Olanla olması gerekenin ayırdına varamayan mantık, yanılgıya ve yenilgiye tutsaktır. Olandan (sebep) yola çıkan bilge/filozoflar olması gerekeni söylemişlerdir hep. İslam’ın akılcı öğretisinin bilge ismi Semerkantlı Mutezile (öl. 944) “Aklı kullanmamayı telkin eden his, şeytan işidir” der. Anadolu’nun yüz akı Şeyh Bedrettin (öl. 1402) Varidat’ta şunları yazar, “İnsanlar cahiliye devrinde görünen putlara taparlardı, şimdi vehmettikleri putlara tapıyorlar; umarım ki, Allah, gerçeği gösterir de gerçek Hakka taparlar.” Ne kadar güncel değil mi?
İmmanuel Kant (öl. 1804) ise aydınlanmayı “… insanın kendi kusuru sebebiyle düştüğü ergin olamayış hâlinden, aklını kullanarak çıkmasıdır” sözleriyle ifade eder. Amerika’da Harvard İlahiyat Okulu’nda profesör olan Harvey C. Cox da (doğumu 1929) aydınlanmanın, insanın tarihin mukadderatından kurtulması olduğunu söyler. Cox’un “tarihin mukadderatı” olarak ifadesi egemen yapıların baskısından, yönlendirmesinden kurtulmasıdır ki elbette bu akıl yoluyla olacaktır.
Yıllar önce yazdığım bir makalede egemen güçleri tarih boyunca toplumları inançlar üzerinden yönlendirip yönettiklerini hatırladım bir anda. Bu yönlendirmede hele çağımızda kitle ulaşım araçları arasına katılan internet en yetkin silahları olarak devrededir. “Coğrafya kaderdir” sözüyle bilinen İbni Haldun (öl. 1406) “Şehir, barındırdığı insanlar ile aynı ruhu taşıdığını” da söyler. Günümüz Türkiye’sinde kentlerde yaşayan nüfus ikametgâh olarak orada görünse de sosyoekonomik ve kültürel olarak kentli değildir. Yaptıkları tercihler kaçınılmaz olarak göç ettikleri yerin, kırsalın değer yargıları belirleyici olacaktır.
Bu yazı toplam 170 defa okunmuştur.