- IMKB
% - Altın
4484.154
%0.07 - Dolar
41.0492
%0.02 - Euro
47.9044
%0.34
- GÜNCEL
- SPOR
- SAĞLIK
- POLİTİKA
- EKONOMİ
- YAZARLAR
- EĞİTİM
- KÜLTÜR SANAT
- DÜNYA
- GENEL
- YEREL
- ASAYİŞ
- ÇEVRE VE İKLİM
- BİLİM VE TEKNOLOJİ
- 00:28 - PLASTİK POŞET UYGULAMASININ AMACI YANLIŞ UYGULANDI
- 00:08 - OKUL KAYGISINI HAFİFE ALMAYIN
- 23:58 - ANNE VE KIZINA OTOMOBİLİN ÇARPTIĞI KAZA KAMERADA
- 23:33 - EN MUTLU GÜNLERİNDE EV VE DEPOLARI ALEV ALEV YANDI: BABA GÖZYAŞLARINI TUTAMADI
- 19:48 - ADANA’DA YANGIN
- 19:43 - ADANA’DAKİ ORMAN YANGINI KONTROL ALTINA ALINDI
- 19:16 - KUZEY KORE'DEN GÜNEY KORE'YE REST
- 17:43 - KARDEŞİ ÖLMÜŞTÜ, AĞABEY DE 16 GÜNLÜK HAYAT MÜCADELESİNİ KAYBETTİ
- 17:18 - FESLİ EFE’NİN HİKAYELERİNDEN KONYAALTI’NA İKİ TÜRKÜ YAPILDI
- 17:13 - ADANA TUFANBEYLİ’DE ORMAN YANGINI
- 16:38 - ADANA’DA KEÇİ ÇALAN 2 ŞÜPHELİ YAKALANDI
- 16:33 - ISPARTA BELEDİYESİ’NDEN DERE VE YENİCE MAHALLELERİNE SİNEMA KEYFİ
- 16:13 - ALKÜ’DE MODERN LABORATUVAR VE DERSLİKLERLE YENİ SAĞLIK MERKEZİ KURULUYOR
- 15:58 - ANTALYA’DA UYUŞTURUCU OPERASYONLARINDA 7 TUTUKLAMA
- 15:58 - ISPARTA’DA YUNUS TİMLERİ’NDEN UYUŞTURUCU VE SİLAH OPERASYONU
TARIK ÇELENK / KONUK YAZAR





GİZLENMİŞ KÖYLÜLÜK VE TOPYEKÛN ÇÜRÜME
Dönüşemeyen köylülük, görgülü görünümlü görgüsüzlük, sahte elitlik, kültürel kalite erozyonu, kamusal tartışma ve siyaset dilinde sertleşme sonuçta topyekûn çürümedir. Çünkü bu yapı hem gerçek dönüşümü engeller hem de topluma “başka türlüsü olamaz” hissi vererek değişim motivasyonunu düşürür. Ülkemizin ayırt etmeksizin tüm mahallelerinin açık ve gizli köylülükleri ile yüzleşmesi, topyekûn çürüme önünde set olabilecektir. Bu da gerçek bir zihniyet devrimini gerektirmektedir.
Uzun yıllardır ülke siyasetinin toplumdaki arka planı üzerine çalışıyor, özellikle de toplum ile aydın arasındaki ilişkinin niteliğini anlamaya odaklanıyorum. Bu ilgi alanımda, toplumun yönelimlerini belirleyen ve karar mekanizmalarında ağırlık sahibi olan üst çatı kimlik grubu, “mahalle” veya “mahalleler” kavramıyla tanımlamıştım. Gerçi benden önce Şerif Mardin ve Nilüfer Göle gibi önemli sosyolog ve siyaset bilimciler “mahalle baskısı” kavramını literatüre kazandırmışlardı. Ancak benim yaklaşımım, bu kavramı yalnızca sosyal baskı bağlamında değil; aynı zamanda siyasi, ideolojik ve tarihsel bir kümelenme alanı olarak, daha geniş ve derin bir “üst grup” metaforuna dönüştürmek ile sonuçlandı.
Zihnimdeki “mahalle” ve “mahalleli” tanımı; kendi doğrularını sürekli teyit eden, dışarıdan geleni genellikle kuşkuyla karşılayan, üyelerine güçlü bir aidiyet ve güven duygusu sağlayan, fakat bu süreçte entelektüel sınırlarını daraltan, düşünsel anlamda kapalı ve kendi içine dönük bir habitatı ifade ediyordu. Üstelik bu “mahalle” sadece kültürel bir kimlik değil, 75 yıllık demokrasi tarihimiz boyunca sandıkta iktidarın yönünü belirleyen başlıca bir güç odağıydı da.
Uzun yıllar boyunca Sağ mahalleyle ilgilendim; çünkü ondan beklentim yüksekti. Değerler, tarih ve gelenek özde saklıydı. Ancak derinlere indikçe, hayal kırıklıklarım ve çelişkiler de aynı oranda büyüdü. Mahalle, köylülüğünü dönüştürememişti; bilinçaltında sürekli bir “göçebe zihin” taşımakta, entelektüel üretim kapasitesini geliştirememekte ve güçlü önderler çıkaramamaktaydı. Mahallede 1950’den beri Demokrat Parti iktidarıyla siyasi ve ekonomik güç kazanılmış olsa da görgü kazanımını hep ters orantılı gelişti. Bu tespitlerimi, Türk Sağı – Mahalle, Kriz ve Kritik ve Mahallenin Krizinden, Memleketin Krizine adlı kitaplarımda farklı boyutlarıyla işlemiştim.
Mahallelerde Sorun İdeoloji Değil Metodoloji
Temelde tartıştığımız mesele, 500 yıldır ihmal ve istismar edilmiş Anadolu köylülüğünün, modernitenin gerektirdiği gerçek kentlilik bilincini, üretim disiplinini, toplumsal ilişki biçimlerini ve görgü platformunu inşa edememiş olmasıydı. Sağ mahalle değil farklı mahallelerde de Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet gibi reform ve devrimler, bugünkü kazanımlarımızın önemli kısmını sağlamış olsa da bu dönüşümü örgütleyecek tutarlı bir “bilgi mimarisini” ortaya koyamamıştı.
Zamanla fark ettim ki “kapalı grup” kimliğinin yol açtığı bu semptomlar sadece muhafazakâr mahallede değil; Kemalist, seküler ve liberal mahallelerde de mevcuttu. Mahallelerin ideoloji farkı olsa da metodolojide hiç farklı olmadıklarını nihayet fark edebilmiştim. Yüzeyde değişen bazı unsurlara rağmen özde pek az şey farklıydı.
Türkiye’de 1908’den bu yana süreklilik arz eden kutuplaşma, görünürde Anadolu’nun muhafazakâr taşrası ile daha çok Balkan ve Kafkas kökenli seküler, aristokrat elit arasında yaşandı. Ancak bu çatışma, ideolojik bir kılıf altında yürütülen, temelde sınıfsal bir mücadeleydi. Osmanlı yıkılırken, saray aristokrasisi, tarihsel süreklilik açısından Cumhuriyet’e taşınamadı. Yerini Harbiye, Mülkiye ve Tıbbiyelilerden yetişen, çoğu Balkan taşrasının çocukları olan İttihatçılar aldı. Onların ihtilal ve reformları, fikir üretiminden ziyade aceleci bir gereklilik anlayışına dayanıyordu.
Modern Görgü İçinde Gizli Köylülük
İttihatçı ve Kemalist elitin reformları, eğitim ve öğretimde kısmen başarılı oldu. Özellikle Harbiye’nin öncülüğünde, taşrada Anadolu çocuklarını içkin bir “görgü dönüşümü” sağlandı. Fakat bu görgü devrimi, kalıcı ve derinlikli bir bilgi mimarisine dönüşemedi. Metodolojik düzeyde ise 19’uncu yüzyılın pozitivist dogmalarının yüzeysel bir taklidini aşamadı. Bu pozitivist dogmaların taklidi konusu geniştir. Bu satırlara sığmaz. Bu duruma sadece Batı’da dil eğitimi gören bürokratların felsefi ve fikri takip yapamadan karşı Aydınlanma veya eleştirel düşünceden haberleri dahi olmadan ürettikleri eylem planları olarak da bakabiliriz. Böylece yeni milli tip “modern görgü” nün içinde, hep gizlenmiş bir köylülük varlığını sürdürdü.
Açık-Gizli Köylülük Geriliminde Ülkem
Sonuçta ülke, bir yanda açık köylülüğün mahcubiyeti, öfkesi ve meydan okuması; diğer yanda modern-seküler görgü görüntüsü altında gizlenmiş köylülüğün karşı meydan okuması arasında sıkışıp kaldı. Aslında bu “açık ve gizli köylülük” gerilimi, Türkiye’deki kutuplaşmanın en açıklayıcı tanımlarından biri de olabilir.
Bu olgunun örnekleri hayatın her alanında karşımıza çıkmaktadır. 28 Şubat sürecinde Kütahya’da düzenlenen bir Millî Eğitim ödül töreninde, başörtülü bir öğretmenin elinden ödülü adeta “vatan aşkıyla” kaparcasına alan bir generalin tavrı; muhalif bir televizyon kanalında, Atatürkçü tepkisini süper mini etekli bir sunumla sergileyerek ifade eden popüler ekran yüzleri; ya da sosyalleşmeden mezun olup diplomalarıyla psikoterapist ya da hukukçu olarak meslek hayatına giren bazı olgunlaşamamış kişiler… Bunların hepsi, bu ülkenin geniş yelpazesindeki “gizlenmiş köylülük” halini ve beraberinde getirdiği görgü eksikliğini gözler önüne seren çarpıcı örneklerdir.
Devrimci İdeolojide Saklanan Gizli Köylülüğün Meydan Okuması
Gizli köylülüğün modernleşme sürecinde aşılmaması, kadın haklarının da örnekteki gibi görünürlük üzerinden ölçülmesine yol açtı (ör. mini etek =
özgürlük sembolü). Felsefi ve estetik altyapısı olmayan bu özgürlük anlayışı, bedenin kimlik-politik simgeleştirilmesi ile sınırlı kaldı; bireysel irade, entelektüel kapasite ve yaşam tarzı özgürlüğü ikinci planda kaldı.
Cumhuriyet, modernleşmeyi büyük ölçüde şehirli, Batılı, laik semboller üzerinden inşa etti; fakat bu sembollerin ardında köklü bir kentli burjuva kültürü geleneği oluşamamıştı. Osmanlı’nın son döneminde bile ekonomik ve kültürel liderlik, genellikle gayrimüslim ve Levanten burjuvazinin elindeydi; Müslüman-Türk elitler bu alanı ancak Cumhuriyet’le devraldı, fakat burjuva değerler yerine bürokratik otoriter zihniyeti yerleştirdi. Böylece modernleşme, köylülüğü ortadan kaldırmak yerine köylülüğü modern görünümler altında yeniden üretmiş oldu.
“Gizlenmiş köylülük” dediğimiz şey, aynı zamanda belki Pierre Bourdieu’nün habitus kavramıyla da açıklanabilecek bir olgu: Köy veya taşra kökenli değer, refleks ve davranış kalıpları kentli bir forma bürünse de estetik, düşünce derinliği, eleştirel esneklik gibi alanlarda taşralılığın katılığının sürebilmesi gibi. Mesela popüler bir muhalif TV kanalına atfedilen bir şehrimize referans yapılan katı bir Kemalizm versiyonu olarak tanımlanan bilinen bir tavrın önemli bir kısmı, modernleşmeyi sadece semboller (kıyafet, yaşam tarzı, tüketim biçimleri) üzerinden okuyan, fakat bu sembollerin dayandığı felsefi ve etik temelleri derinleştiremeyen bir modernlik anlayışına dayandığı izlenimini vermektedir.
Gizli Köylülükte Metodoloji
Köylülük, sosyolojik anlamda, “farklı olan”a karşı yüksek kuşku, kapalı grup dayanışması, kendi doğrularını mutlaklaştırma eğilimi ile tanımlanır. Bir kesiminde görülen saldırgan, dogmatik söylem, “biz ve onlar” ikiliğini mutlaklaştırarak köylü zihniyetinin grup korumacılığını yeniden üretir. Bu nedenle, gizli köylülükte bilim, özgür düşünce veya sekülerlik gibi kavramlar gerçekten özgürlükçü ve çoğulcu değil; “bizim mahallenin değerlerini koruyan kalkanlar” olarak işlev görür.
Gizli köylülüğün en belirgin göstergelerinden biri, kültürel üretimde yüzeysellik ve “formun öze tercih edilmesi”dir. Katı yerli ve milli laik ideolojik anlayışının sembolik repertuvarı -bayraklar, marşlar, Atatürk portreleri, anma ritüelleri- yüksek görünürlüğe sahip, fakat entelektüel ve estetik yaratıcılığı sınırlı pratiklerdir.
Neden Sevgisizler?
Açık ve gizli köylü zihniyetinin kapalı cemaat yapısı, “bizden olmayan”a karşı sevgisiz ve sert tutumu normalleştirir. Cumhuriyet modernleşmesinde dönüşmemiş bu köylü habitusu, farklı yaşam tarzlarına karşı empati geliştiremediği için, laik-seküler kimlikler arasında bile içten bir tolerans kültürü oluşmaz. Mevcut sert Kemalizm’in ideolojik öfkesi, hem ülkenin mevcut durumuna hem de kendi modernlik projesinin İslamcı etkin mahalle üzerinden başarısızlığına duyulan hayal kırıklığından beslendiği izlenimini vermektedir.
Cumhuriyet modernleşmesi hızlı, yukarıdan aşağıya, devlet merkezli yürütüldü. Eğitim reformları ve hukuki düzenlemeler köklüydü ama bunlar zihinsel dönüşümü garanti etmedi. Köylünün şehirleşmesi, ekonomik ve kültürel bir “asimilasyon” sürecinden çok, “mekânsal yer değiştirme” şeklinde yaşandı. Kentli olma kültürü -estetik, eleştirel düşünce, çoğulculuk, kamusal nezaket- köyden gelen kitlelere aktarılmadı; aksine şehirler bu yeni kitlelere uyarlandı. Sonuç olarak Modernleşme, köylülüğü eritmek yerine, köylü zihniyetiyle şekillenmiş modernlik üretti.
Gizlenmiş köylülük, kendi sınıfsal kökenini inkâr ettiği için sürekli bir kimlik gerginliği yaşar. Bu gerginlik, eleştiriye kapalı, saldırgan bir “doğruyu dayatma” kültürüne dönüşür. Kentli gibi görünür ama tartışma kültürünü, uzlaşma estetiğini bilmez. Bu hem Atatürkçü hem de muhafazakâr kesimde farklı biçimlerde ama aynı köklerden beslenir. Açık/gizlenmiş köylülük, kent kültürünün ürettiği kamusal nezaketi içselleştiremediği için, şehirler giderek “köyleşir” veya “kasabalılaşır”. Bu, estetik yıkımdan politik şiddete kadar uzanır.
Dönüşemeyen Köylülük ve Toplumsal Çürüme
Türkiye’de açık ve gizlenmiş köylülüğün dönüşememesi, modernleşmenin sadece şekilsel düzeyde kalmasına yol açtı. Bu, uzun vadede Osmanlı ve Cumhuriyet elitlerinden intikal eden kent kültürünü zayıflattı, kamusal alanı yozlaştırdı ve toplumsal çürümeyi hızlandırdı. Bugünkü saldırgan, toleranssız, estetikten uzak siyasi-ideolojik söylemler, bu zihniyetin devamıdır.
Kutuplaşmada ısrar ve muhalefetin politik kapasite açığı, açık/gizlenmiş köylülüğün (kapalı grup zihniyeti) şehirde yeniden üretimini hızlandırıyor. Bu zihniyet de kurumları, dili, estetiği ve ekonomiyi aşağıya çeken topyekûn çürüme döngüsünü besliyor. Döngüyü kırmanın anahtarı, kimlik rekabetini somut kamu yararı problemlerine tercüme eden, ölçülebilir ve kurum-temelli bir siyaset ile “mahalle kapılarını” aralayacak temas mimarisidir.
Görgü Görüntülü Görgüsüzlük
Görünüşte görgülü olma, kıyafet, tüketim biçimleri, statü sembolleri gibi dışsal göstergelerle sağlanırken, zihinsel ve kültürel altyapı köylü toplumsallığın hiyerarşi, haset, “bizden-olmayan”a kapalı olma gibi reflekslerini korudu. Görgülü görünümlü görgüsüzlük, aslında sosyal rol performansıdır. Birey, kendi sınıfsal/kültürel kökeninden gelen davranış kalıplarını bilinçli olarak bastırır, fakat köklü dönüşüm yaşamadığı için stres anlarında eski davranış kalıplarına döner. Bu, “gizlenmiş köylülük”le aynı mantıktadır: Kentli, modern, eğitimli gibi görünür; ancak kriz, çatışma veya tehdit anlarında köylü refleksleri -ötekini dışlama, kaba kuvveti meşru görme, duygusal tepkilerle karar verme- hızla yüzeye çıkar.
Sonuç
“Görgülü görünümlü görgüsüzlük” veya “Gizlenmiş köylülük”, toplumsal çürümenin tetikleyicileri ve besleyicileridir: Kültürel kalite düşer: Estetik, sanat ve eleştirel düşünce yüzeyselleşir. Ortak çözüm üretme kapasitesi azalır, kimlik siyaseti ön plana çıkar. Kamu kurumları yozlaşır. Liyakat ve şeffaflık erozyona uğrar; popülist yaklaşımlar norm haline gelir. Toplumsal güven ve empati azalır: Mahalle mantığı kentte yeniden üretilir, öfke ve sevgisizlik artar.
Dönüşemeyen köylülük, görgülü görünümlü görgüsüzlük, sahte elitlik, kültürel kalite erozyonu, kamusal tartışma ve siyaset dilinde sertleşme sonuçta topyekûn çürümedir. Çünkü bu yapı hem gerçek dönüşümü engeller hem de topluma “başka türlüsü olamaz” hissi vererek değişim motivasyonunu düşürür.
Ülkemizin ayırt etmeksizin tüm mahallelerinin açık ve gizli köylülükleri ile yüzleşmesi, topyekûn çürüme önünde set olabilecektir. Bu da gerçek bir zihniyet devrimini gerektirmektedir. Burada ilgili kesimlerin siyasal, toplumsal ve aydın elitlerine büyük fedakârlıklar düşmektedir. Bunun olmazsa olmazı da tartışmasız bir içtenlik ve iyi niyetten geçmektedir.
TARIK ÇELENK
1961 Erzurum doğumlu. İTÜ Elektrik Fakültesi’ni 1982 yılında bitirdi. Müteakiben Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na Mühendis Subay nasp edildi. 1999’da istifa etti. Özel sektör ve İSKİ’de Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. 2006-2012 arası Ekopolitik STK’sının kuruluşunda yer aldı. Akil adamlar çalışmasında bulundu. Vakıfbank Kültür Yayınları’nın kuruluşunda yer aldı. Türk Sağının Düşünce Atlası, Öteki ile Uzlaşmanın Yolculuğu-Ekopolitik, Yüzyıllık Düğüm: Musul Vilayeti ve Türk Sağı: Mahalle, Kriz ve Kritik kitaplarını hazırladı.
GİZLENMİŞ KÖYLÜLÜK VE TOPYEKÛN ÇÜRÜMETARIK ÇELENK
MALAZGİRT ZAFERİ VE TARİHİ ALGI ÜZERİNEPROF DR RAMAZAN DEMİR
MİLLİ SERVET SOKAĞA AKIYORSÜLEYMAN EKİN
TRANSFERLERE BEL BAĞLAYAN İKTİDARIN ZAVALLILIĞIALİ İHSAN DİLMEN
ESKİ LİDERDEN MEDET UMMAK!EŞREF URAL
MAVİ BALİNANIN YOLCULUĞUGAZANFER ERYÜKSEL
TÜRK VE BATI KÜLTÜRÜ'NDE ÖRTÜK FELSEFEMUHARREM YELLİCE
SAHTE İŞLERİN SORUMLUSU KİM?RAZİYE GÖK AKTAŞ
TÜRKİYE HUKUK DEVRİMİ YAPMIŞ MIDIR?PROF DR SAMİ SELÇUK
BÜYÜCÜLÜK VE YENİ ÂŞIK TARZIHALİL ERDEM
ANTALYASPOR'DA BİRLİK ZAMANIKAHRAMAN KÖKTÜRK
EFSUNKÂR DEMOKRASİNURİ SEZEN
ERDOĞAN’IN ROZET MESAJI!GÜRSEL KAYA
78 KUŞAĞI BİR ROBİN HOOD KUŞAĞI MIYDI?YALÇIN DUMAN
Bitmeyen sorun…ÖMER YETGİN
Güvensizlik Çağında EkonomiPROF DR MUSTAFA YILDIRAN
Kaldırım işgalleri meselesiMustafa Yetgin
Bayram tatilleri; kamu ve özel sektör çalışanı arasındaki derin farklarİSA KAVLAK
MUHASEBECİLERİN HAKLI İSYANIKamil Başkonak
CUMHURHİYET’İMİZİN 100 YILINI KUTLARKEN…BİNALİ EFE
Kemer ve temizlik çalışmalarıAdem Vural
SEÇİMEYÜP KOÇAK
Kesik Minare meselesi…Yusuf Katrağ
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim