Bugün 13 Aralık 2025 Cumartesi
  • Antalya8 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5897.703
    %-0.04
  • Dolar
    42.6861
    %0.00
  • Euro
    50.1507
    %0.00

HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

SEÇME VE SEÇİLME HAKKI VE TÜRK TOPLUMUNDA KADININ YERİ VE ÖNEMİ

12 Aralık 2025 Cuma 23:11

Kadınların seçme ve seçilme hakkı, modern Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin dönüm noktalarından biri olduğu kadar, Türk toplumunda kadının tarihi, kültürel ve siyasal konumunun yeniden anlamlandırılmasına imkân veren köklü bir toplumsal dönüşümün de simgesidir. Bu sürecin ve kadın haklarının toplumsal gelişim içindeki yerinin daha iyi anlaşılabilmesi amacıyla, Türk Ocakları Ankara Şubesinde; İslâmiyet öncesi Türk toplumsal yapısından Cumhuriyet devrimlerine uzanan tarihi arka planı ve günümüz kadın temsil ile katılım pratiklerini bütüncül bir perspektifle ele alan kapsamlı bir sunum gerçekleştirildi.

Türk Ocakları Ankara Şubesinin her hafta Cuma akşamları düzenlediği geleneksel sohbet programının bu haftaki konuğu ise, 5 Aralık Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı Tanınmasının yıl dönümü dolayısıyla, Türk toplum yapısı ve kadın çalışmaları alanında önemli katkılarıyla tanınan UMAY Ana Türk Dünyası Kadınlar Birliği Ankara Temsilcisi ve Hacı Bayram Veli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Meşkure Yılmaz oldu.
Yılmaz, “Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı: Tarihi Süreç, Uluslararası Belgeler ve Türkiye’deki Gelişim” başlıklı kapsamlı sunumunda, 19. yüzyıldaki emek ve hak arayışı hareketlerinden başlayarak kadınların siyasi temsil ve katılım sürecini ele aldı. 

İslâmiyet öncesi Türk toplumundan Cumhuriyet devrine, Osmanlı modernleşmesinden günümüz Türkiye’si ve Türk Dünyası’na uzanan geniş bir tarihsel perspektif içinde kadının toplumsal konumu ile siyasal haklarının gelişimini analiz eden Yılmaz, sunumunda, sanayi toplumunun yarattığı dönüşümlerin etkisinden uluslararası normatif belgelerin getirdiği standartlara, Cumhuriyet dönemi reformlarının kurucu rolünden günümüz kadın temsilinin niceliksel ve niteliksel boyutlarına kadar kapsamlı bir çerçeve ortaya koydu.

Konuşmasına 8 Mart 1857’de ABD’nin New York kentinde yaşanan kadın işçilerin eşit ücret ve insanca çalışma şartları mücadelesiyle başlayan Prof. Dr. Meşkure Yılmaz, bir yıl sonra Amerika Sosyalist Partisi’nin 8 Mart’ı Ulusal Kadınlar Günü ilan etmesiyle sürecin kurumsallaştığını belirtti. Yılmaz, 1910’da Kopenhag’da toplanan II. Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda alınan “Dünya Kadınlar Günü” kararıyla bu tarihin uluslararası nitelik kazandığını aktardı.

1979 tarihli CEDAW, 1995 Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformu ile 2011 tarihli İstanbul Sözleşmesi’nin kadın hakları alanında dönüm noktası olduğunu ifade eden Yılmaz, milletlerarası sözleşmelerin ulusal hukuk üstü bağlayıcılığına dikkat çekerek, “Kadın hareketinin uzun ve zorlu mücadelesi sonucunda güçlü bir uluslararası mevzuat oluşmuştur” dedi. 

İslâmiyet öncesi Türk toplumunda kadının yeri ve önemine dikkat çeken Prof. Dr. Meşkure Yılmaz, Türklerin tarih boyunca kadın–erkek eşitliğine dayalı bir toplumsal teşkilatlanmaya sahip olduklarını vurguladı. Eski Türklerde kadının devlet işlerine katılabildiğini, toy ve kurultaylarda hakanın yanında hatunun da söz sahibi olduğunu, ailenin ve sosyal düzenin kadın–erkek ortaklığı üzerine inşa edildiğini belirten Yılmaz, bu dönemin modern zamanlarda daha çok hukuki ve teorik çerçevede tartışılan eşitlik kavramının ötesine geçen; kadının toplumun asli unsurlarından biri olarak kabul edildiği bir ‘denge düzeni’ sunduğunu ifade etti.

Yılmaz ayrıca, kadının toplumdaki yüksek statüsünün Türk mitolojisinde önemli bir yere sahip olan Umay Ana kültünde karşılık bulduğunu, doğurganlık, bereket ve koruyuculuk gibi kavramların kadın üzerinden sembolleştirildiğini aktardı. Ayrıca evlilikte tek eşliliğin genel ilke olduğunu belirten Yılmaz, kadın ile erkek arasındaki ilişkinin hiyerarşik değil, karşılıklı saygı ve işbirliğine dayalı bir yapıya sahip olduğunu söyledi.

Yılmaz, Osmanlı’nın yükseliş ve özellikle yıkılış dönemlerinde kadın haklarında görülen gerilemenin toplumsal ve siyasal dönüşümlerle ilişkili olduğunu belirterek; ekonomik sıkıntılar, merkezi bürokrasinin katılaşması ve gelenekçi yorumların ağırlık kazanmasının kadınların eğitim ve kamusal yaşama katılımını sınırladığını söyledi. 

Osmanlı Devleti’nde kadının durumunu üç ana evrede (Kuruluş, Yükseliş, Yıkılış) değerlendiren Prof. Yılmaz, kuruluş döneminde kadınların üretime, eğitime ve sosyal hayata aktif katılım gösterdiğini, yükseliş döneminde ise saray hiyerarşisinin ve klasik bürokrasinin etkisiyle kamusal alanla özel alan ayrımının keskinleştiğini ifade etti. Yıkılış döneminde yaşanan modernleşme hareketlerinin kadınların görünürlüğünü yeniden artırdığına değinen Yılmaz; “Osmanlı’nın son yüzyılı, kadın hareketlerinin kurumsallaşmaya başladığı kritik bir dönemdir” dedi.

Tanzimat’la birlikte başlayan yenileşme hamleleriyle kız çocuklarının eğitime erişimi, miras düzenlemelerinde kadın lehine yapılan iyileştirmeler, ebe mekteplerinin açılması ve çokeşliliğin sınırlandırılmasına yönelik hukuki adımların Osmanlı modernleşmesinin önemli göstergeleri olduğuna işaret etti.

Konuşmanın dikkat çeken bölümlerinden biri, II. Meşrutiyet döneminde kadınların kırka yakın gazete ve dergi çıkarması oldu. Yılmaz, bu yayınların hem kadınların entelektüel birikimini artırdığını hem de kadınların kamusal görünürlüğünü güçlendirdiğini, aynı dönemde kadınların derneklerde ve sivil toplum kuruluşlarında faaliyet göstermeye başlamasının toplumsal hayatta yeni bir eşiğin geçilmesi anlamına geldiğini ifade etti.

1923’te başlayan tartışmalarda kadınların siyasal haklarının ‘eğitim şartı’ gerekçesiyle reddedildiğini; buna karşın Tuna’lı Hilmi gibi bazı milletvekillerinin eşitliği güçlü biçimde savunduğunu belirten Yılmaz, Nezihe Muhiddin öncülüğünde kurulan Kadınlar Halk Fırkası’nın ise daha sonra Türk Kadın Birliği adıyla Cumhuriyet’in erken yıllarında örgütlü ve kararlı bir mücadele yürüttüğünü ifade etti.

Türk Ocaklarının bu süreçteki rolüne özel bir başlık açan Yılmaz, Ocak çatısı altında yapılan tartışmaların, konferansların ve özellikle Afet İnan’ın etkili konuşmalarının, kadın haklarının fikri altyapısının oluşmasına önemli katkılar sağladığını vurguladı. Türkiye’nin kadınlara siyasal hakları birçok Batı ülkesinden önce vermesinin arka planında Türk modernleşmesinin niteliği kadar, Türk Ocaklarının bu entelektüel ve toplumsal hazırlık sürecindeki belirleyici katkısının bulunduğunu belirtti.

Sunumunun devamında Milli Mücadele Dönemi’nin kadın tarihindeki benzersiz konumuna dikkat çeken Prof. Dr. Meşkure Yılmaz, Türk kadınının bu dönemde herhangi bir yasal yükümlülük, mecburiyet ya da resmi talimat olmaksızın memleket müdafaasında olağanüstü bir sorumluluk üstlendiğini ifade etti. Yılmaz, “Türk kadını Milli Mücadele’de ne bir kanunla görevlendirildi ne bir makamdan emir aldı; o, bu mücadeleye vicdanıyla, sorumluluğuyla ve millet sevgisiyle koştu.” sözleriyle dönemin ruhunu özetledi.

Yılmaz, Anadolu kadınlarının yalnızca cephe gerisinde değil, savaşın kaderini tayin eden stratejik roller üstlendiğini vurgulayarak; ocağı tüttüren, üretimi sürdüren, cephenin ikmal hattını omuzlayan ve direnişin sosyal dayanaklarını ayakta tutan kadınların, Milli Mücadele’nin görünmeyen ama belirleyici güçlerinden biri olduğunu belirtti. 

Konuşmasında Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu kadınının savaş boyunca gösterdiği eşsiz gayreti övgüyle andığı, “Dünyada her şey kadının eseridir. Dünyada hiçbir milletin kadını, Anadolu kadını kadar millî mücadelede emek göstermemiştir.” sözüne atıf yapan Yılmaz, bu ifadenin Anadolu kadınlarının fedakârlığının tarihsel bir teyidi olduğunu ve Türk Kadınının emeğini en çarpıcı şekilde ortaya koyduğunu dile getirdi.

Cumhuriyet dönemine geçişte Atatürk’ün kadınlara siyasal hakları merhale merhale tanıyan stratejik yaklaşımını ayrıntılı biçimde ele alan Yılmaz, 3 Nisan 1930’da belediye seçimlerinde seçme hakkının tanınmasını ve 1933’te muhtarlık ile ihtiyar heyeti seçimlerine katılımın sağlanmasını bu politikanın önemli aşamaları olarak değerlendirdi. 5 Aralık 1934’te kadınlara milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmesinin ise modern Türkiye’nin en köklü ve etkili toplumsal dönüşüm adımlarından biri olduğunu vurguladı.

Feministlerin kadın–erkek eşitliği yaklaşımına eleştirel bir perspektiften bakan Yılmaz, feminist kuramların çoğu zaman toplumsal gerçekliği indirgediğini, kadın ile erkeği aynılaştıran bir “mutlak eşitlik” anlayışının ise tarihi ve kültürel deneyimlerle örtüşmediğini belirtti. Yılmaz, kadının yalnızca eşit değil, birçok alanda “üstün bir potansiyele sahip olduğunu” savunduğunu ifade ederek, feminist söylemin kadının özgün tarihi rolünü, yaratıcı gücünü ve toplumu şekillendiren belirleyici etkisini yeterince görünür kılamadığını vurguladı.

Günümüzde Türkiye ve Türk Dünyası’nda kadınların seçme ve seçilme hakkını kullanma oranlarının hâlen düşük olduğunu istatistiksel verilerle ortaya koyan Prof. Dr. Meşkure Yılmaz, bu durumun temelinde erkek egemen toplumsal yapı, ekonomik şartlar, eğitim ve özgüven eksikliği, ailevi sorumlulukların ağırlığı ile parti içi elit siyaset anlayışı ve seçim sistemi gibi yapısal engellerin bulunduğunu belirtti. Bu tabloyu açık bir ‘demokrasi sorunu’ olarak nitelendiren Yılmaz, kadınların yalnızca seçilme süreçlerinde değil, seçildikten sonra da erkek egemen zihniyetin ürettiği cinsiyetçi bakışlarla mücadele etmek zorunda kaldıklarını vurguladı. Bu çağdışı yaklaşımın değişmesinin zorunlu olduğunu ifade eden Yılmaz, toplumsal dönüşümün yalnızca kadınların mücadelesiyle değil, aynı zamanda erkek çocuklarının kadın haklarına saygılı yetiştirilmesiyle mümkün olacağını söyledi.

Prof. Yılmaz sözlerini şöyle tamamladı: “Elbette daha kat etmemiz gereken çok yol var. Bugün kadınların sahip olduğu haklar, Atatürk ve Cumhuriyet sayesinde kazanılmıştır. Bu nedenle Atatürk’ü ve Cumhuriyet’i kuranları rahmet ve minnetle anıyorum. Dilerim, kız çocukluklarımızın özgürce yaşadığı, kadınların şiddet, taciz ve koca cinayetlerine maruz kalmadığı, seçme ve seçilme haklarını eşit ve adil kullanabildiği bir dünyada bir araya geliriz.”

Meşkure Yılmaz Hocamızın yaptığı kapsamlı tarihi ve sosyolojik çerçevelemeler, 5 Aralık Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı Tanınmasının yıl dönümü ve Türk Dünyasında Kadın konusundaki bu değerlendirme, yalnızca tarihî bir hatırlatma değil; aynı zamanda Türk kadınının asırlardır taşıdığı toplumsal bilinç, dirayet ve sorumluluğun günümüze uzanan güçlü bir yansıması olmuş; kadınların Milli Mücadele’den modern Türkiye’ye uzanan süreçte nasıl bir kurucu aktör olarak yer aldığını bir kez daha gözler önüne sermiştir. 

Bu program, hem tarihe hem bugüne hem de geleceğe dair çok boyutlu bir farkındalık sunmuş; Türk kadınının tarihi emeğini, milli mücadelesini, kültürel mirasını ve geçmişten devraldıkları bu birikimi daha ileriye taşıma sorumluluğunu yeni bir idrak düzeyine yükseltmiştir. Buradan hareketle, kadınların toplumsal hayatın her alanında daha görünür, daha etkin ve daha belirleyici olmasının bir tercih değil, tarihi bir zaruret olduğunu bir kez daha kavramamıza imkân sağlamıştır. 

Bu vesileyle, Türk kadınının tarih boyunca üstlendiği merkezi rolü; güçlü ve modern Türkiye’nin kadın hakları alanındaki kazanımlarını ilmi, tarihî, milli ve kültürel bir duyarlılıkla ortaya koyarak bu konuların daha derinlikli biçimde anlaşılmasına kıymetli katkılar sunan Prof. Dr. Meşkure Yılmaz hocama hürmetlerimi arz ediyorum.

 

Bu yazı toplam 155 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim