Bugün 04 Kasım 2025 Salı
  • Antalya12 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5388.224
    %-0.58
  • Dolar
    42.0619
    %0.07
  • Euro
    48.4371
    %-0.02

HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

ONLAR KAZANIRKEN…

03 Kasım 2025 Pazartesi 22:50

Açık havada, şehrin kalabalık caddelerinde, hemen önünüzde sigara içerek yürüyen birinin ciğerlerinden süzerek dışarı saldığı o kesif, o gri dumanın rüzgârla yüzünüze çarpan kokusunun sizi hiç rahatsız ettiği oldu mu?

**

Henüz küçük yaşlarımızdayken, mahallemizde sigara içen bizden yaşça büyük abilere (ve ablalara) biraz merakla ve biraz da yaramazlıkla şu tekerleme ile seslenirdik:

Parasını el alır, dumanını yel alır, zararı da sana kalır!

O çocuk aklımızla bu sözün bugün ne kadar derin bir anlam taşıdığını nasıl bilebilirdik ki?

Kazananın yalnızca küresel sigara üreticileri olduğu bu zehrin; ciğerlerde ring yaptıktan sonra havaya keyifle üflenen o dumanın insan sağlığını kemirdiğini, zamanla kötü bir alışkanlığa dönüştüğünü farkına varmadan yaptığımız masum, çocukça bir uyarıymış bizimkisi…

Ama büyüdükçe anladık ki, o masum görünen tekerleme aslında hayatın şu acı gerçeğini fısıldıyormuş kulaklarımıza:

Bir alışkanlığın, bir tercihin ya da bir bağımlılığın bedelini yalnızca içen, kullanan ya da “keyif aldığını” söyleyen kişi değil; onun ailesi, çevresi, hatta bütün toplum ödüyor. Üstelik her ithal dumanla birlikte yalnızca sağlığımızı değil, milli servetimizi de havaya savuruyor, bir anlık keyif uğruna, geleceğimizden çalıyoruz.

***

Tütün ve tütün ürünlerinin kullanımının ölümlere yol açtığını konu alan ve çocukların sigara yüzünden yakınlarını, özellikle babalarını kaybetme korkusunu gözler önüne seren “Onlar Kazanırken, Biz Kaybediyoruz – Sigara Gerçekleri” başlıklı kamu spotu;

Ülkemizde her gün ortalama 300-400 kişinin sigaraya bağlı sağlık sorunları nedeniyle hayatını kaybettiğini, sigara şirketlerinin ise kaybettikleri bu müşterilerinin yerine hemen yenilerini bulduklarını ve kayıplarını anında telafi ederek yenileriyle yerlerini doldurduklarını…

Sigara yüzünden babasını kaybeden küçük bir kız çocuğunun, babasının (veya annesinin) yerine koyabileceği kimseyi bulamamasının verdiği çaresizliği…

Çok uluslu sigara şirketlerin her yıl yüz milyarlarca dolar kazanırken, dünyada yaklaşık yedi milyon insanın sigara yüzünden yaşamını yitirdiğini ve bu süreçte kazananın onlar, kaybedenin ise bizler olduğunu…

Ve en önemlisi, bu duruma dur diyebilecek olanın yine bizler yani insan “iradesinin” olduğunu çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.

48 saniyelik bu “kamu spotu” sigara şirketlerinin gerçek yüzünü, sigaranın insan sağlığı, insan hayatı ve yakınlarına kadar uzanan zararlarını gözler önüne sermede; bu kötü alışkanlığın bırakılmasında, yalnızca sigara değil alkol ve uyuşturucu gibi gençliği tehdit eden bu illetlerin terk edilmesinde yeterli oluyor mu?”

Kamu yararı açıkça belli olan bu bilgilendirici ve eğitici nitelikteki kamu spotlarını yetkililer ve toplum ne kadar önemsiyor?

Ülkemizde sigara ve alkollü içkilerden alınan ve periyodik olarak düzenlenen Özel Tüketim Vergisi (ÖTV), özellikle gençlerde kullanım oranını ve tüketim miktarını neden düşürmüyor/düşüremiyor?

İnsandaki bu irade kırıklığı ve şuur çatlağının kaynağı nedir?

İnsan neden huzuru ve duygusal hazzı kendi içinde aramak yerine dışarıda, bedenine ve organlarına zarar veren geçici zevklerde arıyor?

Neden nefsin kısa süreli hazlarını kalıcı bir ihtiyaç sanıyor?

İnsan gerçekten özgür mü, yoksa “özgürlük” sandığı tercihlerle kendi tutsaklığını mı inşa ediyor?

Her nefeste, her tüketimde sadece kendi sağlığımızı değil, bir milletin geleceğini de duman gibi savurmuyor muyuz?

Medyanın, çevrenin ve modern hayatın normalleştirdiği bu alışkanlıklar, farkında olmadan iradeyi kemiren zincirlere dönüşüyor…

Aklı başında, kendine neyin zarar verip veremeyeceğini bilen bir insan, kendini bile bile zehirler; bütçesinden önemli bir payı sigara, alkol ve hatta uyuşturucuya ayırır, parasını boşa harcar, hiç eder mi? 

Bu durum, yalnızca geçici bir heves ya da küçük bir özentiden ibaret olamaz.

Dozu, miktarı ya da adedi ne olursa olsun; sözde günlük sıkıntılardan ve dertlerden uzaklaştırdığı sanılan, hatta basite indirgenerek sıradan ve olağan bir alışkanlıkmış gibi görülen — toplumun önemli bir kesimince de zararsız bir tercih olarak benimsenen — alkol kullanımı, sigara ve her tür madde bağımlılığı, merkezi sinir sistemi üzerinde ciddi tahribatlara yol açan, vücut dokularında geri dönüşü mümkün olmayan hasarlar oluşturan, hem bedensel hem ruhsal sağlığı derinden bozan, etkisi sadece “içici-kullanıcı ya da tüketici” bireyle sınırlı kalmayıp; toplumun genel sağlığını doğrudan, sürekli ve yıkıcı biçimde tehdit eden bireysel bir tercih değil, tüm toplumu yakından ilgilendiren öncelikli bir “Halk Sağlığı” sorunudur.

***

Kur’an ve Sünnet çizgisinde, sarhoş edici ve bağımlılık yapan her türlü madde, ister içki, ister uyuşturucu, ister modern bağımlılıklar olsun, insanı aklından, iradesinden ve kulluk bilincinden uzaklaştıran her şey yasaklanmıştır.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) bir Hadis-i Şerifte şöyle buyurmuştur:

“Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır.”

Peygamberimizin (s.a.v) bu hadisi, İslam’ın “zararın kaynağı” olan her şeyi kökten önleme ilkesinin yansımasıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v), yalnızca sarhoşluk derecesine ulaşan miktarı değil, o noktaya götüren süreci de yasaklamış, haram olan şeyin azına müsamaha gösterilirse, zamanla çoğuna da kapı aralanacağını buyurmuştur.

Sadece içkiyi değil; onunla birlikte kumar, fal ve şans oyunları gibi toplumsal çözülmeyi hızlandıran, bireysel zaafları tetikleyen her türlü alışkanlığı da açıklayan Maide Suresi’nin 90. ayeti, bu fiillerin hem ruhsal hem de toplumsal yozlaşmanın aracı olduğuna dikkat çekmektedir.

Yüce Allah, insana zarar veren bu tür alışkanlıklar konusunda bizleri şöyle uyarmaktadır:

“Ey iman edenler! İçki, kumar, tapınmak ve putlara kurban kesmek için dikilen taşlar, fal ve şans okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”
(Maide Suresi, 90. Ayet)

***

Yalnızca geçici bir teskin hali yaşatan, sürekli kullanma, tüketme isteği ve ihtiyaç hissi uyandıran bu maddeler, kişiyi bir tür trans durumuna, adeta “uçuş moduna” geçirerek kısa süreli bir hayal âleminde yüzdürebilir, ancak bu yapay tesir, hiçbir zaman kalıcı bir huzur ya da sürdürülebilir bir mutluluk sunmaz. Etkisi geçtiğinde yerini yeniden derin bir boşluk duygusu alır, ve kişi aynı hissi yakalayabilmek ve bu döngüyü beslemek için sürekli bir arayış içine girer ve en sonunda kısır bir sarmalın içine hapsolur gider.

Bağımlı bir yaşam sürenler; yalnızca beden ve ruh sağlıklarını yitirmekle kalmaz, işlerini, mesleklerini ve en önemlisi geleceklerini de bu ucuz maddelere teslim ederler. Zamanla aile bağları kopar, sosyal ilişkiler çözülür, umutlar solar, hedefler tükenir. Her yeni doz, insanı biraz daha kendinden, sevdiklerinden ve hayatın gerçek anlamından uzaklaştırır. Ve sonunda geriye, kaybedilmiş bir hayatın enkazı, sessiz ölümler ve feryat eden ailelerin acısı kalır…

Eş odasını ayırdığında, çocuklar suça sürüklendiğinde, bütçe açık verdiğinde, ihtiyaçlar karşılanamaz hale gelindiğinde, zavallı duruma düşüldüğünde, ailesi ve dostları yalnız bıraktığında… İnsanın gerçekleri görmesinin, anlamasının veya ayıkmasının bir faydası var mı?

Evet, zararın neresinden dönerseniz, sürüp giden zararlı bir işten elinizi ne denli erken çekerseniz kârdır.

İnsanın içinde olmayan, istemediği, reddettiği, kontrolü zor bir duyguyu, dışarıdan müdahale ederek, enjeksiyon yaparak veya muhtelif tıbbi müdahalelerle harekete geçiremezsiniz…

Sürekli kendisiyle didişen, kendisiyle kavgalı olan ve hayatla barışık olmayan bir insanı konuşarak ikna edemezsiniz…

Kendi iç sesini dinlemeyen bir insanla iletişim kuramaz, sesinizi duyuramazsınız…

İçinde yüzdüğü zamanı ve kaçırdığını düşündüğü bir hayatı ona geri veremezsiniz…

İnsan doğru olan bir şeyi yapmaya kendini ikna edemiyorsa gösterilen boşuna bir çaba, heba olan koskoca bir emektir…

Kötü bir alışkanlığa başlamak heves, bırakmak ise irade meselesidir.

Unutmayın…

Tedaviye ikna olmamakla, tedaviye cevap vermemek aynı şey değildir…

Geriye yapılacak bir şey kalıyor…

İslamın insan sağlığına zarar veren bütün maddeleri yasakladığını ve kullanılmalarının haram olduklarını hatırdan çıkarmamak, bu illetin batağına düşmüş, bunlardan kurtulmak için çırpınan insanlar için de, içten, yürekten, kalben yapılacak “dua” ve bunun gücüne inanmak…

**

Bugün şehrin kalabalık caddelerinde ellerinde sigara, onu ciğerlerine çekerek yürüyen erkek ve kadınları gördükçe çocukluğumun o sözünü yeniden hatırlıyorum.

Ve diyorum ki: Her dumanın, her dozun bir bedeli var.

Kimi zaman hastalıkla, kimi zaman parayla ve kimi zaman da canla ve ölümle ödenen bir bedel…

Belki de asıl mesele, o masum tekerlemenin hatırlattığı gibi, zararın sadece sigaradan değil, her tür bağımlılıktan gelebileceğini fark edebilmekte.

Ve belki de en doğru uyarıyı, yıllar önce çocukluğumuzun saf ve masum diliyle yapmışız:

“Parasını el alır, dumanını yel alır, zararı da sana kalır.”

Evet… Eğer sigara, alkol ve keyif verici maddeleri bırakmaz, sahip olduklarınızın yavaş yavaş elinizden kayıp gittiğinin farkına varmazsanız, onlar yani işin uluslararası imalatçıları, distribütörleri, pazarlamacıları ve reklam verenleri daima kazanırken… Son, nihai ve hedef tüketici olarak kaybeden daima sen, ülken ve milli servet olur.

Bu yazı toplam 225 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim