Bugün 16 Aralık 2025 Salı
  • Antalya7 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5916.547
    %0.11
  • Dolar
    42.6779
    %0.03
  • Euro
    50.1732
    %0.10

ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

ÇÖZÜMÜN ALTIN ANAHTARI;DEMOKRATİK İKLİM

15 Aralık 2025 Pazartesi 21:54

Komplo teorilerinin egemen olduğu, birey ve toplumları acz içinde bıraktığı durumlarda mücadele azmininin oluşmasını sağlamak gerçekten çok zor.
Öyle ki, mesafe aldığımıza dair inancım artmaya başladığında, bütün yapılanları sıfırlayan bu anlayış ve inanç, zihnimde çaresizlik düşüncesi uyandırıyor.
Kastettiğim kararsızlık değil.
Kararsızlık aşılabilir.
Ancak durum bundan daha vahim.
Vahim olan ise; dillendirilen, ortaya atılan iddialar.
Şöyle ki, “Çok büyük ve organize küresel bir güç her şeyi planlıyor ve o plan doğrultusunda dünyada olaylar şekilleniyor, yönetimler oluşturuluyor” söylemiyle zihinlerimizi ve davranışlarımız şekillendiriliyor.
Bu inanmışlık ve teslimiyet içinde davranan, başka bir yol ve imkan olacağına inanmayan insanlarla konuşmak ise gerçekten çok zor.
Komplo teorilerine inanan bu insanlar esasında memnun olmayan öfkeli ve muhalifler.
Ancak bu kişilerin muhaliflikleri, yakın çevresinde bulunan, aynı veya benzer muhalif siyasi anlayışa sahip olan insanlarla konuşmak ile sınırlı, maalesef muhalif duruşlarını bir adım öteye taşımıyorlar.
Yani, muhalifler ama, sohbet biraz derinlikli olarak sorunlar ve çözümleri üzerine yoğunlaşınca, devreye hemen “komplo teorileri ve her şeyi kurgulayan küresel oyun kurucu aktöre” getirilerek sorumluluklarını sıfırlamak istiyorlar.
Zihnen ürettikleri veya teslim oldukları; “Büyük güçler, Diğer güçler, Küresel odaklar, Siyonist yapılar” kendilerini yükümlülükler yükleyecek mücadeleden kaçmak için “Meşru bir sığınak, korunaklı bir mevzi” işlevi görüyor.
Böylece vicdanlarını rahatlatıyor ve sorumluluktan kurtulmuş oluyorlar!
İş bununla bitiyor mu?
Elbette hayır!
Ülke olarak karşılaştığımız sorunlara çözüm arayanlara güvenmiyor, onlarında “büyük ve küresel güçlerin maşası, işbirlikçisi” olduğuna inanıyor, çevresindeki insanların da bu komplo teorilerine inanmaları için her türlü gerekçeyi üreterek, büyük(!) “analizci” rolüyle de korkularını pazarlıyorlar.
Hani meşhur bir deyim var, “Yalancı söylediği yalanı iki sokak ötede kendiside hakikat muamelesi yapar” diye, durum tam olarak böyle.
Ürettikleri çaresizlik kuyusuna bizi de mahkum etmek istiyorlar.
Çözüm arayanları ihanetle, hatta “” düşmanına aşık” olmakla suçluyorlar.
Böyle yapıyorlar çünkü, söylem ve eylemlerinin kendilerine kahraman edeceğini, inandıkları davanın “sadık mensupları” yapacağına inanıyorlar.
Diğer tarafta ise; çözüm diye yola çıkanların süreç yönetiminde gösterdikleri zafiyet yahut beceriksizlikler, toplumun birçok kesiminde kaygıları büyütüyor, endişeleri artırıyor, umutları da tüketiyor.
Hızlı ve kararlı bir şekilde yapılacak işler, hiçbir makul sebep, engelleyici meşru gerekçeler yok iken, işi ağırdan alarak, sürecin enfeksiyon kapma ihtimalinin büyümesine sebep oluyorlar.
Öcalan ile yapılacak görüşmede yaşanan aksaklıklar, belirsizlikler ve beceriksizliklerden sonra, şimdi de görüşmenin açıklanmasında tekrar ediliyor.
Süreç yönetilirken ağırdan alma ve aksaklıklar bilgi kirliliğinin artmasına sebep oluyor.
Toplumu rahatlatacak, kaygılarına giderecek, bilgi paylaşımında ortaya konulması gereken şeffaflığın olmaması çözüm bekleyen, umudunu korumak isteyen, sessiz kitlerin kafasında acaba sorusunu büyütmekte.
Oysa, ortaya çıkan ve psikolojik bariyerleri besleyen bütün tereddütleri gidermek için, tarafları dinlemek, muhatap almak, güven verici anlayış ve çabalar ortaya koymak gerekiyor.
Sürecin mevcut otoriter yapının güçlendirilmesine hizmet edeceği varsayımıyla muhalefet edilmesi doğru değildir.
Türkiye bütün aksaklıklarına, otoriter yapının görünür olmasına rağmen demokratik bir ülkedir ve devlet yönetiminde demokratik değerler önemsizleşmesine rağmen, toplumda demokrasi talebi ve arzusu hala güçlüdür.
Bu durum bize bazı mesajlar vermektedir.
Öncelikli mesaj, devleti yönetmede ortaya çıkan otoriterliğin aksine, siyaseti doğrudan ilgilendiren konularda siyasetin etkin olmasını, demokratik mekanizmaların önemini koruduğunu, hatta korumanın ötesinde daha fazla belirleyici olmasını işaret etmektedir.
Bu toplumsal talep hayli yüksek düzeydedir.
Güvenlik bürokrasinin görüşmeleri büyük bir ketumiyet içinde yapılması gerekirken, siyasetin şeffaflık içinde yürütmesi beklenmektedir.
Bu mesajlar dikkate alınarak yönetildiğinde sürece şu veya bu sebeple karşı olan ve politika oluşturan kesimlerin süreç aleyhinde etkin olmalarına fırsat verilmemiş olur.
Böyle davranıldığında toplumsal huzurun tesis edilmesi, ülkenin iç çatışmadan kurtulması için toplum sürece  destek verecektir.
Terörün bitmesi için hem Bahçeli, hem Öcalan'ın temsil ettiği zıt kutupların aldığı ortak tavır, ülkemiz için büyük fırsattır.
Bu fırsatın; Suriye, Kuzey Irak ve bölgede oluşturacağı olumlu hava bölgede ülkemizi etkin kılacak, ülkemizde ve bölge de yeni bir barış iklimi oluşturarak, bölge üzerinde hesap yapan başta İsrail olmak üzere ABD, Rusya, Fransa, Almanya ve İngiltere'nin kendi sınırlarına çekilmelerini sağlayacaktır.
Tarihin önümüze çıkardığı bu fırsatı küçümseyip korku ve kaygılarımız sebep gösterilerek  feda edilmemelidir.
Netice-i kelam; Biz gücümüzün farkında olur, birbirimize güvenirsek “Dış güçler, büyük plan, küresel düzen” gibi iddiaların komplo teorilerinden ibaret olduğunu test ederek öğrenmiş oluruz.
Zorlukları aşmanın yolu güvendir.
Bu güveni oluşturmak yöneticilerin olduğu kadar mevcut durumdan rahatsız olan herkesin öncelikli görevidir.
Korkular, komplolar değil, iyimserlik, umut ve karşılıklı güven belirleyici olmalıdır.

Bu yazı toplam 198 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim