Bugün 20 Kasım 2025 Perşembe
  • Antalya20 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5557.751
    %0.13
  • Dolar
    42.368
    %0.04
  • Euro
    48.9823
    %0.27

BAHAR UYSAL HAMALOĞLU / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
BAHAR UYSAL HAMALOĞLU / KONUK YAZAR

ŞİİRLER VAR, DEĞİŞTİRİR

20 Kasım 2025 Perşembe 16:51

Şiirler var içinde kaybolmak isteyeceğin bir daha çıkış yolu bulmamaya ant içtiğin. İşte insan o şiirler içinde dolanır durur gönül bir kez o şiire bağlanmaya görsün. Mısralar zihninde birbirini kovalar; ya birine takılır sıkıca tutunursun ya da dizeler birbiri peşi sıra akar da akar yürek gözünde. 
Peki şiir nedir? Nasıl tanımlanır? Benim kavradığım, tanım şaire ve zamana göre değişiyor. Her şair kendi gerçekliğine uyan bir tanımla yolunda yürüyor, üretiyor. Onun tanımladığı kendinden öncekinden farklı olacağı gibi kendinden sonraki de farklı bir yolda kendi tanımını inşa ediyor. Sadece şairler şiiri tarif etmiyor: yazarlar, filozoflar,  eleştirmenler, araştırmacılar da bunun için çabalıyor. Şiiri üretenlerin tanımlamalarını kutup yıldızı olarak algılayıp yüzümü o yöne çeviriyorum. Yazan, üreten onlar. Bir işi en iyi, cümlenin öznesi anlattığından ben onlara kulak veriyorum.

Peşimi hiç bırakmayan merakım depreşiyor. İlk şiiri kim yazdı sorusu aklıma geliyor. Araştırdığımda Enheduanna karşıma çıkıyor. Akad kralı Sargon ve büyük bir olasılıkla Kraliçe Tashlultum’un kızı Tarihte bilinen ilk kadın şair ve yazar. Babası onu Ur şehrindeki Ay Tanrısı Nanna’nın Ekişnugal  tapınağında başrahibe olarak görevlendiriyor. Sümer kralı Suşin ile evlendiğinde düğünde dile getirmek üzere bu şiiri yazıyor. Aşk, evlilik ve kutsal ayinler temasını içeren tarihin en eski şiiri çivi yazısıyla bir tablete işleniyor. Şiirin günümüzle buluşması 20. yüzyıl ortasında  yapılan kazı sonucu sümerologlar tarafından okunmasıyla gerçekleşiyor. Şimdilerde İstanbul Arkeoloji müzesinde biz, poetofilleri Muazzez İlmiye Çığ çevirisiyle, heyecanla bekliyor.

Ahmet Haşim için şiir, sıradan bir dil değil, düz yazıya çevrilemeyen bir dil. Nazım Hikmet ses ve nefesin şiirin iki temel öğesi olduğunu düşünüyor. Dizenin ayakları yerden kopmazsa ve uçmazsa ya da ister en hafif perdeden olsun, ister İsrafil’in sûru kadar gür olsun, kulağı bir ses gibi doldurmazsa halis şiir değil Nazım’a göre. Necip Fazıl şiir yazmayı mutlak hakikati aramakla eş tutuyor. Oktay Rıfat’sa şiirlerini akılla hiç yazmazken Cahit Sıtkı Tarancı kelimelerle güzel şekiller oluşturma sanatına devam ediyor.  Behçet Necatigil şiirde bir sorun, bir durum üzerine ölçülü konuşmayı, susunca da bizim düşünmemizi bekleyen bir olgunluğu, bir kıvamı bulmayı amaçlıyor. Ülkü Tamer’in “şiiri şiirle tanımlayan” “Şiir İçin Cevaplar”ının son betiğinde şiir, ateşin habercisi, yangının kundakçısı, yanardağın üstündeki kuş diye nitelendiriliyor.

Dokunduğu her şeyi şiire dönüştürme “yeteneklisi” Edip Cansever, her şeyi şiirle dile getirme “ustası” ise Can Yücel. Bir kere öpse ikinin hatırı kalacak diye kederlenen, düzyazıda şapkasını çiçekle dolduran, zurnanın ucundaki çingene, zap suyundaki sandal olan Cemal Süreya, ‘’İmge, mutlaka bir şeyin karşılığı olmalıdır. Kökte bir şeye bağlanmalıdır.” der. Şiirin kurulu düzene karşı olduğuna inanır.  ‘’Şairin araştırıcı, sorgulayıcı yaklaşımı hep işler. İmge ne acaba?diye sorup imge bir şeyin daha iyisi, daha kötüsü, daha gerçeği, daha gerçek dışı durumu, daha temizi, daha kirlisi, daha hafifi, daha ağırı, daha… Nasıl söyleyeyim, daha kendisi… Yani daha kendisini bulmaktır imge. Yoksa bir yere bağlanmadan yapılan şey imge değil, söz oyunudur.’’ diye ekler.

Platon’un ‘kanatlı söz’ olarak tanımadığı şiir, diğer her şeyde olduğu gibi değişir, şiirin tanımı da değişir, farklılaşır. Okur beğenileri, eleştirmen kritikleri de aynı kalmaz elbet onlar da zamana yenik düşer, yenilerler kendilerini. Peki, şiir değişir elbet, elbet de bir şeyi değiştirmez mi? Değiştirir; dünyayı, dünyanı değiştirir. Okursun, bakış, görüş, anlamlandırış dengen yeni bir dirliğe kavuşur. Aynadaki sen sen olsan da kaldıracın karşı tarafına yerleşen şiir seni uçurur, düşürür, yakar, yıkar, yeni bir sen yapar senden. Zihninin mağaralarına yontulmuş dizelerden bir iç dünya inşası sürer gider içinde. 

Şiiri yaratanı  ‘’Usta terzi nasıl dar kumaştan bol gömlek dikerse şair de az sözcükle anlam genişliği çizebilendir.’’ diye tanımlayan şair, yazar, müzisyen, sanatçı Gazanfer Eryüksel Dünya Şiir Gününü şu yazısıyla karşılıyor:

Şiir şüphesiz ki ölümü de bilendir, ancak onu reddeden de odur.
Şuaranın zaman biliciliği, üst-gerçekçilik ve lâmekân oluşları da ol sebeptendir. 
Sanatla/şiirle uğraşmakla sanatçı/şair olmanın arasındaki farkı da ilk hisseden onlardır. Ve bütün bunların kök hücresi de şiirin alınıp satılamayan tek şey oluşundadır ki tarih boyunca egemen güçler hep ondan korkmuşlardır.
Kâinatın yanında zerre tozu bile olmadığını hissedip / bilen şuaraya selam olsun.
Ey dünyalılar; Kâinat Şiir Günü kutlu olsun. O kâinat ki şiirin/sanatın bizatihi kendisidir. 
Meraklısı için not: Kâinatta bir gün göz kırpmasından da kısadır şüphesiz, yıldızlara baktınız mı hiç? Bizim dünyadan gördüğümüz o göz kırpmaların kaçı ölü yıldızlardan yadigârdır acaba?

Son çıkan kitabı ‘’Vitraylar’’ı döndüğümde okuma fırsatı yakalamış olacağım. Bu, zorunlu verdiğim bir merak ve heves molası. Her şair yazdıklarından daha çok yazacaklarına odaklanıyor diye düşündüğümden ben şiirleri okuyacağım günlerin matematiğideyken sanatçının yazacaklarının arifesinde olduğunu biliyorum. Donanım, birikim, tevazu, yarattıklarını aşma arzusu ile imgeler, temiz bir dil ve mükemmel ifade tekniğiyle başka bir şiir yapbozunun son parçalarını tamamlamak üzeredir. Üretkenliğinin devamını diliyor ve tekrar kutluyorum. Nice yazılara, nice şiirlere, nice kitaplara. Tanımak, bilmek, okumak onur.

Bu yazı toplam 125 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim