Bugün 21 Kasım 2025 Cuma
  • Antalya7 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5566.72
    %0.26
  • Dolar
    42.4302
    %0.19
  • Euro
    48.944
    %0.15

ŞENER METE / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ŞENER METE / KONUK YAZAR

ANILARDAN BİR NAR GELİR BİZLERE:TEPEDEKİ MOR EV

21 Kasım 2025 Cuma 01:34

 Kapı çalındı, gidip açtım. Sinan gelmişti. “Bir maniniz yoksa annemlerle Manav teyzeler size gelecekler” dedi. Annem geldi, “buyursunlar” dedi. Sinan gittikten sonra, “bu kimin çocuğu, nerde oturuyorlar” diye sordu. Ben de kapıyı açıp Sinanların evini gösterdim, Sinan’dan bahsettim.  “Manav dediği kim” diye sordu, “bilmiyorum” diye cevap verdim. “Onlar geldikten sonra biraz dur, sonra ağabeyinin odasına gir dersine çalış” dedi. 
 Biraz sonra kapı çalındı, Sinan’ın annesi, ablası Selma, yaşlı bir kadın ile siyah saçlı esmer bir kadın geldi. Yanlarında Sinan da vardı. Annem, “buyurun, buyurun hoş geldiniz” diyerek misafirleri içeri aldı. Ellerinde beyaz kâğıda sarılmış bir şey vardı. Sinan ise “dışarı gel oynayalım” deyince arkama bile bakmadan ayakkabılarımı giyip çıktım. 
 Sinan’ın şişkin cebinde bir şeyler şıkırdıyordu. Pantolonuna elini soktu ve bir avuç renk renk bilyeler çıkardı. Sonra bunları iki avucunun arasına alıp şakırdattı ve “misketlerim çok güzel değil mi” diye sordu. Misket… Biz buna bilye derdik. Gerçi memleketimizde ‘bilya’ ve hatta ‘bille’ diyenler bile vardı ama misket denildiğini duymamıştım. Ş. Karaağaç’ta benim de iki tane bilyem vardı. Babam, araba parçalarının arasından çıkarmış, bana vermişti. Demirdendi ve biri iri diğeri daha ufak, ağır yuvarlaklar idi. O demir bilyelerden birini büktüğüm işaret parmağımla başparmağım arasına koyup diğerini yerde vururdum. Ama onları nereye koyduğumu hiç hatırlamıyorum. 
 Sinan, aşağıdan “Haaliim” diye bağırdı. Halim, pencereyi açıp bize baktı. Sinan önce misketlerini gösterdi, sonra eliyle ‘gel’ işareti yapınca o da avucuyla ‘tamam’ işareti yaptı, çok kısa süre sonra aşağıya indi. Halim; buğday tenli,  düz sarı saçlı, çakır gözlü bir çocuktu. 4. sınıfa gidiyormuş. Evleri burada değilmiş ama hafta sonları anneannesine yani Münevver Hanıma gelirlermiş. Biraz sonra elinde bir giysiyle Nazik geldi. “Halim, bunu giyecekmişsin” diyerek uzattı ve gitti. Bu, ince bir hırkaydı. Halim’in de cebi şişkindi, bilyeler yani misketler olduğu belliydi. 
 Sinan, “kuyu mu oynayalım, vurmaca mı” diye sorunca Halim, “geçen hafta sana verdiklerimi alacağım, hadi diz misketleri” dedi. Beşer tane misket çıkarıp yere yan yana dizdiler. “Haydi bakalım tumbaya” diye bağırdı Sinan. Tumba, bu oyunun adıymış. Önce Halim bilyeyi atacaktı. “Hangi baş” diye sordu, Sinan da “sağ baş” dedi. 10 bilyenin arasına misketini attı Halim. Misket hızlıca zıpladı ve sıradaki misketlerden birine değerek durdu. Sinan “falso” diye bağırdı. Halim “oğlum vurdu görmedin mi” diye itiraz etti. Sinan, “vurdu da çıktı mı” diye cevap verince Halim, “bu sayılmaz” dedi. Sinan ise “cıvıtma” diye karşı geldi. Anlaşamayınca bana sordular, “değdi ama iteklemedi” diye görüşümü belirttim. Halim cevap vermeyince, Sinan geçti bilyelerin karşısına. Eğildi, gerildi attı ve misket ortadan vurmak üzereyken Halim, “abandın” diye bağırdı. “Abanmak yok.” Gene bir tartışma çıktı, Sinan yeniden attı, soldan ikinciyi vurdu. İki misketi aldı ve bana 5 misket vererek “sen de gir oyuna” dedi.  Onlar birer misket koyup oyuna devam ettik. Oyun bende başladı, “sol baş” dedim, Halim attı, ortaladı ve 5 misket aldı. Sinan attı, üç misket aldı, kalan iki miskete ben attım ama vuramadım. Aramızda 8 misketi tamamladık, oyun tekrar başladı ve böylece sürüp gitti. Sonuçta elimde üç misket kalmıştı, onları Sinan’a verdim ve iki misket borçlandım. 
 Oyunun peşinden Sinan, çizgi oynayalım dedi. Halim evin önündeki betona önceden izi kalmış çizgilerin üzerinden tebeşirle geçerek büyük bir kare çizdi. Sonra bunu 9 kareye böldü. Yerden üçer tane küçük taş buldular ve karşılıklı birbirlerinin taşını farklı karelere yerleştirdiler. Ben ayakta seyrediyordum. Üç taşı yan yana getiren oyunu kazanıyordu. Anladığım kadarıyla bir sonraki hamleyi hesap ederek oynamak gerekiyordu. Oyunu Halim kazandı. Sinan bana, “anladın mı” diye sordu. “Evet anladım” deyince, “hadi ikiniz oynayın ben sana yardım edeyim” dedi. Halim ile karşılıklı oturduk, Sinan biraz ayakta biraz yakınımda oturarak oyunu izledi. Oyunu iyi bilen Halim idi ve kazandı. Sonraki oyunda Sinan ile oynadık ve hiç ummadığım bir anda üç taşı yan yana getirerek oyunu kazandım. O sırada eve gelen misafirler de çıkmaya başlamıştı. Selma bana “allahaısmarladık” dedi, peşinden de “hadi Sinan” diye ekledi. Halim, “evli evine, köylü köyüne, evi olmayan yılan deliğine” diye bağırdı ve gülerek kapıya doğru gidince bana da eve girmek düştü.
 Anneme, “anne tanıştınız mı” diye sordum. “Çok iyi insanlar” diye cevap verdi. Sinan’ın annesiyle gelenler Manav teyze ile kızıymış. Annem mutfaktan bana çay ile birlikte bir tabak getirdi. Açık kahverengi ve sarı renk karışımlı bir dilim yiyecekti bu. 
- Anne bu ne?
- Kek dediler adına. Mari Hanım yapmış, Manan Hanımın kızı.
- Ben manav teyze zannediyordum.
- Yok, Manan dediler. Rum mu Ermeni mi tam anlamadım ama iyi komşular. Oğlu varmış senle yaşıt.
- Evet, onu görmüştüm.
Hemen o kek denilen yiyeceği aldım. Bunun benzerini Gazino’daki pastanede görmüştüm. Çok yumuşaktı ve çok güzel bir tadı vardı.
-Anne sen de yap bundan.
- Öğrenem de yapen sonra sana. Hadi sen dersine çalış. Akşama az kaldı, daha kitabın yüzünü açmadın. 
Gittim masaya oturdum, ‘yarın hangi dersler vardı’ diye düşünmeye başladım.

 

 

 

Bu yazı toplam 113 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim