İstanbul’un en büyük kâbusu önceki günlerde yüzünü gösterdi. İstanbul’da meydana gelen 5,8 şiddetindeki deprem, tüm konsantrasyonu yeniden bu konuya, yani depreme yöneltti. 1999 yılında meydana gelen depremde İstanbul’daydım. O depremin acı ve korkunç yüzünü o günlerde canlı canlı yaşadım. Yıkılan evleri, yıkılan evlerin altından çıkarılan onlarca canı ne yazık ki gördüm. O günden bugüne zannediyorum İstanbul’da değişen bir şey olmadı. Bugün olduğu gibi o gün de, deprem olduğunda insanlar dışarıda sabahladı, aylarca televizyon kanallarında Jeofizik mühendisleri, “şurası tehlikeli, bu fay hattı kırıldı kırılacak” deyip durdu.
Büyük Marmara Depremi’nden bu yana bildiğimiz bir şey var; Kuzey Anadolu Fay Hattı’nda biriken enerji, günün birinde mutlaka kırılacak. Bu kırılmanın, İstanbul’da en az 7 şiddetinde bir depremi tetikleyeceği söyleniyor. 1999’dan 2019’a mahalli idareler, bu konuda net ve belirgin işler çıkarmak yerine, konuya tamamen kaderci bir anlayışla yaklaştı. Kentsel Dönüşümün içi boşaltıldı. Dönüşümden kastedilenin kent olmadığı, rant olduğu açık beyan bugün ortada!
İstanbul’da çocukluğum geçti. Hemen hemen her semtini bilirim. Bazı semtlerine ayak basmasam da, gazeteciliğe başladığım ilk günlerde bazı semtleri dolaşa dolaşa öğrendim. Şimdi ne zaman İstanbul’a gitsem içime büyük bir burukluk ve hüzün çöküyor.
Büyük büyük kaba kaba binalar, bir türlü bitmek bilmeyen yollar, trafik, keşmekeşlik hala aynı. Hatta bazı yerlerde bu durum geçmişi bile aratır olmuş. İnsanlar İstanbul’da adeta yaşam alanlarını kaybetmişler.
Allah İstanbul’a yardım etsin.
Gerçekten çok zor bir durum!
Ha unutmadan şu ayrıntı da gözümden kaçmıyor. 5.8 şiddetindeki depremden sonra devlet yetkililerinin büyük bir çoğunluğu, konuyu AFAD’dan takip ediyor. Devlet yetkilileri son durum gelişmelerini anlatırken tüm televizyon kanalları canlı yayında ama İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu açıklama yaparken tüm kanallar adeta kör ve sağır kesiliyor.
Bu gerçekten İstanbul’a İstanbul halkına yapılmış büyük bir saygısızlık. Böylesi insani ve gerekli bir konuda siyasi düşünmek, insanların bilgi edinme hakkını hiçe saymak kelimelerle izah edilemez. Bu haksızlık ve bu yanlışlığın görülmediği sanılıyorsa yanılıyorlar…
Neyse,
İstanbul’a geçmiş olsun.
Bu yazı toplam 988 defa okunmuştur.