- IMKB
% - Altın
5743.85
%0.00 - Dolar
42.5228
%0.00 - Euro
49.5529
%0.00
- GÜNCEL
- RESMİ İLANLAR
- SPOR
- SAĞLIK
- POLİTİKA
- EKONOMİ
- YAZARLAR
- EĞİTİM
- KÜLTÜR SANAT
- DÜNYA
- GENEL
- YEREL
- ASAYİŞ
- ÇEVRE VE İKLİM
- 15:48 - ADANA’DA JANDARMA 23 BİN 876 UYUŞTURUCU HAP ELE GEÇİRDİ
- 15:33 - DAVRAZ KAYAK MERKEZİNE MEVSİMİN İLK KARI DÜŞTÜ BAZI NOKTALARDA BEYAZA BÜRÜDÜ
- 15:33 - MOTOSİKLETİ ÖNCE ÇÖMELEREK, SONRA YATARAK SÜRDÜ
- 15:23 - DENİZ KESTANELERİNİN YERİNİ İSTİLACI TÜRLER ALDI
- 15:13 - KEPEZ’DE "GÜÇLÜ KADINLAR, GÜÇLÜ YARINLAR" KONUŞULDU
- 14:48 - ALANYA-ANTALYA KARAYOLUNDA ARAÇLAR MAHSUR KALDI
- 14:48 - SOĞUK HAVA DEPOSUNDAKİ YANGIN PANİĞE NEDEN OLDU
- 14:18 - ANTALYA’DA MİDİBÜS DEVRİLDİ: 6 YARALI
- 14:15 - "BİR BAŞKA ANTALYA 3" SERGİSİ ZİYARETE AÇILDI
- 13:23 - ANTALYA’YA KAR YAĞIŞI ARALIKLARLA DEVAM EDİYOR
- 13:08 - +0.5 AKDENİZ'İN GELECEĞİ ÇALIŞTAYI SONA ERDİ
- 13:03 - MERSİN’İN YÜKSEK KESİMLERİNDE KAR YAĞIŞI ETKİLİ OLDU
- 12:48 - KADINLARA YÖNELİK EVKA EĞİTİMLERİ MERSİN’DE YOĞUN İLGİ GÖRDÜ
- 12:08 - DEFNE’DE OTOMOBİL ALEVLERE TESLİM OLDU
- 12:08 - MERSİN’DE GİYİM ÜRETİM KURSLARINA BÜYÜK İLGİ
BAHAR UYSAL HAMALOĞLU / KONUK YAZAR


TERS LALELERİN ISSIZLIĞI
Kent küçüktü, güzeldi. Kendine yeten bulvarları, caddeleri, sokakları vardı. Bulvarın iki yanında ağaç dalları serçelerin meskeniydi. Kulaklarımız kente küserdi gündüz boyu süren serçe serenatları kesildiğinde. Bizler üstümüze pislediklerinde bunun şans getireceğine inanan çocuklardık. Parklar vardı, güvercinleri, kuğuları, harçlığımızdan artakalan son beş, on kuruşla simit alıp beslediğimiz. Güvercinlerle dosttuk, henüz cam balkonlarımız yoktu. İlkbaharımız vardı kırk ikindileriyle baştan aşağı bizi berekete doyuran. Toprak, sonrasında mis gibi kokardı. Bunun petrikordan kaynaklandığına dair bilimsel açıklamalar yoktu o zamanlar. İçimize çekerdik ciğerlerimizi doldurana dek. Karın yerden kalkmadığı, evlerimizin önündeki bahçelerde zeytin gözlü, havuç burunlu kardan adamlarımız vardı. Kara, bata çıka yürür, ayak parmaklarımızı hissetmediğimizi eve varınca anlar, soluğu soba ya da kaloriferin önünde alırdık. Sokak satıcıları alıç, nohut satardı. Oynamaktan bıkmadığımızda, karanlığı biraz geçe eve döndüğümüzde boynumuzda yediklerimizden arta kalmış bir kaç alıç ve nohutun olduğu kolyelerimiz asılı olurdu. Biteviye uzanan şeker pancarı tarlalarının yanından geçerken, yolculuk için yanımıza aldığımız küçük bir kesecikte lokumlarımız, fındıklı akide şekerlerimiz olurdu. Ağzımızda bir iki çevirip çiğneyip yutmazdık. Hayatın tüm tadı saklıydı onlarda. Öyle erimeye bırakırdık; o tat damağımızla, dilimizle, aklımızla hemhal olsun da unutmayalım diye. Okuldan eve dönerken bir külah can eriğimiz ya da tuzlanmış bir salatalık olurdu elimizde eve döndüğümüzde de bir kap patlamış mısır ya da kestane masada. Ne monosodyum glutamatlı ne nişasta bazlı şeker içeren yiyecekler ne de raf ömrü iki üç yıllık gıdalar hayatımızdaydı. Çocuk olduğumuzu değil hep çocukluğumuzu hatırladık büyüdüğümüzde. Ana yurt hiç unutulur mu...
Kent küçüktü, güzeldi. Sinemaları vardı bu kentin. Benim sinemalarım. Okullar tatil olduğunda geceleri bir kafile halinde gittiğimiz yazlık sinemalar. Yolda şarkılar, marşlar söyleyip şamata yaptığımız, dolunayın bizimle birlikte güldüğü, gökyüzünden iğde, ıhlamur, gül, yasemin kokulu katar katar bulutların geçtiği. Devasa bir beyaz perde ve sıra sıra dizilmiş sandalyeler, kiralanan minderler, elimizde ayçiçeği külahları. Derin bir sessizliğe eşlik eden alçak tonda koro hâlinde bir çıt çıt sesi ve o hayal perdesine karışıp filmin kahramanı gibi gezinen bizler...Şimdi bir benzin istasyonun bulunduğu yerde üzgün ve terk edilmişliğinin kırgınlığında anılara gömülmüş bir yazlık sinema var.
Kent küçüktü. Her yer yürüme mesafesinde. Babamın deyişiyle kendimizi Akay yokuşundan aşağı salıverdikmi Kızılay’daydık. Babamla ben ayaklarımızın anatomik yapısından olsa gerek biraz da freni tutmayan arabalar gibiydik yokuştan inerken. Bulvara çıktığımızda mevsimlerden yazsa panama şapkalı, sinek kaydı traş olmuş beyler, delikanlılar, üstlerinde evlerdeki dikiş makinelerinde dikilen tayyör, kloş etekler, çiçekli elbiseler olan hanımlar ve anne babalarının ellerinden tutmuş çocuklara rastlardık. Tanıdıklarımız çıkardı aralarında, hal hatır sorardık, ''teşekkür ederim, bir şey değil, rica ederim, Allahaısmarladık'' sözcükleri olağandı, günlüktü, kulağımız ve dilimize yerleşmiş olanlardı. Zarafet yıllarıydı. Akay’ın köşesinden Büyük Sinema’ya varmamız yirmi bilemedin yirmi beş dakika sürerdi. Binanın Atatürk Bulvarı’na bakan ön yüzü İzmir mermeri, üst kısımlar da Eskişehir traverten taşlarıyla kaplıydı. Bu taşlar üzerinde ters lale şeklinde oymalar vardı. Bulvara bakan abanoz giriş kapısının yanındaki camekânlarda Gelecek Film ve Gösterilen Filmden fotoğraflar sergilenirdi. Giriş holünün iki tarafında iki bilet gişesi ve Pek Yakında Gösterilecek filmden fotoğraflar olurdu. Babam bilet almak için kuyruğa girdiğinde annem, kardeşim, ben fotoğraflara bakarak vakit geçirir ve bir an önce salona girmek için sabırsızlanırdık. Her pazartesi bir film gösterime girer, bazen biletler karaborsaya düşerdi. Saman kâğıdına basılı biletleri sakladığım da oldu şimdi attığım için pişmanlığım da.
Büyük Sİnema Kemaliye doğumlu bir iş adamı Kâzım Güven’in Viyana Opera Binasını ve Milano’daki Scala ‘yı gördükten sonra hayata geçirmek istediği düşüydü. Mimari projeyi hazırlayan Abidin Mortaş ile anlaşınca hayalleri gerçeğe dönüştü. Bekleme salonuna girdiğimizde tepedeki muhteşem avizeden yayılan o büyülü aydınlık bizi baştan aşağı yıkardı. Bin beş yüz elli, ahşabı cilalı, kahverengi deri kaplı koltuk, aradaki koridorlara serili kırmızı halılar bizi büyük bir şölene davet eder gibi karşılardı. Koltukların arkasında ortada büyük bir misafir locası yanında da sağlı sollu dörder müşteri locası daha vardı. Tavana beş tane yuvarlak, demirden, desenli bir kafes ve şeffaf menşurlar yerleştirilmişti. Perdenin üzerinde bir Elazığ oyunu olan Çayda Çıra Oynayan Kızlar tablosu bizi nahifçe selamlardı. Turgut Zaim, Kâzım Güven için yapmıştı. Önüme uzun boylu biri oturursa koltuğu kaldırır kenarına otururdum. Derken gong çalar, ses titreşimleri salonun en ücra köşelerine yayılır, kırmızı kadife perde rüzgârın önünde adeta dans edermiş gibi sürüklenerek iki yana açılırdı. Perde sinemaskop, filmler alt yazılıydı. Makinistin filmi oynattığı yerden genişleyerek gelen, bir daire şeklinde yanımdan geçen, o ışık demetinin içinde uçuşan tozcukları tutmaya çalışırdım tıpkı balkona çıkarken ters lalelere elimi sürtüp kokusunun elimde kalmasını hayal ettiğim gibi. Siyah beyaz Dünya Haberleri ile başlardı gösteri. Alt yazıdaki harflerden beyaz parlak ışık öbekleri sağa sola yukarıya aşağıya savrulur, sanki harfler küçülerek kaybolurdu. Filmi nasıl sabırsızlıkla bekliyorsam arayı da aynı sabırsızlıkla beklerdim. Ara verildiğinde koridorun başında, boynuna asılı bir tablada gümüşî beyaz folyoya sarılı Frigo buz olan satıcı belirirdi. O ferah, o damak çatlatan tadı belleğimde sarıp sarmalayıp saklamışım.
Yetmişli yıllarda televizyonun hayatımıza girmesiyle sinema salonları boşalmaya başladı. 1978 yılında Büyük Sinema bir iş hanına dönüşüverdi. 1997'nin Mart ayında çıkan yangında güzel olanlardan kalan tek tük ne varsa onlar da silinip gitti, Çayda Çıra Oynayan Kızlar da dahil. Bir tek bulvara bakan ön yüzde taşlara oyulmuş ters laleler kaldı. Ters lalerin ömrü kısadır; hüznün çiçeği, ağlayan gelin olarak bilinen bu çiçek birçok efsanenin konusu olmuş, Anadolu topraklarının gördüğü acılarla özdeş.
Sinemalarını terk eden bir kentin yüküdür ters lalerin omzundaki. Onlara bakıp geçtiğinizde sinemalarınızı, kentin ortak belleğini aklınıza getirirseniz bilin ki ters laleler can bulacak, ''kent kalabalığının yalnızı'' hissetmeyecekler artık kendilerini.
ÖĞLE RAKILARIGAZANFER ERYÜKSEL
TERS LALELERİN ISSIZLIĞIBAHAR UYSAL HAMALOĞLU
KÜLTÜR EROZYONU VE SESSİZCE YOK OLAN TÜRK MÜZİĞİERDOĞAN KAHYA
İKİ İDEALİST İNSANIN ÜRETİM MÜCADELESİ: ALİ TUR VE MÜMTAZ OTURMUHARREM YELLİCE
ALTIN DEĞERİNDE ASGARİ ÜCRETRAZİYE GÖK AKTAŞ
BAHŞİŞ KALKIYOR MU?AV İBRAHİM GÜLLÜ
SEN VEFA NEDİR BİLİR MİSİN?VEDAT GÜRHAN
AGC VE ÇAVUŞOĞLUKAHRAMAN KÖKTÜRK
ESKİ KASABA SİNEMALARIHALİL ERDEM
DOKTOR BAHRİ ÖZDEMİR'İN ARDINDANMESUT GÜRKAN
HUKUK DÜZENİNDE GELDİĞİMİZ NOKTAPROF DR SAMİ SELÇUK
URUMMİ'DEN RUM'A (ANADOLU)-4ALİ YILDIZ
PAPA GELMİŞ HOŞ GELMİŞ!!ALİ İHSAN DİLMEN
SAĞ’IN KÜLTÜREL İKTİDAR SORUNUTARIK ÇELENK
CAM KENARI…HASAN YAKUP CANGÜVEN
-YOR EKİNİ KIRPANLARŞENER METE
KÜRT SORUNUNURİ SEZEN
ÜÇ ÇEYREK ÖMÜRDE SON DÜZLÜKYALÇIN DUMAN
KURTLUKTA KANUN DÜŞENİ YEMEKTİREŞREF URAL
ORMAN YANGINLARI ÜZERİNE-2AHMET GEDİKAĞAOĞLU
ANADOLU'DAN GELEN SESSİZ DİP DALGASIGÜRSEL KAYA
ATEŞTEN GÖMLEK: RIZA PERÇİN DÖNEMİSÜLEYMAN EKİN
KAZAK TÜNELLERİ'Nİ KAZAKLAR MI YAPTI?M.ZAFER ÇAĞLAR
DEDEMİN BİR ÇİFT AYAKKABISIŞÜKRAN KAYA
GÜLER TIRAŞ: "KIŞ GÜNÜ BİZİ SOKAĞA ÇIKARMASINLAR!"
KEVSER OFLUOĞLU: ‘KADIN GÜÇLENİRSE TÜRKİYE GÜÇLENİR’
DENİZE SÜRÜKLENEN KARAVANDAKİ TURİSTLER KURTARILDI
ANTALYA'DAN TÜRKİYE'YE UZANAN İYİLİK HAREKETİ
REKTÖR ÖZKAN ENGELLİ ÇALIŞANLARLA BİR ARAYA GELDİ
TGA'YA ANTALYA'DAN 4 ADAY
ANTALYA’DA TUTKUNUN DANSI: 'ASPENDOS ENSEMBLE'
ANTALYA'DAKİ BOZKIRLILAR KAHVALTIDA BİR ARAYA GELDİ
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim





