Bugün 22 Aralık 2025 Pazartesi
  • Antalya10 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    6101.034
    %2.15
  • Dolar
    42.8038
    %0.04
  • Euro
    50.3566
    %0.43

BAHAR UYSAL HAMALOĞLU / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
BAHAR UYSAL HAMALOĞLU / KONUK YAZAR

EĞER BENİ UNUTURSAN...

22 Aralık 2025 Pazartesi 21:45

 

 

 

Seni sevmeden önce sevgilim, benim değildi hiçbir şey;
sokaklarda ve nesnelerde dalgalanıp durdum;
hiçbir şeyin ne önemi vardı ne de adı;
dünya öylesine bekleyen havadan ibaretti.
Bildiğim külden salonlar,
Ay’ın yaşadığı tüneller,
veda eden zalim hangarlar,
kumlarda ısrar eden sorulardı.
Her şey boş, ölü ve dilsizdi,
düşmüş, terk edilmiş ve çürümüştü.
Her şey vazgeçilmez bir şekilde yabancıydı.
Her şey başkalarına ait
ya da hiç kimseye ait değildi,
güzelliğin ve yoksulluğun
sonbaharımı hediyelerle doldurana dek.
Soneto XXV Pablo Neruda

Çeviri: Bahar Uysal Hamaloglu

    Malva Marina Reyes hidrosefalili bir bebek. İncecik, ufacık, kalem benzeri bedeninin oransal olarak karşılaştırılamayacağı kocaman kafasını sekiz yaşına dek taşımış ve bebekken babası tarafından terk edilmiş bir kız çocuğu. Babası Ricardo Eliécer Neftali Reyes Basoalto, Madrid’de Şili başkonsolosu iken karısı Maryka 18 Ağustos 1934’te Malva’yı dünyaya getirdi. Baba kızının doğumundan birkaç ay sonra arkadaşı Arjantinli Sara Tornu’ya şöyle yazdı: ‘’Kızım, son derece gülünç bir varlık, bir tür noktalı virgül, üç kiloluk bir vampir."  Kızı iki yaşındayken Maryka'dan ayrıldı ve o günden  sonra kızı Malva'yı bir daha görmedi, görmek istemedi. Maryka, Lahey'de Malva için bir kreş buldu ve  yardım almak için bir kiliseye başvurdu. Kızının bakımı için kendisine ayda 100 dolar vermesi için kızının babasına adeta yalvardı ama hiç cevap alamadı. Babası küçük Malva’dan ne kaleme aldığı anılarında söz etti ne de yazdığı onca şiirin tek bir dizesini ona adadı.

    Hollandalı yazar ve tarihçi Hagar Peeters, annesiyle birlikte terk edilen Malva’nın yaşam öyküsünü bir roman olarak kurgulamaya karar verdiğinde Amsterdam'ın 60 kilometre güneyindeki Gouda şehrinin eteklerindeki Oude Begraafplaats mezarlığında gömülü olan bu kız çocuğunun izini sürmeye başladı. Romanda Malva, genç bir sorgucu rolünde babasına şöyle sesleniyor: "Ezilenlerin şairi, adaletin savunucusu, neden beni hayatından kovdun? Neden güçsüzüm? Neden hidrosefaliden muzdaribim? Baba, neden beni terk ettin?" Baba, 1974'te ölümünden sonra yayınlanan anıları "Yaşadığımı İtiraf Ediyorum" da, acı çeken kızının varlığından hiç bahsetmiyor. Yetmiş yıldır sakladığı bir sır bu. Hagar Peeters, bu kızı terk edilmiş çocukların yaşadığı araftan kurtarmaya neden karar verdiğiniyse şöyle açıklıyor: "Kitapta, kelimenin tam anlamıyla Malva'nın ruhunun hayalet yazarıyım ; beni sözcüsü olarak seçti. Romanın ilk cümleleri ise şunlar: "Benim adım Malva. Bu isim babamın, büyük şair Pablo Neruda'nın fikriydi. Ama bunu asla kamuoyuna söylemedi.”

    Sol için Neruda kusursuzdu. Şiirleri siyasi ve kültürel direnişin sembolüydü. Hem Avrupa'da hem de Şili'de komünist partiler, sağın elinde koz olmasın diye bu trajik olayı örtbas ettiler. Yargılamadan önce Malva, babasını anlamak için gereken gücü topluyor. Onu edebi kürsüsünden indiriyor ve onu, aydınlık ve karanlık yönleriyle, sınırlılıklarıyla bir insan olarak değerlendiriyor.

    Sanatçılar, dağılmış parçalarını gizlemek yerine onları çekip çıkarma ve dünyaya sergileme arzusu taşırken bizler sanatı sanatçıdan ayırmakta zorlanmayı sürdürüyoruz. Tüm dünyaca takdir edilmiş eserlerin yaratıcılarını kişiselleştirmek yadsıyamayacağımız bir özelliğimiz. Eserler bizimle paylaşıldığında sanatçıların sadece eserlerini değil hayatlarını da yargılama hakkımız olduğuna inanıyoruz. Yarattıklarından edindiğimiz izlenimle çelişen yaşamı deneyimleyiş tarzlarını gördüğümüzde yüreğimizde ister istemez onlara, bir karşı cephe açıyoruz. Oysa ahlak ne kadar öznelse sanatçıyı takdir etmek de o kadar öznel bir konu. Çoğu insanın yüzeyindeki yaldız yeterince kazındığında, insan olmanın gereklerini yerine getirmediğini görebiliriz. Peki bu sanatçıların  eserlerini daha az ilgi çekici veya daha az etkin yapar  mı? Sanatçılar kendi bağlamlarının, yaşamlarının, çevrelerinin, ailelerinin, kendi genotip ve fenotiplerinin sentezi. Onlar da iyi ve kötü yanlarıyla insan, tıpkı bizler gibi.

    Sanatçıyla ilk temasımız, deneyimimiz yarattığı eser aracılığıyla oluyor. Dinlediğimiz müzik eseri, gördüğümüz muhteşem bir fotoğraf veya tablo ya da yolumuza çıkan ilgi çekici mimarî, etik değerlerini benimsemeyeceğimiz birine ait olabilir. Gerçek şu ki, bu her zaman öngörülebilecek bir şey değil. Ancak ünlü insanların kamuoyunun görme alanına düşmeyen hayatları, inceden inceye didiklendiğinde onlar hakkında hoşlanmadığımız şeyler öğrenebiliriz. Değerlerini yargılayabilir, eserleriyle yaşamlarının çeliştiğini gördüğümüzde onları destekleyip desteklemeyeceğimize karar verebiliriz ama önemli olan sanatlarını yargılarımızdan yola çıkarak yerin dibine sokmamak. Benim yüreğimi demirlediğim tez, sanatın, sanatçıdan çok daha önemli olduğu. Sanatçı en fazla yüz yıl varlığını sürdürür sanatsa sonsuza dek. Düşünüyorum da davranışları örnek oluşturmayan sanatçıların tüm eserlerini ortadan kaldırırsak belki de, geriye çok az sanat eseri kalır. O zaman kırılan yerlerimizi onaran, eksik parçalarımızı yerine koyan, kendimizi ararken bize ışık olan sanat için Johann Wolfgang von Goethe’nin sözünü anımsayalım: ‘’İnsan en azından her gün küçük bir şarkı dinlemeli, güzel bir şiir okumalı, güzel bir resim görmeli ve mümkünse birkaç mantıklı söz söylemelidir’’ Payıma bu cümleden en çok düşeni, mantıklı söz söylemek. Neruda’yı görmezden nasıl gelebilir, Şilili feministler gibi ustayı nasıl acımasızca kınayabilirim? Şili'deki Santiago havaalanına Neruda'nın adının verilmemesi için Temsilciler Meclisi'ne çağrıda bulunan topluluğa nasıl katılabilirim? Yaptıklarını onaylamamayı aklım bilir bilir ama yüreğim şiirlerini okumakta, çevirmekte hevesli, ısrarcı ve kararlı.

Sessiz olduğunda seviyorum seni sanki yokmuşsun gibi,
beni uzaklardan dinliyormuşsun,
sesim sana dokunmuyormuş gibi.
Gözlerin uçup gitmiş
ve bir öpücük ağzını kapatacakmış gibi.
Her şey benim ruhumla dolu olduğundan
sen şeylerden ve ruhumun damarından
fırlıyorsun. Düş kelebeği, ruhuma
ve melankoli sözcüğüne benziyorsun.
Sessiz ve uzakta olmanı seviyorum.
Ve sen bir ninnide şikâyetlenen bir kelebek gibisin.
Ve beni uzaklardan dinliyorsun, sesim ulaşmıyor sana.
Bırak ben de senin sessizliğinde susayım.
Bırak seninle, senin sessizliğinle konuşayım
bir lamba kadar parlak, bir yüzük kadar yalın.
Gece gibisin, suskun ve takımyıldızlı.
Sessizliğin bir yıldızın sessizliği, çok uzak ve candan.
Sessiz olduğunda seviyorum seni sanki yokmuşsun gibi
Uzak ve acı veren, sanki ölmüşsün gibi.
Sonra bir kelimen, bir gülümsemen yeter.
Ve ben seviniyorum, seviniyorum ki  doğru değil bu.
El Poema 15 Pablo Neruda

Çeviri: Bahar Uysal Hamaloglu

Bu yazı toplam 227 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim