKSEL
AHLAKA, HUKUKA VE GERÇEKLERE DÖNELİMPROF DR SAMİ SELÇUK
SANATTAN KAZANDIKLARINI SANATEVİNE YATIRDIKAHRAMAN KÖKTÜRK
AĞAÇ KÜLTÜHALİL ERDEM
TEMİZ KALMAKALİ İHSAN DİLMEN
ANTALYA KİTAP FUARI BİTERKENMUHARREM YELLİCE
MUHARREM YELLİCE HOCA’YAALİ YILDIZ
DEVLET ADAMI VE TÜRKÇE ÜZERİNEBEKİR DİREKCİ
TERÖRSÜZ TÜRKİYE Mİ?ERDOĞAN KAHYA
UNUTULAN ZAFERİN SESSİZ ÇIĞLIĞIPROF DR RAMAZAN DEMİR
ASLINDA HERKES AYNI PARTİDE!EŞREF URAL
BİZDE NEDEN LAWRENCE YETİŞMEZ?TARIK ÇELENK
ANTALYA'YI NE YAPMALI?CEM ARÜV
BİR FUARIN NABZI, BİR ŞEHRİN TADIGÜRSEL KAYA
TRİBÜNLER HER MAÇ BOŞ! NEDEN?ONUR BAKİ VURAL
ANTALYA TRAFİĞİNİN HÂL-İ PÜR MELÂLİAV CENGİZHAN GÖKÖZ
2026 İÇİN ZORUNLU BİR DÖNÜŞÜMHÜSEYİN BARANER
EFSUNKÂR DEMOKRASİNURİ SEZEN
78 KUŞAĞI BİR ROBİN HOOD KUŞAĞI MIYDI?YALÇIN DUMAN
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim