Bugün 28 Eylül 2025 Pazar
  • Antalya23 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5028.373
    %0.00
  • Dolar
    41.5346
    %0.00
  • Euro
    48.6267
    %0.00

HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
HASAN YAKUP CANGÜVEN / KONUK YAZAR

YEREL VE KÜRESEL BİR SORUN: RÜŞVET

27 Eylül 2025 Cumartesi 15:25

Rüşvet; para, mal, fiili hak, mülk, imtiyaz, maaş, değerli eşya veya herhangi bir nesne karşılığında bir kişinin davranışını, kararını ya da görevini etkilemek amacıyla yapılan yasadışı olan ve etik olmayan bir suç faaliyetidir.

Rüşvet denilen şey birinin menfaat teklif ettiği, diğerinin ise bu menfaati kabul ettiği iki yönlü bir eylemdir.

Rüşvet denince genelde insanların aklına ilk gelen, tıpkı Amerikan filmlerinde gösterildiği gibi çuval çuval taşınan ya da “Bond” çantalarla dağıtılan Benjamin Yeşili de denilen nakit paradan ibaret değildir.

Güven ihlali niteliğinde olan her şey rüşvettir. Aynı zamanda reddedilemeyecek ölçekte bir avantajın teklif edilmesi, bir menfaatin vaat edilmesi, bunların verilmesi, kabul edilmesi veya talep edilmesi de rüşvettir.

Teşvikler, primler, normalde çıkmayacak kredilerin çıkarılması, hak edilmeden verilen yüksek maaşlar, yeteneksiz, beceriksiz ve gereksiz kişilerin ödüllendirilmesi, özel vergi muafiyetleri ve tanınan istisnalar, karşılıksız bedava hizmetler, bağış adı altında toplanan paralar ve yapılan iyilikler… Bunların hepsi birer rüşvet unsuru olabilir.

Hatta pahalı hediyeler, ücretsiz tatiller, lüks otellerde konaklama, özel sözleşme ayrıcalıkları… Hepsi rüşvet kavramına girer.

İşin özü, rüşvet sadece parayla değil, çıkar sağlayan her türlü jestle yapılabilen çift taraflı bir eylemdir.

Yolsuzluğun bir çeşidi olan, hayatın her alanında olması nedeniyle tüm iktisadi faaliyetleri kapsayan rüşvet, toplumun bütün kesimlerinde kimi zaman küçük menfaatler, kimi zaman ise büyük çıkar ilişkileri üzerinden ortaya çıkar. Ancak hangi düzeyde olursa olsun, yalnızca bireysel ahlâkı değil; sosyal düzeni ve toplumsal uyumu da bozar, adaleti zedeler ve kamu işleyişini tahrip ederek korkunç boyutlarda yozlaşma unsurlarından biri hâline gelir.

Veren ve alan açısından hukuken cezai yaptırımlara tabi olan rüşvet, ahlaken meşru görülmeyen, dini bakımdan ise kesin şekilde yasaklanmış bir fiildir. İslam ahlak ve hukuk anlayışında rüşvet kesin olarak haram kılınmıştır.

Son nebi, son resul, ahir zaman Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.), rüşvet alanı da vereni de “melun” yani Allah’ın rahmetinden uzak, lanetlenmiş kimseler olarak nitelendirmiştir. Peygamberimizin (s.a.v.) bu sözü, rüşvetin yalnızca bireylerarası bir çıkar ilişkisi olmadığını göstermekle kalmamakta, aynı zamanda insanlara nefsi ve uhrevi sorumluluğunu hatırlatmakta, toplumsal adaleti, ahlaki disiplini ve hukuki güveni korumakta, adaletin tecellisini engelleyen ağır bir kötülük olduğunu da açıkça ortaya koymaktadır.

Evet, rüşvet, toplumsal adaletin, hukukun ve güvenin en büyük düşmanlarından biridir. Toplum için yıkıcı sonuçları olan ahlaksız bir alavere düzenidir. Rüşvet alan kişi, görevini kötüye kullanarak haksız kazanç elde ettiği için kul hakkını ihlal eder. Rüşvet veren ise, hak etmediği bir menfaati gayrimeşru yollarla elde etmeye çalıştığı için adalet mekanizmasını bozar, başkalarının hakkına tecavüz eder. Böylece her iki taraf da hem bireysel sorumluluk hem de toplumsal düzen bağlamında suç işlemiş olur. Dolayısıyla rüşvet; toplum vicdanında kınanan, hukuk düzeninde cezalandırılan, dini bakımdan ise haram kabul edilen bir eylemdir.

Aldıkları rüşvetin üzerini örtmek ve toplumu yanıltmak için ofislerinin, makam odalarının duvarlarına Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in “Rüşvet alanda, veren de melundur” hadisini asıp, ardından şeytanın kulaklarına fısıldadığı “şimdi ye, sonra tevbe eder kurtulursun” sözüne kananlar… Rüşvetsiz iş yapmayanlar… Kamu malına el uzatanlar… Yetim hakkı yiyenler… Açık açık günaha girenler… Haram işleyenler… Emanete ihanet edenler… Ve bütün bunların üzerine yarı zamanlı ibadet ederek, cuma namazı kılarak, umreye giderek, ramazanda oruç tutarak, hac farizasını yerine getirerek, hayır kurumlarına bağış yaparak, cami derneklerine yardımda bulunarak, lokma dağıtarak, zekât ve sadaka vererek, kurban keserek, mevlit okutarak Allah’ı aldatabileceklerini sananlar… Hepsi büyük bir gaflet içerisindedir.

Rüşvet almanın da, vermenin de dinle, mezheple, cinsiyetle, soy ve ırkla hiçbir ilgisi yoktur. Yolsuzluk, yani bunun bir alt şubesi olan rüşvet devletlerin varoluş dönemlerinden beri süregelen bir olaydır. İnsan; duyguları, kalbi, aklı ve iradesiyle insandır. Rüşvet teklif etmekte, bu teklifi kabul veya reddetmekte bir ahlak ve karakter meselesidir.

Rüşvet; birbirine bağlı kişiler, mekanizmalar ve araçlardan oluşan bir ekosistemdir. Kamu ve özel kesimde sosyal, siyasal, hukuki ve ekonomik hayatta açtığı yaralar çok boyutludur.

Mesela; seçim süreçlerinde “işe alma vaatleriyle” seçmenden oy talep edilmesi ve seçmenin de buna karşılık oy vermeyi taahhüt etmesi, halk iradesini çarpıtan açık bir rüşvet ilişkisidir.

Mesela; kamu ihalelerinde rekabetin yerini rüşvete bırakması, bürokratik işlemlerin hızlandırılması karşılığında menfaat sağlanması, bunun doğal sonucu olarak maliyetlerin artması, kamu ekonomisinde verimsizliğe neden olması, yatırımların plana aykırı bir sürede gerçekleşmesi, teslim sürelerinin uzaması, düşük kaliteli hizmetlerin ortaya çıkması… Atıl (yarım) bırakılan projeler ve çürümeye terkedilen yatırımlar… Rüşvet düzeninin kaçınılmaz sonuçlarıdır.

Mesela; hukukun üstünlüğüne dayalı bir sistemle donatılmış güçlü bir hukuk devletinin, yerini görevlilerin rüşvet yoluyla çıkar gruplarına bağımlı hâle geldiği, kararlarını kamusal yarar yerine çıkar gruplarının menfaatine göre aldığı, yasaların adil ve eşit şekilde uygulanmasını zorlaştırdığı, biçimsel bir “kanun devletine” bırakması bu rüşvet ağının yapısal bir zafiyetidir.

Mesela; atama, tayin, terfi ve işe alımlarda ehliyet ve liyakat yerine sadakatin, kayırmanın ve parti kartvizitinin belirleyici olması, temsilde eşitlik ilkesini aşındıran, vatandaşın devlete güvenini zedeleyen bir nevi rüşvettir.

Mesela; sağlık, eğitim, güvenlik gibi vatandaşın en temel haklarını ilgilendiren alanlarda rüşvet çarkının dönmesi, devlet ile millet arasındaki bağı koparır, toplumun sinir uçlarını felç eder.

Mesela; özel sektörün bu kirli düzenin yayılmasında yardımcı unsur olması, adil rekabeti yok etmesi, girişimciliği köreltmesi, üretkenliği öldürmesi, haksız kazancı meşrulaştırması, dürüst emeği değersizleştirmesi bu rüşvet düzeninin en somut ve yıkıcı sonuçlarından biridir.

Mesela; rüşvetin en ağır biçiminin görüldüğü yer adalet alanındadır. Yargının çıkar hesaplarıyla karar vermesi, vatandaşın adalet ve eşitlik beklentilerini boşa çıkarması, milletin adli mercilere olan güvenini kökünden sarsması ve toplumsal barışın parçalanması rüşvetin en yıkıcı sonuçlarıdır.

Rüşvet; yalnızca bireysel menfaatlerle işleyen bir ahlâk zafiyeti değil, aynı zamanda devlet otoritesini aşındıran, toplumsal güveni çürüten ve kamu düzenini tehdit eden yapısal bir felakettir. Rüşvetin olağan bir şeymiş gibi normalleştirilmesi, ahlâkî çözülmenin değil; ahlâkın tamamen eriyip yok olmasının göstergesidir.

Helâl-haram, vatan, millet, devlet, bayrak, dil, din, ezan ve mukaddesat duyarlılığı zayıflayan toplumların kalkınması mümkün değildir. Gelir dağılımının bozulduğu, küçük bir azınlık ve çıkar grubunun iltimasla zenginleştiği, orta ve alt sınıfların giderek fakirleştiği, ortak vicdanın aşındığı bir düzende huzur bulamazsınız. Yoksulların, işsizlerin ve hakkını arayanların kendi sistemine yabancılaştığı bir ülkede toplumsal barışı sağlayamazsınız.

Rüşvetin bireysel iradeyle ya da geçici tedbirlerle önlenmesi mümkün değildir. Bunun için sistemli, çok boyutlu ve topyekûn bir mücadele gereklidir.

Güçlü ve bağımsız bir yargı, şeffaf ihale sistemleri ve etkili denetim mekanizmaları hayata geçirilmeden… Kamu görevlilerinin düzenli mal varlığı beyanı zorunluluğunun yanısıra mal artışlarının mantıklı bir açıklamasını ve kaynağını görmeden… Nereden buldun yasası, etik komisyonlar ve iç denetim mekanizmaları etkinleştirilmeden… Ve
bilhassa ve mutlak surette “siyasi ahlak yasası” çıkarılmadan… Şeffaf ve hesap verebilir bir yönetim anlayışı hayata geçirilmeden… Eğitim yoluyla ahlâk bilinci güçlendirilmeden… Medya kuruluşları bu sorumluluğu tarafsız ve tam olarak üstlenmeden… Sivil toplum kuruluşları da aktif biçimde sürece dâhil edilmeden…

Yolsuzlukların, rüşvetin ve yapılan hırsızların yalnızca bireysel bir menfaat aracı değil kolektif bir eylem olduğu, toplumun adalet, güven ve kalkınma düzenini çökerten bir illet olduğu gerçeği kabullenilmeden… Bunların önüne geçilmesi ve bu illetin kökünün kazınması mümkün değildir.

Aksi hâlde rüşvet, kabuk bağlamayan bir yara misali toplum vicdanında kanamaya; her çağda farklı kılıklara bürünerek toplumun damarlarını zehirlemeye devam edecektir.

Velhasıl, rüşvet; dini perspektifte haram olmanın ötesinde toplumsal, ulusal ve hatta uluslararası bir felakettir.

Hayatta her şey zıddıyla kaimdir. Rüşvet alıp vermek, haraç kesmek, irtikâpta bulunmak, yolsuzluk yapmak, adam ayartmak, teşvik primi vermek, nüfuz ticareti yapmak… Tüm bunlar olacak ki iyiyle kötü, ak koyunla kara koyun belli olsun…

Hırsızların, yolsuzların, namussuzların, çıkarcıların, rüşvetçilerin sayıca çok ve yoğun olduğu bir yerde mazlumların ve masumların hiçbir değeri yoktur.

Yazımızı; ülkesi Singapur’u üçüncü dünya ülkesi olmaktan çıkararak bugünkü konumuna yükselten, Singapur Cumhuriyeti’ni otuz yıl boyunca yöneten ve ardından kendisinden sonra kararlı bir liderin seçilmesini sağlamak için kendi isteğiyle görevinden ayrılan eski başbakan Lee Kuan Yew’in şu sözüyle noktalayalım:

Eğer hırsızlar yollarda güven içinde yürüyorlarsa, bunun iki nedeni vardır: Ya rejim büyük bir hırsızdır ya da halk fazlasıyla aptaldır.

Bu yazı toplam 390 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim