- IMKB
% - Altın
4352.924
%0.00 - Dolar
40.5254
%0.00 - Euro
47.6148
%0.00
- GÜNCEL
- SPOR
- SAĞLIK
- POLİTİKA
- EKONOMİ
- YAZARLAR
- EĞİTİM
- KÜLTÜR SANAT
- DÜNYA
- GENEL
- YEREL
- ASAYİŞ
- ÇEVRE
- BİLİM VE TEKNOLOJİ
- 21:49 - Güvenlik kamerası görüntüleri ortaya çıktı
- 21:20 - Beyaz kumları ve mavi sularıyla Salda Lake Triatlon nefes kesti
- 20:50 - Kargo bölümüne verdiği evcil hayvanlarını teslim alınca çılgına döndü
- 19:28 - Seyir halindeyken alev alan otomobil kullanılamaz hale geldi
- 18:16 - Antalya'da 2 orman yangını sürüyor; 2'si kontrol altında
- 18:02 - Sıcak hava tarımsal üretimi olumsuz etkiliyor
- 17:49 - Son 95 yılın temmuz ayı sıcaklık rekoru kırıldı.
- 15:18 - Emniyetten farkındalık etkinliği
- 15:03 - Yarım Milyondan Fazla Kişi Hepatit C Taşıdığını Bilmiyor
- 13:59 - BİNLERCE YILLIK ÇİN VE ANADOLU KÜLTÜRÜ KAPADOKYA’DA BULUŞUYOR
- 13:39 - Sağlık turizminde 2025 hedefi; 12 milyar dolar
- 12:06 - Manavgat Gündoğdu’da Turizm Sezonunda Her Gün Elektrik Kesintisi
- 10:12 - Bu zararı kim karşılayacak?
- 22:40 - Kumluca'da 2025 Genel Tarım Sayımı başladı
- 22:33 - Kanserle savaşını kazandı, trafikte hayatını kaybetti
Muharrem Yellice





SCHOPENHAUR’UN FELSEFESİ
1788-1860 yılları arasında yaşadı. İdea felsefesini ustası Sokrat gibi 72 yaşında felsefî kuramıyla anlamaya çalıştığı dünyasından bilinmeze karıştı. Hizmetçisi kahvaltısını yaptırıp dışarı çıkmıştı. Eve geldiği zaman Filozofu koltuğunda gülümser buldu. Kötümser filozof gülümseyerek Hiç’lik dediği zaman ve uzamda kaypolmuştu. Büyük filozoflar genelde iyimserdir. Schopenhauer, Kötümserliği ve hiçliği felsefesine nerdeyse özne yaptı. Romantik dönemin karamsarıdır. Hristiyanlığı sevmez. Hindistan ve Saka Şaman’ı Budha düşüncelerini felsefesinin temeline oturtur. Hint mistik metinleri olan Upanişadları, Budizm ve Vetanta metinlerini okumuştur. Upanişadlardaki, Atman ile Brahman Birliği Evrensel irade düşüncesinin temelini teşkil eder. Budizm’deki Acı, arzu, kurtuluş, benliğin yokluğu, onun etik görüşlerinin temelini oluşturur. Hint bilgeleriyle içten bir yakınlığı olduğunu söylemiştir. Arzu devam ettikçe yaşam döngüsünün sürdüğü algısı, Reenkarnasyon ve Samsara döngüsünün izlerini taşır. Bireysel iradenin evrensel iradenin güdümünde olduğunu söyler. Hint Vedanda inancı bireysel benliği kabul etmez. Varlığı ve kişiliği illüzyon olarak görür. Schopenhauer felsefesinin de nihai sonucu Hiçlik’tir. İnsanı dünyaya ya fırlatılmış bir nesne olarak görür. Yeter neden ilkesi ile açıkladığı varlığı dört temel yapıya oturttur. Oluş, varoluş, biliş ve eylem.
İnsan varlığının içinde acı vardır diyerek özne ve nesne karşıtlığı içinde varoluşu izah eder. Bu karşıtlık zaten Türk, İran ve Hint mitlerinin temel algısıdır. Schopenhauer felsefesinden etkilen Nietzsche, O, iradeyi buldu ama hastalık gibi gördü. Ben iradeyi gücün kaynağı yaptım der. Ve acıyı dönüştürmenin mümkün olduğunu söyler. Nietzsche acıya teslim olmanın insan yaşamına uymadığını varsaydı. Schopenhauer, en iyi yaşamın arzulardan vazgeçmekle mümkün olduğunu söyledi. Ama kendisi öyle Hint fakirleri gibi yaşamadı. Aristokrat yaşadı. Berlin’in, en lüks lokantalarında yemek yedi. Kaniş adlı köpeğiyle sokaklarda dikkat çekti. Yaratan Tanrı’ya inanmaz. Tanrı yoktur. Yaratıcı kötülük üretir: Evrensel irade vardır. O’da İstenç’tir. İrade duyumsudur ve devamlı insanı acıya iter. İnsan kör bir iradenin sonucudur. Bilinç sonradan kazanılır. Varlığın özü, kör ve gayesiz istençtir. İnsan kendi anlamını kendisi kazanır. Gibi düşünceleri vardır. Materyalist değildir. Marks’ı eleştirir.
İradeye vurgu yaptı. İrade kişinin metafizik temelidir. Fakat etik olarak kötüdür düşüncesindeydi. Felsefenin temelini Upanişadlar’a, Eflatun’a bağlar. Bende Hindistan kitabını yazarken aynı kanaate vardım[1]. Kant’ı sever Kendinde Şey kuramını tenkit eder. Kant, gerçekliği tam bilemeyiz. Görünen şeyleri ( fenomenleri) görürüz.. Gerçeklik kendinde şeydir. Ve ulaşılmazdır. Özne, dış dünyayı zihinsel kategoriler aracıyla şekillendirir. Bilgi , özne ve nesnenin etkileşimiyle olur. Schopenhauer felsefesi de idealist Kantçı felsefedir. Felsefesi şu yönden Kant’ı aşıyor. Onun felsefesi irade temelli metafizik oluşturan özgün bir sistemdir. Özne nesne ilişkisi felsefesinin temel örgüsüdür. Bu örgüyü, Hem bilgi hem de varlık kuramı düzeyinde irdeler. Schopenhauer’e göre Kant’ta bilinmez olan Kendinde şey irade olarak kavranabilir ve bilinebilir. O’na göre, dünya irade ve tasarımdır. Yani dünya bilinçte görünüş halinde olan şeydir. Böyle bakınca, özne bilginin zorunlu şartıdır. Tüm dünyanın Kant gibi özne nesne ikiliğinin içinde oluştuğuğunu varsayar. Dünya, kör, amaçsız, sürekli isteyen acı veren metafizik bir güçtür. Özne kendi bedeninde iradeyi doğrudan deneyimleyerek kendinde şey’e ulaşabilir. Burada özne çiftleşir. Bilen özne ,temsili var olan dünya. Ve irade öznesi, kendi varlığındaki yani bedenindeki güç. Özne gözlemleyen bilinçtir. İradeyi özünde taşır. Nesneler, öznede temsil olarak vardırlar. Onların ardındaki gerçeklik iradedir.
Schopenhauer ,Kant idealizmini çıkış noktası yapar, fakat Kantçı kalmaz. Kant’ı yüceltir. Kendinde şey’i, Fichte ve Hegel, bir tarafa atıp bilgiyi metafik olarak temel yaptılar. Schopenhauer kendinde şey’i korudu. Ve onu irade ile özdeştirdi. Algıya, benim vücudum olarak görünen şeyin benim iradem olduğunu savundu. Felsefesi Kant uyarlamasıdır. 1818 yılında yayımlanan İrade Tasarım olarak dünyayı kendisin yazmadığını kutsal ruhun yazdırdığını söyleyecek kadar ileri gitti.[2] Mevlana’da böyle zırvalamıştı. Kant felsefesini nüanslarla devam ettiren Fichte, Schilling ve hele Hegel’i hiç sevmez. Üçünü de mantıksal ego şişirmesiyle suçlar felsefeyi kilise ve iktidarın hoşnutluğuna adayarak geçim vesilesi yapmakla suçlar. Hegel ve Fichte, Schilling maaşlı profösordür. Meşhur şalr Schiller saray danışmanı, Goethe başdanışman, Herder Kardinaller danışmanıdır[3]. Kendisini felsefe için yaşayan işsiz bir dünya filozofuydu. Onları, kendilerini Tanrı yerine koyan benlik fantezileri olarak görür. Hegel’e çok öfkelidir. Kaba , şarlatan kilise ve devlet filozofu olarak onu küçümser. Hegel’i zamanın budalası olarak görür.[4] Mutlak kavramcılığını akıl zorbalığı olarak görür. Hegel , tarihsel gelişimi ;mutlak düşüncenin kendi kendini gerçekleştirmesidir der. İdeal bir diyalektik kurar. Tez- antitez ve sentez. Bilinç ve düşünceyi, maddenin değil varlığın ürettiğini söyler
SCHOPENHAUR ve MARX
Marx ve Engels, Hegel’in diyalektiğini alır. Bu diyalektiği ters çevirerek madde merkezli yeniden kurar. Onlara göre artık diyalektik, düşüncenin değil maddenin yasasıdır. Bu ikilinin yaptığı şey, Hegel’in idealist diyalektiğini alıp materyalizm denilen ideolojik yapının içine konumlandırmalarıdır. Marks Hegel’in diyalektiği baş aşağı duruyordu, onu ayakları üzerine kaldırdım demiştir. Bu bakışa göre, varlık ve bilginin kaynağı maddedir. Egeli Demokritos’tan beri bu gelenek düşünce tarihinde vardır. Marks’ın doktora tezi de, Demokritoscu ve Epikürcü Doğa Felsefesi arasındaki Farklardı[5].. Madde kendi başına cansız bir nesne değildir. Madde tarihsel süreçte bilinç ve toplumsal yapı üretir. Yani madde, tarihi yapan öznedir. Sınıflar, üretim gücü, emek gücü vb. Marks ve Demokritos çizgisinde süregelen düşünce serüveninden bakıldığında klasik bir materyalist değil, tarihsel ve diyalektik materyalisttir.
Materyalistler ve felsefe tarihçileri ne der bilemem ama, ben Marx’ı Kant geleneğini ters yüz eden materyalist ideacı olarak değerlendiririm. Çünkü Marks, maddenin hareketini, anlam, tarih ve bilinç üreten bir gelişim olarak görüyor . Klasik materyalizmde madde durağandır. Diyalektik materyalizmde madde tarihseldir ve döşüm üretir. Yaratıcı güç gibir. O düşünen şeydir. Kant’ın kendinde şey’i. Schopenhauer’nin her şeye hakim iradi güç istenci gibi. Klasik algıda maddede bilinç sonradan edinilen bir olgu iken , Marks’ta Maddeyle beraber bilincin evrimi olgunlaşır. Marks’ta insan öznesi düşünen birey değildir. Tarih yapan üretici güç öznedir. İnsan denilen varlık, toplumsal ilişkilerin taşıyıcısıdır. Madde temeldir ve düşünce üretir. Bilgi toplumsal pratikle oluşur. Tarih sınıf çatışmalarıyla süregelen zamanın devamıdır. İnsan maddileşmiş toplumsallaşmış emek öznesi haline gelmiştir. İşçi kendi emek gücünü satarak kendi varlığını maddileştiren kişidir. Özne tarihsel akılın gücü değil, maddi tarihsel gelişimin bir figürüdür. Kişi kendi özgür iradesiyle var değildir. Marksist anlayış, İdeolojik aygıtların içinden dünyaya bakar. Özne, görünen bir fail değil, maddi yapının üretim aygıtıdır. Din, hukuk, okul, aile maddi ideolojik düzenin yapına göre şekillenmelidir. Burada birey yoktur. Kapitalizmde ise İnsan tüketicisi öznedir. Marksist hedeflere baktığımız zaman, Diyalektik materyalizm, felsefe olarak düşünülmüş, ideolojik yapıda bütünleşmiş Materyalist, ütopik ideacı ikili yönü ifade eden bir görünüm ifade etmektedir. Marks yapıları dönüştürerek insanı özgürleştirmek ister. Nietzche yapıları yıkıp insanı aşmayı hedefler. Nietzche şöyle düşünür; insan ahlak ,toplum ve tanrı yoluyla kendi doğasına yabancılaşmıştır. Çözüm tanrıyı öldürerek üstün insanı yaratmaktır. Schopenhauer, Mark ve Nietzche tanrıya inanmazlar. Ama dünyaya bakışları farklıdır.
Schopenhauer felsefesinde ,Marksizmin dayanaklarıyla uyuşmazlık vardır. Dolaylı eleştirisi yıkıcıdır. Madde mi metafizik mi sorusunda ,uyuşmazlık hemen ortaya çıkar. Gerçekliğin temelinde Marks’ta ; madde ve üretim ilişkileri vardır. Dünya nesnel koşullarla belirlenir. varlık bilinci belirler, insan tarih yapan toplumsal bir varlıktır diye düşünür Marks. Schopenhauer’de ise; Gerçekliğin temeli istenç’tir. Belirsizlik, akıl dışılık ve var olma istenç’idir. Dünya bizim temsilimizdir. Duyulardan ve akıldan önce gelen istenç’in görünümüdür .İnsan, akıl dışı acı varlığıdır. Schopenhauer, Marks’ın, eylemci dönüştürücü insan varlığını tehlikeli yanılsama olarak gördü. Tarihi bir trajedi olarak tanımladı. Tarihi iyileşmeden tekrar eden bir tiksinti olarak yorumladı. Tarihi bilen insan iyimser olmaz dedi. Marks tarihin hareketini sınıf savaşları olarak gördü. Schopenhauer, Marks’ın felsefeyi özneyi unutarak sürdürdüğünü söyledi. İdealist diyalektik yerine materyalist diyalektiği koymasından dolayı Marx’ı mantığı terk etmekle suçladı[6].
Schopenhauer felsefenin siyasallaşmasına karşıydı. Devrimci yapılara karşıydı. Kendisini büyük filozof olarak görür dünyayı anlamaya çalışır, değiştirmeye çalışmazdı.
SCHOPENHAUR VE 1848 DEVRİMİ
1840 yılından itibaren coğrafyada oluşan Hegel’cilik ve sosyalizm akımlarını küçümser. Şöyle der, Sözde filozoflar, tarihin gidişatını değiştirmek gibi gülünç bir küstahlığa düştüler. Oysa felsefenin görevi insanın bu sefil trajedisinden nasıl kurtulabileceğini anlamaktır.
1848 yılında Marksist ideolojik felsefe toplumda taraftar buldu. Berlin, Viyana Frankfurt şehirleri sarsıldı. Viyana meydanında bu devrimin anıtını gördüm. Marks ve Engeles devrim çağrıları yaptı. Birçok entelektüel devrime katıldı. Schopenhauer, evine silahlı devlet güçlerini alarak topluluk üzerine ateş açtırdı. Günlüğüne şöyle yazdı. Bu akılsız yığınlar özgürlük arayışındayız diye çığırıyor. Oysa onların tek istedikleri yeni efendilerdir.[7] Dediği gibi yığınlar eski efendiden bıkıp yeni efendi ararlar. Genelde yeni efendiler eskiyi aratır. Mi Akif, Safahatında eşeklerin semerciye karşı isyanını anlatır. Her gün yüke sebep olan semercinin ölmesi için eşekler, eşek tanrısına dua ederler. Günü gelir semerci ölür. Makam boş kalmaz , çırak mı kalfamı birisi makama oturur. Yaptığı semer eşekleri kan revan içinde bırakır. Eşekler tövbe eder. Eski semercimiz usta değil devletmiş diye. Marksist ideolojinin devlete uygulanması Polit büro eşkıyalığı ve yolsuzluğunu ortaya koydu.
1848 ayaklanmasında Frankfurt’ta yaşıyordu. Schopenhauer Marks gibi düşünürleri ideoloji üreticisi sayar. Prof. Davit E. Cartwright’in hazırladığı kapsamlı Schopenhaur adlı filozofun hayatını anlattığı eserine Schopenhauer ’un Marks’ı okuduğuna dair bir bilgi yok. Marks’ta filozofu okumadı. Fakat Schopenhauer Marks’ın temsil ettiği devrimci materyalist tipini iyi tanıyor olmalı ki sağlam eleştiriler yapıyor. 1848 devriminin yenilgisi sonucunda ideolojik anlamda Marksist düşünce zayıfladı. Schopenhauer kentsoylu sınıfların ideolojik lideri oldu. Felsefesine kapitalizmi savunan ögeler kattı. Kapitalizmi dünyanın en iyisi olarak savundu. Kapitalist sömürüyü varoluşun nitelikleri olarak açıkladı.[8]
Çağımızda yaşadığımız entelektüel mutsuzluğu gibi bir mutsuz yapıda ömrünü tamamladı. Bunu şöyle açıklar. Bilgi artıkça karamsarlık ve mutsuzluk ıstırap başlar. En sonda ölüm galip gelir. Bunun bilinmesine rağmen tıpkı patlayacağını bile bile sabun köpüğünü olabildiğince uzun süre üfleyerek alabildiğine büyük yapmamız gibi. Boşuna amaçlarımızın peşinden gideriz. Mutluluk diye bir şey yoktur. Yerine getirilmemiş bir istek ve arzu acıya sebep olur.[9]
Schopenhauer göre hayat boşunadır hiçtir. O’nun felsefesi tüm toplumsal yükümlülüklerden kaçınmadır. O zaman insanoğlu nasıl ileriye doğru gelişim gösterecek? Schopenhauer toplumsal sorumluluk üstlenmez. Fransız ihtilalinin fikir yapısını oluşturan düşünürler toplumcudur. Schopenhauer’daki iyi olumsuz iyidir. Yokluk, karanlık hiç’lik. Schopenhauer’da bilgi yerine geçen şey maya ve Budha, Hint dünyasına aittir. Orada da samsaradan kurtulup nirvanaya ulaşan ruh, iyilik unsuru tanrıyı görmez. Yaratıklarına ıstırap ağaları örmekte olmakla meşgul bir kadir-i mutlak kötü irade şeytanı görür. Bu korkunç manzarayı gören bilge ileri diye haykırıp yokluğa sığınmaya çalışır. İbrani dinlerden sığınıp ulaştığı nirvana aleminde de durum aynıdır. Karamsar olmasında ne yapsın garip! Her şeye hakim kadir-i mutlak irade kötüdür.
Schopenhauer’a göre; kötümserlik canımızı sıkmak için vardır. Ve hakim şeydir. İyimserlik evrenin bizi memnun etmek için, kötümserlik canımızı sıkmak için var olduğunu varsayar bunlar bu şekilde kanıtlamaya çalışır. Bilimsel olarak şu veya bu şekilde evrenin bizimle ilgilendiğini gösteren bir kanıt yoktur. İyimserlik ve kötümserliğe inanç ve akıl meselemsi değil, mizaç meselesidir. İyimser inanç batılı felsefeciler arasında daha yaygın olsada[10], Schopenhauer’un bu kötümser felsefesi düşünce tarihinde iz bırakmıştır.
Schopenhauer’un kültür karamsarlığı Avrupa ruh iklimi ve edebiyatını derinden sarsan zihinsel dalgalar meydana getirmiştir. Kültür karamsarlığını modernliğin ilerleyişine karşı bir tepki olarak algılayabiliriz. Bu görüşe göre, insan ilerlemez, sadece daha karmaşık daha mutsuz hale gelir. İnsanın acı çekmek için var olduğuna inanan bu felsefe, gerçek kurtuluşu arzudan vazgeçmede ve dünyadan vazgeçmede bulur. Eflatunla başlayan Yahudi filozoflar Philon ve Plotonis’le devam eden İbrani dinleri besleyen bir düşünce akımı olarak devam etti[11].
Schopenhauer’a musallat olan bu karamsar düşüncelerin kaynağı genç yaşında klasik Hint Metinlerini okumasıdır. Drestende yaşarken 1813’te Dresten’in zengin kütüphanesinden Friedrich Majer’in yönlendirmesiyle alıp okuduğu Hint Antik Çağı eseri onu çok etkilemişti[12].
KARAMSARLIĞIN TOPLUMA YANSIMASI
Bu karamsar felsefî düşünce topluma sessiz bir salgın olarak bulaştı. Doğrudan politik bir eyleme dönüşmedi. Filozofun böyle bir derdi de yok. Ancak insanlarda, Melankoli, izalasyon, irade körlüğü, insan sevgisinin kaybı, içe kapanma, ve toplumsal olaylara seyirci kalma kültürü doğurdu. Bu felsefi düşüncenin etkisiyle 19. Asırda sınıflar arası edebî depresyon yaygınlaştı. Alman romantizminde karamsarlığı işleyen, Höldern, Novalis, Heine gibi edebî simalar ortaya çıktı. Rus edebiyatında, Turgenev, Çehov, Dostoyevski gibi kişiler karamsar karakterler yarattılar. Fransız şiirine, Rimbaud, Malleme, Baudelaire gibi şairler karamsar duygu ürettiler. Baudelaire, yazdığı şiir kitabına Elem Çiçekleri adını verdi. Sanatçı ve yazarlar değiştiremeyeceğini düşündüğü dünyaya ya karşı içsel kaçışlar aradılar.
Yetişen bu tip karamsar karakterler, okumuş duygu ve bilince duyarlılığı olan gençler arasında yaygınlaştı. Karamsar birey tipi ortaya çıktı. Birey topluma yabancılaştı. Yaşamın hedeflerine cesaretle atılan bireyler değil korkak ürkek , boş vermiş bireyler yetişti. Orhan Veli’yi bile etkilemiştir bu boş vermişlik ve hiçlik duygusu.
Eskiler alıyorum,
Alıp yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Birde rakı şişesinde balık olsam.
[1] Muharrem yellice. Hindistan. Platanus yayını. Ankara.2021
[2]Batı Felsefesi Tarihi. Bernand Russel. Alfa Yayınları. Cilt 3.3.basım.sf.458. İstanbul.2017.
[3] Stefan Zweig. çeviri. Gürsel Aytaç. Dünya Fikir Mimarları.3.baskı.İşbankası kültür yayınları.sf.199.Ankara.191.
[4] David.E.Cartwright. çeviri. Sibel Erduman. Schopenhauer. İş Bankası kültür yayını.sf.469.İstanbul
[5] Muharrem Yellice. Mitolojiden Felsefeye. Kaynak yayınları.sf.504. İstanbul.2024.
[6] David.E.Cartwright. çeviri. Sibel Erduman. Schopenhauer. İş Bankası kültür yayını.sf.335.İstanbul
[7] David.E.Cartwright. çeviri. Sibel Erduman. Schopenhauer. İş Bankası kültür yayını.sf.336.İstanbul
[8] Georg Lukacs.Aklın Yıkımı. Bilim Ütopya.sayı.200. şubat 2011.sf.29.
[9] [9]Batı Felsefesi Tarihi. Bernand Russel. Alfa Yayınları. Cilt 3.3.basım.sf.480. İstanbul.2017.
[10] Aynı eser.465.
T CETVELLE ÇİZİLEN EĞRİGazanfer ERYÜKSEL
SCHOPENHAUR’UN FELSEFESİMuharrem Yellice
78 KUŞAĞI BİR ROBİN HOOD KUŞAĞI MIYDI?YALÇIN DUMAN
ANTALYASPOR İLK 10'DA OLABİLİRKahraman Köktürk
BİR ÖMÜR, BİR KARDEŞ, BİR KİTAPEşref Ural
TERÖR BİTER Mİ?Gürsel Kaya
VERGİ ÖDEMEDEN EV ALMAKRaziye Gök Aktaş
Bitmeyen sorun…Ömer Yetgin
Güvensizlik Çağında EkonomiMustafa Yıldıran
Kaldırım işgalleri meselesiMustafa Yetgin
Bayram tatilleri; kamu ve özel sektör çalışanı arasındaki derin farklarİSA KAVLAK
CUMHURİYET NEDEN İSTENMEZNuri Sezen
MUHASEBECİLERİN HAKLI İSYANIKamil Başkonak
CUMHURHİYET’İMİZİN 100 YILINI KUTLARKEN…Binali Efe
Kemer ve temizlik çalışmalarıAdem Vural
SEÇİMEyüp Koçak
Kesik Minare meselesi…Yusuf Katrağ
Eşini kasten öldürme suçundan tutuklandı
Üreticiler bahçe sulaması yapmalı
Karaciğeri Sessizce Yok Ediyor
‘Türkiye Kültür Yolu’nun Nevşehir ayağı 2 Ağustos’ta başlıyor!
Alevler bir anda evinin yanına geldi
Dikkat! Bulaşma riski günlerce sürüyor!
Dayanışma Platformu'ndan Böcek'e Destek
“Uyuşturucu ile Mücadelede Hep Birlikteyiz” Temalı Sergi Yoğun İlgi Gördü
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim