- IMKB
% - Altın
5387.962
%-0.11 - Dolar
42.0974
%0.09 - Euro
48.4512
%0.32
- GÜNCEL
- RESMİ İLANLAR
- SPOR
- SAĞLIK
- POLİTİKA
- EKONOMİ
- YAZARLAR
- EĞİTİM
- KÜLTÜR SANAT
- DÜNYA
- GENEL
- YEREL
- ASAYİŞ
- ÇEVRE VE İKLİM
- 23:53 - PİL FABRİKASI GELECEĞE KÖPRÜ OLDU
- 23:39 - ÜNLÜ: "ULAŞIMDA DENİZDEN FAYDALANILMALI"
- 23:30 - MUSTAFA ERTUĞRUL ANILDI
- 23:24 - HER YERDE SANAT VAR
- 23:16 - ENGELSİZ SPORA ERİŞİMDE BÜYÜK ADIM
- 23:08 - KENDİSİNDEN PARA İSTEYEN AKRABASINI VURDU
- 23:08 - ANTALYA'DA KUNDUZ SÜPER DOLUNAYI
- 22:43 - EĞİRDİR'DE BAHÇELERDE OBRUK, EVLERDE ÇATLAKLAR OLUŞTU
- 20:33 - POLONYALI GAZETECİ ANTALYA’DA MÜSLÜMAN OLDU
- 20:23 - ANTALYA’DA SEBZE VE MEYVE DEPOSUNDA YANGIN
- 18:18 - ADANA’DA TEKSTİL ATÖLYESİNDE YANGIN
- 17:38 - EROL BULUT: "ARMAYA İHANET EDENİN YERİ YOKTUR"
- 17:15 - EROL BULUT BASIN MENSUPLARIYLA BULUŞTU
- 17:13 - DEFNE’DE TRAFİK KAZASI: 2 YARALI
- 17:13 - KÖPEĞİ SİLAHLA VURAN EMEKLİ POLİS İÇİN 4 YILA KADAR HAPİS TALEBİ
PROF DR SAMİ SELÇUK / KONUK YAZAR


SON ÇAĞRI:YANLIŞ "DURUŞMA" DAN DOĞRU "TARTIŞMA" YA DÖNELİM
Sayın Türk hukukçuları, bilim sizlerden sadece şunu istemektedir: Bilimin ışığında tartışma (duruşma) yapın. Karar verirken de asla gözden ırak tutmayın: Adalet, yasaların gönyesidir; ölçütüdür. Hukuk ile adalet arasında kapatılamaz bir uzaklık olduğu zaman, o hukuka hiç kimse katlanamaz
1967 yılından bu yana her on yılda bir 10 Temmuz tarihinde kutlanan “Dünya Hukuk Günü”nde değilse bile hukuk yılında yazılan yedi yazımın en kısa olanın sonuncusunda çağrım, şudur efendiler: “En hakikî mürşit” bilimin ışığında kesinlikle yanlış “duruşma”dan doğru “tartışma”ya bir an önce dönmeliyiz.
“Bilimin ışığında” dedim.
Sayın yargıçlar, sayın savcılar, sayın avukatlar, Sayın Türk hukukçuları, tam bu noktada sizlere “en hakikî mürşit” olan bilimle ilgili yaşanmış tarihsel ve çok düşündürücü bir olayı anımsatmak ve bilime dönmenizi bir kez daha salık vermek istiyorum.
Bilindiği üzere, hukuk, özetle insana özgü davranışları, insanlar arası ilişkileri düzenler. Bunları yasalar başta olmak üzere kurallara bağlar.
Bu düzenleme ve kurallar ise, insanın insan olarak doğarken sahip olduğu, çoğu kez eksik de olsa anayasalarda sadece dökümü yapılan haklara ve özgürlüklere asla aykırı olamaz.
Çoğu insanın daha doğarken sahip olduğu bu hak ve özgürlükler, elbette uygarlıkla birlikte zamanla değişir, gelişir.
Anayasalarla asla sınırlı değildir. Olamaz da.
Ayrıca unutulmamalıdır ki, her hak ve özgürlük, her insana kullanacağı bir güç, erk, yani iktidar tanır ve bunları sağlama alır. Dolayısıyla hukuk, rastgele bir kurallar yığını değil; kendi içinde tutarlı bir düzen, bir “hukuksal gövde”dir (corpus juris). Bu gövdeyi MÖ Platon, tanrısal ve adil olanın yansıması diye tanımlamış; insan iktidarını tutkuyla açıklayan Aristoteles ise, hukuku akıl ile özdeşleştirmiş, “hukuka uyma ruhu” ve bilinci üzerinde durmuş, bunların en küçük ihlalde bile çökeceğini ve devleti yıkacağını belirtmiştir.
Elbette yerindedir bu doğrudur, bu tanı. Çünkü tarihin tanıklığıyla doğrulanmaktadır.
Zira her şeyden önce bilinçli olarak hukuk biliminden sapan biri, aynı zamanda toplumsal yaşamı örseleyen yetersiz bir canlıdır da.
Bu sapmaya başkaldırmayan insan ise, hukuk öznesi olamayacağını sergileyerek bunu açıkça ortaya koymuş bir zavallıdır.
Burada bir ayraç açarak bilimin önemini vurgulamak isterim.
Bilindiği üzere insanlık, kimya alanında “bilimsel çalışmalarıyla Fransa’ya şeref” katan kimya biliminin kurucusu günahsız Avukat Antoine Laurent de Lavoisier’nin (1743-1794) giyotinde son soluğunu verirken bile, canını değil, bilimi düşünerek laboratuvar arkadaşı dönemin ünlü matematikçisi Joseph Louis Lagrange’a (1736-1813) söylediği şu sözleri asla unutmamıştır: “Dikkat et! Başım kesildikten hemen sonra eğer gülümsersem, bunun anlamı önemlidir ve insan beyninin bir süre daha yaşadığının kanıtıdır.”
Görülüyor ki, Lavoisier, ölürken bile “Artık, bunan böyle her şey boş. Bana ne” dememiştir. En doğru yol gösterici olan bilim yolunda kendisini bile bir deney aracı kılarak, insanlığın yararı için son bir denemesinin daha kayıtlara geçirilmesini istemiştir.
Gerçekten de Lavoisier, giyotinin bıçağıyla kafası kesildiği anda iki kez gözlerini kırpmış, ünlü bilgin, son soluğunu verirken bile bilime hizmetini esirgememiştir.
Türk yargıçları, savcıları, avukatları, kısaca bütün Türk hukukçuları da, kim neler saçmalarsa saçmalasın, ya hukukun, bilimin dediğinden yana olacaklar ya da Lavoisier’yi kurtarmak isteyenlere kendisinin de kafası giyotinde kesilen bilgisiz, bilinçsiz genç yargıç Jean Baptiste Coffinhal’in (1762-1794) utançlar tarihine geçen bağışlanamaz ve kınanası nitelikteki şu sözlerini asla unutmayarak yineleyip duracaklardır: “‘Cumhuriyet’in bilginlere ve kimyacılara gereksinmesi yoktur! Adaletin yürüyüşü ertelenemez.”
Ancak inanıyorum ki, geleceğin hukukçuları da, elbette tıpkı Lavoisier’nin yukarıdaki sözlerine yaraşır biçimde düşünecek, Yargıç Coffinhal’in yüzleri kızartan sözlerini ise, hukuk ve adalet tarihine bir utanç belgesi olarak görecekler; hukuk uygulamamızda adaleti ve hukuku yozlaştırıp saptıran “Bilim başka, uygulama başka” yaklaşımını artık kesinlikle bir yana bırakacaklardır,
Tam bu noktada yeri gelmişken ilginç bir rastlantıyı da ayraç içinde yansıtmakta yarar vardır: Antoine Lavoisier’nin annesinin sık sık görmeye gittiği İstanbul doğumlu, romantizmin babalarından Fransız Ozan André Marie de Chénier (1762-1794) de, Maximilien Robespierre’in onayıyla aynı giyotinde can vermiştir
Evet. Yineleme pahasına unutulmamasını dilemek gerekir ki, Türk yargıçları, savcıları, avukatları, kısaca hukukçuları, ya Lavoisier gibi hukukun, bilimin dediğinden yana olacaklar ya da yargıç Jean Baptiste Coffinhal’in utanç ve bilinçsizlikler tarihine geçen yukarıdaki bağışlanamaz ve kınanası nitelikteki sözlerine göre davranacaklardır.
Çünkü hukuk uygulamasında üçüncü bir seçenek yoktur, efendiler!
Evet, Sayın Türk hukukçuları, adalet bütünüyle sizlere emanet edilmiştir.
Hukuk biliminin öğrencisi olan sizlere elbette bu ülkenin gereksinmesi var.
Tek danışacağınız merci ise hiç kuşkusuz “en hakiki mürşit” olan bilimdir, hukuk bilimidir.
Asla çoğu çarpık, yozlaşmış uygulamalar değil.
İşte bu bilimin dediklerine göre, tek oturumlu tartışmalara (duruşma) göre kararlar vermelisiniz.
Türk insanının sizlerden tek beklentisi budur.
Buna asla gözlerinizi, kulaklarınızı kapatamazsınız. Çünkü hukuk bilimi böyle söylüyor.
Zira sizler, Sayın Türk hukukçuları, hukuk biliminin ne dışındasınız ne de üstünde.
Sadece ve sadece hukukun, bilimin içindesiniz.
O kadar.
Yalnızca Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Rusya vb. Avrupa ülkeleri değil, bizler gibi, bu ülkelerin hukukunu uygulayan Angola, Benin, Botsvana, Burkina Faso, Burundi, Cezayir, Cibuti, Çad, Ekvator Ginesi, Eritre, Etiyopya, Fas, Fildişi Sahili, Gabon, Gambia, Gana, Gine Bissau, Gine, Güney Afrika, Güney Sudan, Kamerun, Kenya, Komorlar Birliği, Kongo Cumhuriyeti, Kongo Demokratik Cumhuriyeti vb. ülkeler, duruşma, daha doğrusu tartışma aşamasını nasıl yapıyorlarsa, lütfen sizler de öyle duruşmalar yaparak kararlar verin.
Karar verirken şunları da asla gözden ırak tutmayın: Adalet, yasaların gönyesidir; ölçütüdür. Hukuk ile adalet arasında kapatılamaz bir uzaklık olduğu zaman, o hukuka hiç kimse katlanamaz.
Derrida’nın dediği gibi, karar anı, evet karar anı, kendi tekilliği içinde özünde çaresiz bir çılgınlıktır. Bu yüzden insanın alınyazısını belirleyen bu çılgınlık; asla biçimsel ve mekanik olmamalıdır.
Hiç kuşkusuz yargılama hukukunu uygulayan üçüncü kişi, yargılama erki içinde yer alan yansız bir yargıçtır. Ona yansız olduğu, kendi düşüncelerini, inançlarını, Cemil Meriç’in anlatımıyla “algılamamıza giydirilen deli gömlekleri” olan ideolojileri ayraç içine alıp bir bakıma üçüncü kişi olabildiği için güvenilmektedir.
Yine asla unutulmamalıdır ki, Rawls’un belirttiği üzere, “bilgisizlik duvağı” (cehalet perdesi, veil of ignorance, voile d’ignorance, velo di ignoranza), yasa yapıcı, yönetici ya da yargıç gibi karar vericilerin kendi çıkarlarına göre karar vermemeleri için aranan ve vazgeçilemeyen bir koşuldur.
Bu perde ise toplum içinde başlıca üç alanda ayrıcalıkları gizlemektedir: Azınlık, çoğunluk, ırkçılık; varsıl ve yoksul; Müslüman ve Hristiyan, Sünni ve Alevi, Katolik ve Protestan gibi anlayışlarda. (Türkbağ, Ahmet Ulvi, Kanıtlanamayanı Kanıtlamak: Ronald Dworkin’in Hukuk Kuramı, İstanbul, 2012, s. 36).
Kısaca Sayın Türk hukukçuları, bilim sizlerden sadece şunu istemektedir: Bilimin ışığında tartışma (duruşma) yapın; tek oturumda tarafların ve ilgililerin tartıştımalarını gözeterek, bu tartışmanın ışığında tartışma aşamasını gereksiz oturumlarla sulandırmadan karar verin.
Başarı dileklerimle.
SON ÇAĞRI:YANLIŞ "DURUŞMA" DAN DOĞRU "TARTIŞMA" YA DÖNELİMPROF DR SAMİ SELÇUK
EŞİ İLE ALDATAN KİŞİYE KARŞI TAZMİNAT HAKKIAV İBRAHİM GÜLLÜ
BENCE HAİNİ ANTALYASPOR'DA ARAMAYIN!..VEDAT GÜRHAN
ASGARİ ÜCRET GERÇEĞİ: 2026'YA NE KADAR DAYANABİLİRİZ?SÜLEYMAN EKİN
ONLAR KAZANIRKEN…HASAN YAKUP CANGÜVEN
AMİGOLUK YAPMAZSAN DÜŞMANSIN!ALİ İHSAN DİLMEN
CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK RESİM SANATINURİ SEZEN
KADİM ÇAĞLARDAN BUGÜNE TÜRK ORDUSUMUHARREM YELLİCE
HANGİ TÜR KÖYLÜLÜK?TARIK ÇELENK
TEYELLİ CÜMLELERGAZANFER ERYÜKSEL
DERS OLUR MU ACABA?ERDOĞAN KAHYA
YAŞAYAN DESTANCILARIMIZDAN AHMET TURAN KULHALİL ERDEM
SİYASET GÖLGESİNDE BİR MARKANIN YALNIZLIĞIDİLEK DEMİRKAN
HEPİMİZ CUMHURİYETİZPROF DR RAMAZAN DEMİR
ALTINA NE OLACAK?PROF DR MUSTAFA YILDIRAN
ANTALYASPOR KİMİN YARATICILIĞI ???TURGAY ALP
MEDRESELER İSLAMİYETİN YAYILMASI İÇİN Mİ KURULDIU?ALİ YILDIZ
TARLAYA KOŞAN BALIKŞENER METE
VERGİ KANUNLARINDA YİNE YENİDEN DEĞİŞİKLİKLER KAPIDARAZİYE GÖK AKTAŞ
SANATTAN KAZANDIKLARINI SANATEVİNE YATIRDIKAHRAMAN KÖKTÜRK
DEVLET ADAMI VE TÜRKÇE ÜZERİNEBEKİR DİREKCİ
ASLINDA HERKES AYNI PARTİDE!EŞREF URAL
ANTALYA'YI NE YAPMALI?CEM ARÜV
BİR FUARIN NABZI, BİR ŞEHRİN TADIGÜRSEL KAYA
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim













