Bugün 27 Ekim 2025 Pazartesi
  • Antalya18 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5385.171
    %-2.79
  • Dolar
    41.9345
    %-0.01
  • Euro
    48.9028
    %0.19

HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

YASEMEN…

27 Ekim 2025 Pazartesi 20:53

Yasemen Anadolu’nun bereketli topraklarında yetişen bir çiçek. Yasemen yalnızca zarafeti ve kendine has kokusuyla değil, taşıdığı derin anlamlarla da gönüllere dokunur.

Beyazın, kırmızının ve sarının en saf tonlarıyla hayat bulan bu narin çiçekten ilham alan nice anne baba, yüzyıllardır saflığın, masumiyetin ve iç huzurun sembolü olmuş bu çiçeğin adını; tertemiz bir başlangıcın, sevgiyle büyüyen bir geleceğin ve Anadolu’nun kadim ruhunun anlamını taşısınlar, hayatlarına umut, zarafet ve doğallık katsın diye çocuklarına isim olarak verirler…

***

Onu, yeğenim Selçuk’u ziyaret ettiğim olağan günlerden birinde tanıdım.

Hayatın bizi kimlerle, nerede ve ne zaman karşılaştıracağını, bazen ne kadar acı tanışmalara yer açacağını; yaşadığımız ve nefes aldığımız sürece yollarımızın kimlerle, nerede ve ne zaman kesişeceğini asla önceden bilemeyeceğimizi, tahmin ve öngöremeyeceğimizi ve en önemlisi de dünyanın aslında o kadar da büyük bir yer olmadığının bir kez daha farkına vardım.

Acı diyorum, çünkü o an yalnızca “toplumsal ve sosyal bağın ilk halkası olan” olağan ve sıradan bir tanışmanın değil; Türkiye’nin ve dünyanın gündemini uzun süre meşgul eden ulusal ve uluslararası bir terör örgütü ve onun işbirlikçilerinin kurduğu tuzak sonucu düşürülen helikopterde, hakiki ve gerçek tek reis, milletin adamı Muhsin Yazıcıoğlu’yla birlikte şehadete yürüyen bir gazeteci eşinin hayat hikâyesine tanıklık ediyorsunuz.

Bu derin acının, sessiz bir karşı koyuşun, bitmeyen adalet arayışının, sönmeyen umudun ve her kelimesine yüklenmiş büyük bir ağırlığın şahidi oluyor, genç yaşta eşini kaybetmiş bir kadının gözlerinde sabrı, duruşunda dirayeti, yüreğinde yası ve tüm bunlara rağmen yüzündeki o kırılgan tebessümü görüyorsunuz.

O kişi, yeğenim Selçuk’un mesai arkadaşı; şehit lider Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı helikopterde olan gazeteci İsmail Güneş’in eşi Yasemin Güneş.

Evet… Karşımda, merhum gazeteci İsmail Güneş’in eşi duruyordu.

“Merhaba abi, ben Yasemin Güneş,” dediğinde; ona sadece “merhaba, ben Hasan Cangüven. Selçuk’un amcasıyım.” diyebildim.

Merhum İsmail Güneş için yürekten bir ‘rahmet’, kendisine ise ‘başsağlığı’ dilemekten başka söyleyecek bir söz bulamadım.

Üzerinden yaklaşık onaltı yıl geçmiş genç bir “Ölüm” için başka ne söylenebilir ki?

İnsan, böyle anlarda söze nereden başlayacağını, nasıl bir cümle kuracağını bilemiyor; kelimeler boğazına düğümleniyor, yetersiz kalıyor, sessizleşiyorsunuz.

Bir ölümün üzerinden yıllar geçse de acının rengi solmuyor; her ölüm kendi acısını, “düştüğü yerde” yakmaya, her tanışıklıkta yeni baştan yaşatmaya devam ediyor.

İsmail Güneş’in adını ilk kez; Büyük Birlik Partisi’nin kurucu lideri, ülkesine, devletine, milletine, bayrağına ve Kur’an’a bağlılığın, vatana adanmışlığın timsali, hakiki ve yegâne tek reis, Şehit Lider Muhsin Yazıcıoğlu’nun, 25 Mart 2009 tarihinde seçim gezisi için kiralanan helikopterin, Keş Dağları’nda, uluslararası bir suç konsorsiyumu olan FETÖ mensubu F1 ve F16 pilotlarının kurduğu hain pusuda, yapay türbülansla düşürülmesi sonucu, karla örtülü dağların zirvesinde şehadet şerbetini içen beş kişiden biri olarak duymuştum.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasını, milli iradeyi ve milletin öz evlatlarını hedef alan bu planlı saldırı; sadece bir suikast değil, devletin kalbine ve direncine yönelmiş karanlık bir darbe teşebbüsüydü. O gün kaybedilen yalnızca büyük bir lider, milletin adamı şehit Muhsin Yazıcıoğlu değildi; milletin umudu, vefası ve hakikat uğruna mücadele eden yüreklerdi. Ve o yüreklerden biri de, haberini kalbiyle yazan, hakikatin izini karların altına gömülse de unutturmayan gazeteci İsmail Güneş’ti.

İsmail Güneş’in helikopter düştükten sonra 112 acil görevlisiyle arasında geçen telefon konuşmasında geride kalan şu sözleri, aslında devlete, millete, vatanını ve ülkesini seven herkese çok şey anlatıyordu: “Ben İHA Muhabiri İsmail Güneş. Helikopterle düştük. Her taraf kar, her taraf sis, hiçbir şey göremiyorum. Bacağım kırık olduğu için konuşamıyorum. Çağlayancerit civarında bir yerde düştük. Üşümeye başladım. Yerimizi ne zaman tespit edeceksiniz, hanımefendi...”

Bu çaresiz yardım çığlığı, sadece bir kurtarılma talebi değil; aynı zamanda bir sorumluluk çağrısı, bir vicdan uyarısı ve işini iyi yapmayan, savsaklayan yetkililere karşı o günden bugüne sağduyu sahibi her Türk vatandaşına güçlü bir uyarıydı.

İsmail Güneş, hafızalarımızda sadece bir gazeteci olarak değil, zamana şahitliğin sembolü olarak kaldı. Allah Rahmet Eylesin.

***

Yasemin Hanım, yeğenim Selçuk’u her ziyaret ettiğimde abi-kardeşliğimizin güçlü bir parçası olarak hep sohbetimizde oldu.

Hiç sıkılmadan konuşur, dakikalarca sohbet ederiz. Konuştuğumuz konular çoğu zaman bir önceki sohbetlerimizin tekrarı gibi olsa da, o hiç bıkmadan anlatır; ben ise sanki ilk kez duyuyor, ilk kez işitiyor, ilk kez dinliyormuşum gibi heyecanındaki tılsımı bozmadan kulak veririm. Ve her defasında, kullandığı her kelimenin, kurduğu her cümlenin altına gizlenmiş derinliği, yüreğinde sessizce taşıdığı duyguları anlamaya çalışırım.

Eşini genç yaşta kaybetmiş, hayatın acılarıyla erken tanışmış olmasına rağmen; bu acılar içinde korkusuzca yoluna devam eden, kendi halinde, sade, gösterişsiz bir hayat süren cesur bir kadın olarak tanıdım Yasemin Güneş’i.

Çocukları Tuluğhan ve Çağan’a hem annelik hem babalık yapmış; onları yüksek bir fedakârlıkla büyütmüş, geleceklerini her şeyin önünde tutmuş, ‘keşke’lerle oyalanmak yerine hayatı olduğu gibi kabul etmiş, içten içe çok şey yaşamış olsa da acıya teslim olmamış güçlü bir kadın olarak tanıdım Yasemin Güneş’i.

Yaşadığı derin duygusal çöküntüye rağmen duygularına esir olmadan, hayatın devam ettiğinin, sorumluluklarının sürdüğünün bilincinde olan, ve her şeye rağmen hayata tutunmanın kıymetini bilen, nereye gitse beyninde, zihninde ve kalbinde taşıdığı yalnızlığı ve acılarıyla değil; asaleti, inceliği, nezaketi, hanımefendiliği ve insanlığıyla hatırlanmayı hak eden, gözlerindeki yaşam sevinciyle tanıdım Yasemin Güneş’i.

Onu tanımak, onunla tanışmak, iç dünyama derin izler bırakan nadir karşılaşmalardan biriydi benim için.

Yeğenime ve kendisine yaptığım son ziyarette, bana çocuk yaşlardan itibaren çevresine karşı duyarlılığı ve toplumsal sorumluluk bilinciyle öne çıkan bir yaşam öyküsünü anlattı.

Anlattıklarını umarım en doğru şekilde şöyle özetleyebilirim:

Henüz ortaokul sıralarındayken okul arkadaşlarını kötü alışkanlıklardan korumak için inisiyatif aldı. Kütüphane kolu başkanı olduğu dönemde okul Müdürü Musa Akkaş’ın verdiği destekle okuluna bir kütüphane kazandırdı. Açılışını bizzat dönemin Belediye Başkanı ve Sivas Valisinin yaptığı bu kütüphane, eğitim hayatına ve arkadaşlarının geleceğine umut ışığı oldu.

İlerleyen yıllarda, kendini daha çok insanın hayatına dokunmaya adadı. Bedensel ve Zihinsel Engelliler Derneği’ni kurarak Sivas’ta bu alanda öncülük etti. Derneği kurma sebebini, “Onlar bedensel, ben ise ruhen engelliydim,” sözleriyle dile getirdi. Bu dernek çatısı altında farkındalık oluşturmak amacıyla pek çok etkinlik düzenledi.

“Sen de Gülümse” Derneği'nde yer aldı; evlatlarını kaybetmiş anne ve babalar tarafından kurulan bu dernek aracılığıyla çocuklara ve hastalara yönelik birçok sosyal faaliyete destek verdi.

Aynı zamanda Anda Derneği’nin Sivas temsilciliğini üstlendi ve genel merkez yönetiminde görev aldı. Bu süreçte, başta Suriyeli yetimler olmak üzere pek çok ihtiyaç sahibine yardım ulaştırılmasını sağladı.

Sivas’taki kadın sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte Sivasspor’a destek olmak amacıyla organizasyonlara ve maçlara katıldı.

Maddi imkânsızlıklar yüzünden tedavi olamayan çocukların ameliyat masraflarını karşılamak için yardım kampanyaları organize etti. Ayrıca, psikolojik desteğe ihtiyaç duyan çocuklara ulaşıp onlar için destek mekanizmaları kurdu.

Bazen bir telefonla, bazen bir ziyaretle Şehit ailelerinin yanında olarak onlarla kalben bağ kurdu. Şehitlerimizin naaşlarının alınamadığı, belirsizlik içinde geçen zorlu süreçlerde, şehit eşlerine moral ve destek verdi. Bu desteği, çoğu zaman tanıdığı veya tanımadığı tüm şehit aileleri için de gönüllü olarak sürdürdü.

Yine maddi imkânsızlıklar içinde yaşam mücadelesi veren, lenf damarlarının çalışmaması nedeniyle vücudunu saran dev bir kitleyle yaşamaya çalışan Sivaslı bir çocuğun sağlık sorununu basına taşıdı. Kamuoyunda duyarlılık oluşturdu ve Sağlık Bakanlığı aracılığıyla çocuğun ameliyat edilmesini sağladı.

Eşine olan vefasını da toplumsal bir hafızaya dönüştürdü. Şehit gazeteci İsmail Güneş'in kişisel eşyalarının Sivas Şehir Müzesi’nde sergilenmesini sağladı. Kamerası, çantası, telefonu gibi mesleki emanetlerini geleceğe taşıdı. Onun adını yaşatmak için medya ödülleri geceleri düzenledi.

Sahipsiz onlarca vatandaşın bakımevine yerleştirilmesine öncülük etti.

Kimi zaman bir çocuğun, kimi zaman kimsesiz bir insanın hayatına dokundu; kimseyi görmezden gelmedi.

Yazdıklarım ve sizin okuduklarınız, hayatını; sadece yaşamakla değil, sevgiyle yaşatmakla ve inançla iyileştirmekle geçiren, attığı her adımı sadece bir kadının değil, toplumun vicdanı olan bir insanın hikâyesidir.

Ne zaman yeğenim Selçuk’u ziyaret etsem, Yasemin Hanım da oradadır. Ne zaman ona baksam, yüzünde eksik etmediği o tanıdık, bildik tebessümün ardında, biriken gözyaşlarını, gizlediği hüznü ve küllenmiş hayalleri görürüm.

***

Her ölüm kendi acısını yaşatır.

Her ölüm, gidenin yerini kimsenin dolduramayacağı, sessiz, derin ve koskocaman bir acı bırakır geride…

İnsan, çoğu zaman başkalarını teselli etmeye çalışsa da, çoğu zaman kendi içinde bile teselli bulamayan zavallı bir varlıktır aslında…

Ve insan, ne kadar empati kursa da, ne kadar anlıyormuş gibi davransa da, acının sahibini, acının vurduğu insanı tam anlamıyla asla anlayamaz. Çünkü acı, ancak sahibine ait bir duygudur, ve o duyguyu da ancak aynı acıyı yaşayanlar hissedebilir.

İnsana, anlamadığı bir dil karşısında geriye yalnızca sessizce beklemesi ve kalpten dua etmesi kalıyor.

Evet… Hayat, bir masal gibi; bir varmış, bir yokmuş...

***

Yasemin Hanım bugün, memuriyetinin yanı sıra, hayatın tüm zorluklarına rağmen ihtiyaç sahibi ve yardıma muhtaç insanlara yardım için gönüllü olarak çalışmaya, onların durumlarını değiştirmek, yaşam şartlarını iyileştirmek,  hayatlarına dokunmak ve dünyada küçük ama anlamlı izler bırakmak için aksiyon almaya devam ediyor.

 

Bu yazı toplam 266 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim