- IMKB
% - Altın
5537.048
%-0.03 - Dolar
42.4296
%0.00 - Euro
48.9079
%-0.01
- GÜNCEL
- RESMİ İLANLAR
- SPOR
- SAĞLIK
- POLİTİKA
- EKONOMİ
- YAZARLAR
- EĞİTİM
- KÜLTÜR SANAT
- DÜNYA
- GENEL
- YEREL
- ASAYİŞ
- ÇEVRE VE İKLİM
- 10:33 - MERSİN’DE HAFRİYAT DENETİMİ UYDU SİSTEMİYLE SIKI ŞEKİLDE YÜRÜTÜLÜYOR
- 10:23 - MERSİN SPOR, KARŞIYAKA’YI 92-87 MAĞLUP ETTİ
- 10:18 - ANTALYA EDEBİYAT GÜNLERİ’NDE ÖYKÜ VE ŞİİRİN EN İYİLERİ ÖDÜLLENDİRİLDİ
- 10:18 - KEMER’DE JANDARMANIN OPERASYON DÜZENLEDİĞİ EVDEN ÇOK SAYIDA SİLAH ÇIKTI
- 10:18 - YANGINDAN KAÇMAK İSTERKEN ALEVLERİN İÇERİSİNE GİREN 2 KİŞİ YANARAK CAN VERDİ
- 10:11 - BAKAN YARDIMCISI KARALOĞLU VALİLİĞİ ZİYARET ETTİ
- 10:08 - UZMANINDAN UYARI: "AKCİĞER KANSERİNE YAKALANMAMAK İÇİN SİGARADAN UZAK DURUN"
- 10:03 - MERSİN SİNEMA OFİSİ, AVRUPA FİLM AĞINDA YERİNİ ALDI
- 09:57 - FOTOĞRAF ÇEKİMİNDEN DÖNEN ÖĞRENCİLERE OTOMOBİL ÇARPTI
- 09:48 - BAŞKAN TOPTAŞ," BU PROJE, ONİKİŞUBAT’IN GELECEĞİNE YAPILMIŞ BÜYÜK BİR YATIRIMDIR"
- 09:43 - 75 YAŞINDAKİ USTA, BABA MESLEĞİNİ SÜRDÜRÜYOR, EL İŞÇİLİĞİ KOÇ BOYNUZU BIÇAK ÜRETİYOR
- 09:43 - DEPREMDE 41 EV AĞIR HASAR ALMIŞTI, YIKILIP YAPILDI: 90 YAŞINDAKİ FATMA NİNE YENİ EVİNE YERLEŞMENİN MUTLULUĞUNU YAŞADI
- 09:43 - BU CEVİZ YENMİYOR, TEMİZLİYOR, CİLDİ GÜZELLEŞTİRİYOR
- 09:43 - MERSİN’DE 11 YIL İHMAL EDİLEN MEMEDEKİ 8,5 KİLOLUK KİTLE AMELİYATLA ÇIKARILDI
- 09:38 - KAHRAMANMARAŞ’TA TARIMA VE ÜRETİCİYE CAN SUYU
HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR


BİZ ANNEDEN KARDEŞİZ
Vefatının 6’ıncı yılında abim Prof. Dr. Turan Güven
23 Kasım 2019 tarihinde vefat etti, abim Turan Güven.
70 yıllık ömrünün ardından onun vefat ettiğini burada yazmaktan dolayı çok üzgünüm. Abim; yüksek ahlaka, sağlam meslek karakterine ve güçlü bir inovasyon anlayışına sahip, bir kardeşin isteyebileceği ve örnek alabileceği mümtaz bir insandı. Mükemmel bir ağabey iyi bir insan, iman sahibi bir mümin; ülkesini, milletini ve devletini gönülden seven bir dava ve ülkü adamıydı.
Geçtiğimiz altı yıl önce kaybettim abim Prof. Dr. Turan Güven’i; Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Hastalığının ilk teşhis konulduğu andan, yoğun bakıma alındığı ana kadar -Özellikle son bir ayında- hep yanı başındaydım.
Yeğenim (Oğlu) Selçuk’un gece yarısı “Amca, babamın kalbi durmuş” diyerek hastaneden aradığı an hala içimi acıtır. Anlık bir duraksamanın ardından hemen hazırlanıp hastaneye koştum. Her ölüm haberi aldığımda “İnna lillahi ve inna ileyhi raciun”, “Şüphesiz Allah'tan geldik Allah'a döneceğiz” ayetini hatırlar, dilimin döndüğünce okurum. Bilirim ki, her Mümin ve Müslümana söylenmesi gereken bir vefa borcudur bu.
BAŞARILI BİR ÖĞRENCİ, ÇALIŞKAN BİR BİLİM İNSANIYDI
Abim, İlkokul ve Ortaokulu Kadirli’de sınırlı imkânlar içerisinde okumuş; azmi, çalışkanlığı ve başarısı sayesinde Mersin Öğretmen Okulu’na oradan da Ankara Yüksek Öğretmenler Okuluna girmeyi başarmış, başarılı, parlak bir öğrenciydi. Ankara Üniversitesi Fen Fakültesini ile Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’nu başarıyla tamamladıktan sonra, mezuniyetinin hemen ardından Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümüne Asistan olarak kabul edildi.
Akademik kariyerini Biyoloji alanında, özellikle hücre, hücre biyolojisi ve elektron mikroskobu üzerine inşa etti. Onlarca konferans, sempozyum, kongre ve panele katıldı; ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde bilimsel makaleler yayımladı. Bunun yanında, kültürel ve siyasi içerikli değerlendirmeleri de çeşitli dergilerde yer buldu.
Binlerce öğrencinin, yüzlerce yüksek lisans ve onlarca doktora öğrencisinin yetişmesine vesile oldu; pek çok bilim insanının akademik hayata adım atmasında rehberlik etti. Çalışma disiplini, mesleki donanımı ve örnek kişiliğiyle öğrencilerinin ufkunu açtı. Derse girmeden önce anlatacağı konuyu titizlikle hazırlamasıyla tanınırdı; öğrencilerinin karşısına daima hazır, donanımlı ve ciddiyetle çıkardı.
Darwinizm’e karşı bilimsel eleştirileriyle bilinen bir akademisyendi. Bu alanda çok sayıda makale kaleme aldı; ateist, materyalist ve darvinist görüşleri savunan akademisyenlerle televizyon programlarında karşı karşıya geldi, onlarla tartışmalara girdi. “Evrim Teorisi’nin” bilim kılıfı altında sunulan bir dünya görüşü ve ideoloji olduğuna dikkat çekti; bilimi, dini, İslam’ı ve Allah’ın birliğini ve varlığını anlatarak fikrî mücadelesini sürdürürdü.
OKUMAYI ÇOK SEVEN PROFİLİ YÜKSEK BİR İNSANDI
Kitapları ve okumayı çok severdi. Çok okuyan, çok çalışan, çok düşünen; üreten, ilim aşkıyla dolu, birikimli, entelektüel ve gerçek bir münevverdi. Sadece kendi alanıyla yetinmez; Sosyoloji, Psikoloji, Felsefe, Mantık, dünya siyaseti ve aktüel konulara dair eserler okur, okuduklarından öğrendiklerini mutlaka küçük notlara döker, sonra da hayatının içine yerleştirirdi. Bu yönleriyle yüksek bir profile sahipti.
Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okur, anlar; Peygamberimizin hayatını kendisine rehber edinirdi. İlmihal bilgisine hâkimdi. Yengem Fatma Hanımla birlikte hacca giderek hac farizasını da yerine getirdi.
1970 yılından itibaren üniversite, eğitim, ahlak, din ve İslam, toplum ve gençlik, ülkücülük ve milliyetçilik konularında; milliyetçi dergilerin hemen hepsinde çok sayıda sosyal içerikli yazılar kaleme aldı. Yazdığı Lise Biyoloji Ders Kitapları ise 1985–1997 yılları arasında tam 12 yıl boyunca Türkiye’de tüm liselerde okutuldu.
Hayatının son anına kadar okudu; son nefesini verinceye kadar, hastane odasında dahi örnek bir insan olmayı sürdürdü. Hastane yatağında bile kitap yazmaktan vazgeçmedi. Kaleme aldığı bölümleri bana okutur, önemli gördüğü yerleri mutlaka işaret ettirirdi. Durumu ağırlaşıp hastaneye kaldırılmadan hemen önce, evindeki çalışma odasına beni çağırmış; üzerinde çalıştığı son kitaptan söz ederek on bölümü tamamladığını söylemişti. Bu bölümleri yeniden gözden geçirmemi rica etti ve kendini biraz toparlayınca son iki bölümü de tamamlayacağını ifade etti. Bu tavrı; abimin okuma aşkının, yazma sevdasının, topluma faydalı olma arzusunun ve ardında kalıcı, yazılı bir eser bırakabilme heyecanının hiç azalmadığının en açık göstergesiydi.
68 KUŞAĞININ EFSANE ÜLKÜCÜ İSMİYDİ.
Hayatı boyunca mücadele ve çile eksik olmadı. Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’i ve Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nu yakından tanıyan, onlarla siyasi mesaisi bulunan son şahitlerden biriydi abim. Ülkücü harekete, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesinde öğrenci iken (1967–1968) adım attı.
Ankara Ülkü Ocakları Birliği’nin kurucuları ve ilk Yönetim Kurulu üyeleri arasında yer aldı. Ardından sırasıyla; Yüksek Öğretmen Okulu Ülkü Ocağı Başkanlığı, MHP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı, Üniversite–Akademi–Yüksek Okul Asistanları Derneği (ÜNAY) Genel Başkanlığı ve Ülkücü Öğretmenler ve Öğretim Üyeleri Derneği (ÜLKÜ-BİR) Genel Başkan Yardımcılığı görevlerini üstlendi.
Ankara’da yaşanan öğrenci olayları nedeniyle üç kez cezaevine girdi; bir ay boyunca da Ankara Sıkıyönetim Komutanlığında gözetim altında tutuldu. Tüm bu zorluklara rağmen davasından, inancından, vakarından ve ahlaki duruşundan hiçbir zaman taviz vermedi.
Dönemin Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun daveti üzerine siyasete adım attı. Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptığı BBP’den, 3 Kasım 2002 Genel Seçimlerinde Osmaniye Milletvekili adayı oldu. Siyasete girdi ama hiçbir zaman “siyasetçi gibi” davranmadı. Seçim çalışmalarında içi boş vaatlerde bulunmak yerine, yalnızca inandığı şeyleri cümlelere dönüştürdü. İlkelerinden ve değerlerinden asla taviz vermedi.
Ben ona zaman zaman “Abi, siyaset yapmayı beceremiyorsun” dediğimde, yüzünde her zamanki mütebessim ifade ile “haklısın” derdi. İnanmadığı hiçbir şey için referans olmazdı; talep edenlere de nedenleriyle birlikte bunu doğrudan söylerdi. Hayatın hep içinde oldu, ama “bana ne” demeyi bir türlü öğrenemedi.
2002 Genel Seçimleri sonrasında siyasî hayatını bir daha dönmemek üzere noktaladı. Sonraki yıllarda gelen hiçbir milletvekilliği teklifini kabul etmedi. Sessizce siyasetten çekildi; üniversitedeki görevine geri döndü.
ÇOK ÇALIŞKAN VE SOSYAL BİR İNSANDI
Üniversiteye sabahın çok erken saatlerinde gider, kimseler gelmeden odasında çalışmaya başlardı. Ziyaretçisi hiç eksik olmazdı. Kapısı çalınmadan, telefonsuz ve randevusuz içeri girenlerin çokluğundan bazen çalışamadığını, onları kırmamak için de “hayır” diyemediğinden, zaman zaman kapıyı kilitlemek zorunda kaldığını anlatırdı. Yalan söylemezdi; hatta söyleyemezdi.
Sosyal ve kültürel amaçlarla kurulan birçok dernek ve vakfın kuruluş çalışmalarında aktif görev aldı; yönetimlerinde bulundu. Hayatının her döneminde topluma dokunmayı, insanların derdine koşmayı bir sorumluluk olarak gördü.
Aynı topraklardan kopup gelen; kimi iş kurarak veya iş bularak hayatını kazanmak isteyen, kimi tahsil için Ankara’ya gelen, kimi de memuriyet hayatına adım atan hemşerilerimizin bağını güçlü tutmak için büyük emek verdi. İyi günlerinde sevinçlerini paylaşmak, zor zamanlarında yanlarında olmak ve karşılaştıkları problemleri bir nebze olsun çözebilmek amacıyla Kadirli Eğitim ve Kültür Vakfı’nın (KAVAK) kurulması için olağanüstü çaba gösterdi.
Vakıf çalışmalarının her aşamasında yer aldı; kurucu üyesi oldu ve uzun yıllar Genel Başkanlık görevini yürüttü. Kadirli Eğitim ve Kültür Vakfı’nın (KAVAK) bugün bir çınar gibi ayakta durmasında, onun fedakârlığının ve gayretinin büyük payı vardır.
25 Mart 1912’de, “Türk milletini sevmek ve yüceltmek” ülküsüyle kurulan ve o günden bugüne Türkçülük idealini yaşatan Türk Ocakları’nın Hars Heyeti içinde yer aldı. Bu görev, onun hem fikrî birikiminin hem de Türk milliyetçiliğine olan sadakatinin doğal bir yansımasıydı.
Meslektaşları arasındaki dayanışmayı güçlendirmek, ortak sorunlara çözüm üretmek ve mesleğin bilimsel itibarını yükseltmek amacıyla faaliyet gösteren Biyologlar Derneğinde Genel Başkanlık yaptı. Derneğin kolektif yapısına büyük değer verir, meslek mensuplarını aynı çatı altında buluşturmayı gönüllü bir sorumluluk sayardı.
Ayrıca, 1979 yılında Ülkücü şehitlerin ailelerine ve cezaevlerinde bulunan Ülkücülere destek olmak amacıyla kurulan “Selçuklu Sosyal Güvenlik, Eğitim, Kültür ve Dayanışma Vakfı’nın da (SOGEV) Genel Başkanlığını yürüttü. Bu görevi, onun hem insani hem de ülkücü duruşunun en anlamlı örneklerinden biri olarak hafızalarda yer etti.
KÜÇÜK YAŞTA YETİM KALMIŞ BİR İNSANDI ABİM
Abim, çok küçük yaşta babasını hastalık sebebiyle kaybetmiş; yetimlik acısını daha çocuk yaşlarında tatmış bir insandı. 2006 yılında yayımlanan “İnsan Gelecekte Yaşar” adlı otobiyografi kitabında, yetim kalışının hikâyesini şöyle anlatıyordu:
“Babam askerde verem olmuş ve İstanbul Sarayburnu’ndaki Verem Hastanesine yatırmışlar. Sanki oracıkta hemen ölecekmiş hissine kapıldığı için, asker arkadaşı olan üvey babama ‘Geride bir oğlum var, ona sen sahip çık’ demiş. Hakikaten hastalığı gün geçtikçe ağırlaşmış ve tebdil-i hava için köye göndermişler. Köye geldikten sonra biraz canlanır gibi olmuşsa da, hastalık yeniden azmış ve İstanbul’a geri dönememiş. 1 Ocak 1952 tarihinde vefat etmiş.”
Bu satırlar, hem yaşadığı acının derinliğini hem de çocuk yaşta yüklenmek zorunda kaldığı sorumluluğun ne kadar ağır olduğunu gösteren en çarpıcı ifadelerden biridir.
YETİMİ İTİP KAKMAYAN BİR İNSAN…
Abim, “Yetimi itip kakmayan bir insan” başlığı altında babamız Halil Cangüven’i (Hılıl Usta) şöyle anlatıyordu:
“Yüce kitabımız Kur’ân’da Mâûn Suresi’nin ilk iki âyeti, ‘Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi iter kakar…’ diyerek başlıyor. Gerçekten de dini yalanlayanların özelliklerinden biri yetimi itip kakmaktır; yani kötü muamele etmek, onurunu kırmak, dövmek, hakkını gasp etmek, taciz etmek, maddi-manevi işkence etmek ve emeğini sömürmektir. Toplumda birçok çocuk, üvey baba baskısı veya üvey anne dışlaması yüzünden evi terk etmiş, ruh sağlığını yitirmiş ve sokaklara düşmüştür. Böyle sevgisiz ve paylaşmayı bilmeyen üvey anne-babalar yüzünden kim bilir kaç hayat sönmüştür.
Şükürler olsun ki, üvey babamda bu kötü huyların hiçbirisi yoktu. O, kişiliğimin şekillendiği bir dönemde muhtaç olduğum baba şefkatini benden hiç esirgemedi. Bu yüzden babasızlığın psikolojik eksikliğini ve ezikliğini hiç hissetmedim.”
…………
Ailede biri kız, altısı erkek olmak üzere yedi kardeştik. İsimlerimiz sırasıyla: Ali (lakabı Yaşar), Tahsin (lakabı Hoca), Ekrem (lakabı Karadayı), Mehmet Fatih (lakabı Zorlu), Hasan Yakup (lakabı Polat – anamızın dedesinin adı), Bilge ve ben… Hepimiz aynı evin içinde, aynı sofranın başında, aynı duygularla büyüdük.
Babamın farklı olması, kardeşlerimle aramda “kardeşlik” duygusunu zayıflatıcı en küçük menfi bir etki yapmadı. Hiç şüphesiz, aramızda kardeşlik bağlarının güçlü olmasında en büyük etken, aynı ana rahmini paylaşmamızdı. Çünkü kalıtımsal olarak kardeşlerimle aynı kromozomlarımın yarısı ortaktı. Bu biyolojik unsurun ve genetik bağın da ötesinde, babamızın iyi bir insan olması ailenin geleceğini kurtarmıştı…
Onu burada “üvey” kelimesi ile anmak bile bana üzüntü veriyor. Çünkü vefatına kadar ağzından beni üzecek kötü bir kelime duymadım. Hiçbirimize haksızlık ve farklı muamele yapmadan, hepimizi kucakladı ve büyüttü. Evin geçimini temin etmek için elinden gelen her türlü meşru işi yapardı”.
BİZ ANNEDEN KARDEŞTİK…
Evet, abimin kaleme aldığı ve hayatını anlattığı otobiyografisinde belirttiği gibi, biz anneden kardeştik. Beni, bizi, bizleri; abimi tanıyan, onunla birlikte mesai yapan, sohbetine katılan pek çok arkadaşımız, dostumuz ve hemşerimiz, abim Turan Güven’le aramızdaki bu bağı bilmezdi. Hem nereden bilebilirlerdi ki? Ne yakın çevremizde, ne iş hayatımızda, ne de sosyal yaşantımızda bunun konusu hiç açılmaz, bahsi geçmezdi.
Aile belleğimizde “üvey” olmanın hiçbir olumsuz etkisini göremez, duyamazsınız. Bizim için bu kavram, yalnızca bir sözcükten ibaretti; gerçek hayatta ise bağımız, sevgimiz ve kardeşliğimiz tastamamdı.
ÖZ OLMANIN LEZZETİNİ, DAMAK TADINI BOZMADIK
Bugün, buna çok şaşırmış, hayretler içinde kalmış olabilirsiniz. İç sesiniz size ne söyler, hangi duygularla karşılaşırsınız, bilemem. Bu durumda öz kardeş–üvey kardeş ayrıntısına girer misiniz, emin değilim. Bundan sonra “üvey kardeşmişler” sözcüğünü bizler için kullanır mısınız, onu da bilemem.
Ama bildiğim bir şey var: Bizler, ailemiz, ailelerimiz; toplumun, ebeveynleri farklı olan çocuklar için kullandığı “üvey kardeş” kavramını hiçbir zaman sevmedik, bu inancı taşımadık ve hep ondan uzak durduk.
Abimle babamız farklıydı; “aynı soyadı taşımıyorduk”, “aynı kandan” değildik, ama aynı anadan, aynı candandık. Hem kardeş; aynı karnı paylaşmış kişiler, yani karındaş demek değil midir?
Evet, biz kardeştik.
Biz, aynı göbek kordonundan beslenmiş,
Biz, aynı annenin karnında gelişmiş,
Biz, aynı anneden dünyaya gelmiş birer karındaştık…
Biz, iyi birer kardeştik.
Biz, pek çoğunun diliyle söylediği gönülden reddettiği, üç kuruşluk dünya malı ve miras için birbirine giren kardeşlerden olmadık.
Biz, abimin yetimliğine “Acıdan Gelen Nimettir” dedik,
“Öz Olmanın Lezzetini, Damak Tadını Bozmadık”.
Biz, usulden değil, esastan kardeştik.
Biz harbiden iyi birer kardeştik…
Hem yalnızlığın diğer adı değil midir “üvey”lik…
Oysa biz birbirimizi hiç yalnız bırakamadık ki…
Biz, birbirini yalansız, menfaatsiz, karşılıksız ve çıkarsız seven birer kardeştik.
SON SÖZ
Yarım asra yakın akademik tecrübesiyle üniversite eğitim hayatına emek vermiş, hep aynı dili konuşmuş, mağduriyetler yaşamasına rağmen mutedil davranmayı bilmiş, devletine ve milletine küsmemiş; bilim adamlığı, teşkilatçılığı ve sosyal nezaketi ile her türlü dünyevi ve siyasi düşünceye sahip olanların saygısını kazanmış, görev aldığı sivil toplum kuruluşlarında da önemli hizmetlerde bulunmuş değerli bir bilim insanıydı.
Abim iyi bir arkadaş, iyi bir hoca, iyi bir yazar, iyi bir siyaset ve dava adamıydı. Bizim için ise, abi olmanın ötesindeydi: Her ihtiyacımıza koşan, derdimizle dertlenen, en sıkıntılı anlarımızda destek olan, ailemizin direği, neşe ve huzur kaynağı, dayanağımız, BABAMIZ’dı.
Yüksek bir ahlaka ve mesleki karaktere sahipti; bir kardeşin isteyebileceği en mükemmel abi ve iyi bir insandı.
**
Biliriz ve iman ederiz ki, şahadet getiren herkes Müslümandır. Abim, Nefsine hâkim, samimi bir Müslümandı. İslam dininin emir ve yasaklarını, imanın altı şartını eliyle, diliyle, kalbiyle yaşamaya özen gösteren, bunları hayatına tatbik eden nadir bir ‘Mümin’di. kimseye zararı olmayan, son derece mütedeyyin ve derin bir inanca sahip bir insandı.
Hiçbir iktidarın peşinde koşmadı, nemalanma nedir bilmedi, basitliğe tamah etmedi, dünya malı ve eşyanın kölesi olmadı ve hayatında asla yalpa yapmadı.
“Fikrinde bir namusu var” derdi. Yağ, bal-kaymak, cila olan bir yazısı olmadı.
Yürüdüğü yolda hep dimdik yürüdü.
Hiç bozulmadı, hep insan kaldı…
**
EMİR ALLAH’IN
“Emir Allah'tan” yani en büyük makam sahibi, kudreti sonsuz olan Yüce Allah’tan geldi. Ölüm, sözün bittiği, duanın başladığı andır. Takvimi geriye döndürmek mümkün değildir. Bizler “Amentü’ye” inanır ve iman ederiz; ölümün ne zaman ve nasıl geleceğini, bizleri nerede yakalayacağını yalnızca Allah bilir.
Benim, gönül insanı, çileli abim… Allah (C.C.) sana rahmetiyle muamele eylesin. Makamın Cennet, kabrin pürnur olsun inşaallah.
Büyük emekler verdiğin Ankara Üniversitesi’nde, Kırıkkale Üniversitesi’nde, Gazi Üniversitesi’nde ve geçtiğin bütün güzergâhlarda hep seni düşünecek, hep seni anacak, hep seni ziyaret edecek, hep seni hatırlayacağım. Bedenin toprakta olsa da ruhaniyetin burada, bizlerle olacak. Ha sen ukbada-bâki olan âlemde, ha biz dünyada olmuşuz, ne fark eder ki…
Ben, sen bu dünyadayken senden razıydım…
Ben, sen bu dünyadayken seni hep iyi bilirdim…
Ben, sen bu dünyadayken sana kefil olur, öbür dünyada da şahitlik ederim…
Bu dünyada üzerinde zerre-i miskal kadar hakkım varsa helal olsun, helal olsun, helal olsun…
**
Her ölüm, kendi acısını yaşatır.
O an zaman durur; geçmiş uzar, gelecek kısalır.
Etraf birden boşalır, derin bir yalnızlık çöker.
Ve bütün bu acıların ortasında hayat yine de ağır ağır ömür törpülemeye devam eder…
BİZ ANNEDEN KARDEŞİZHASAN YAKUP CANGÜVEN
ORMAN YANGINLARI ÜZERİNE-2AHMET GEDİKAĞAOĞLU
ANADOLU'DAN GELEN SESSİZ DİP DALGASIGÜRSEL KAYA
ANILARDAN BİR NAR GELİR BİZLERE:TEPEDEKİ MOR EVŞENER METE
ŞİİRLER VAR, DEĞİŞTİRİRBAHAR UYSAL HAMALOĞLU
ANTALYA'NIN HAFRİYATI GÜME Mİ GİTTİ?VEDAT GÜRHAN
KEPEZSPOR İLE ANTALYA'NIN U-19 İŞBİRLİĞİ NASIL OLUR?KAHRAMAN KÖKTÜRK
ATEŞTEN GÖMLEK: RIZA PERÇİN DÖNEMİSÜLEYMAN EKİN
ÇÜRÜMENİN PANZEHİRİ HUKUKTUR.ALİ İHSAN DİLMEN
URUMMİ'DEN RUM'A (ANADOLU)-2ALİ YILDIZ
KAZAK TÜNELLERİ'Nİ KAZAKLAR MI YAPTI?M.ZAFER ÇAĞLAR
EĞİTİM VE TENEKE SOBAYLA BAŞLAYAN AYDINLANMAHALİL ERDEM
ÜSKÜDAR TEKKELERİNİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ?TARIK ÇELENK
DEDEMİN BİR ÇİFT AYAKKABISIŞÜKRAN KAYA
KİM BU ZÜBÜKLER? ÜNİVERSİTELERİN ARKA SOKAKLARIGAZANFER ERYÜKSEL
İNSANLAR AŞKLAR VE GÖLGELEREŞREF URAL
11 KASIM 2025 SABAHI TÜRKİYE FOTOĞRAFLARIPROF DR RAMAZAN DEMİR
EMEKLİLİĞİN MUCİZESİ: AZ YE, UZUN YAŞADİLEK DEMİRKAN
ÖLÜM FİKRİNİN SESSİZ DERİNLİĞİMUHARREM YELLİCE
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KIŞ UYKUSUNA…..! !TURGAY ALP
TÜRK RESİM SANATI 2NURİ SEZEN
TÜKETİCİ HAKEM HEYETLERİNİN SAYISI AZALTILMALI MI?AV İBRAHİM GÜLLÜ
SON ÇAĞRI:YANLIŞ "DURUŞMA" DAN DOĞRU "TARTIŞMA" YA DÖNELİMPROF DR SAMİ SELÇUK
DERS OLUR MU ACABA?ERDOĞAN KAHYA
Erbaş, Hacı Bayram Veli Camii’nde teravih namazı kıldırdı
Otomobilin yan yattığı kaza anı kameraya yansıdı
Samsun'da trafik kazası: 3 yaralı
ABD'de düzenlenen yarışmada dünya 2.'si oldu
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8

- 2026 YILI BÜYÜKŞEHİR BÜTÇESİ 47 MİLYAR LİRA
- BİTKİ ISLAHI PROJE PAZARI VE TECHGREEN DEMODAY PROGRAMI
- GALERİDE ÇIKAN YANGINDA 2 KİŞİ ÖLDÜ, 14 KİŞİ HASTANEDE TEDAVİ ALTINA ALINDI
- DEPREMDE 41 EV AĞIR HASAR ALMIŞTI, YIKILIP YAPILDI: 90 YAŞINDAKİ FATMA NİNE YENİ EVİNE YERLEŞMENİN MUTLULUĞUNU YAŞADI
- ARACIN SAĞINDAN GEÇMEYİNCE ÇALIŞINCA ORTALIĞI SAVAŞ ALANINA ÇEVİRDİ
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim








