Bugün 20 Ekim 2025 Pazartesi
  • Antalya23 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5749.835
    %0.44
  • Dolar
    41.9534
    %-0.13
  • Euro
    48.9319
    %-0.28

ŞENER METE / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ŞENER METE / KONUK YAZAR

ANTALYA’NIN MOR ÜZÜMÜ

20 Ekim 2025 Pazartesi 12:10

Bir kış günü Akdeniz Seyahat’in gece 24.00 otobüsüyle, Bucak ilçesi’ni geçince, Çubukbeli’nin daracık virajlarından
iniyorduk. O nasıl bir virajlar silsilesiydi… Kıvrıla kıvrıla indiğimiz dağların altına yaklaştıkça, muavinden poşet isteyenlerin sayısı artıyordu. Gecenin alacakaranlığında, morlaşmış bulutların arasında, tepelerinin siluetleri görünen Torosların altındaydı Antalya. Yokuş aşağı inen yolun, bazılarını yukarıya çektiğini, yolun kıvrımlarının, hayatın virajlarından farksız olduğunu o yaşlarda anlamak hiç de mümkün değildi.

Sabah 7.30’da otobüsümüz, adının Şarampol olduğunu öğrendiğim caddedeki terminale girdiğinde, yumuşak ve limon kolonyası kokulu, naif bir havanın içinde valizimi alıp taksiye bindim. Taksi şoförü, “Antalya’da nereye gidersen git, taksi fiyatı 10 lira” deyince epeyce şaşırdım.

En yükseği 5-6 katlı binaların arasından geçip Güllük Caddesi’nden TRT caddesine girdiğimizde, sağda önünden kanal geçen 3 katlı binanın kapısı, yeni bir hayata, yeni dostluklara ve yeni bir kente açılıyordu. Karşıda 4 katlı binanın üst katındaki misafirhanede kalacak, giriş katta Ali Can ile tanışıp ilk maaşımı alacaktım. “Kadının yaşı, erkeğin maaşı sorulmaz” derler ama bunca yıl sonra, aldığım ilk maaşla Antalya’da ayda tam 500 kez taksiye binebileceğimi hatırlatmak, şaka gibi değil mi?

Antalya’nın yalnızca adını biliyordum, bir de haritadaki yerini… Ama Türkiye’de televizyon yayınının başladığı 31 Ocak 1968 akşamı, Amerika’dan gelen bir tanıdığımızın evinde, tamamı 1 saat 20 dakika süren yayın içindeki 12 dakikalık programı, siyah ve beyazdan başka renk olmamasına rağmen ilgiyle seyretmiştim. Adı, “Antalya Ormanları” idi.

Büyükçe siyah beyaz bir tablo da Radyo Müdürü’nün odasının girişinde asılıydı. Buranın, Yivli Minare ve Kaleiçi olduğunu birkaç gün içinde öğrenecektim. 31 Ocak 1968 akşamına emeği geçenlerden biriydi Radyo Müdürü Kenan Değer. Uzun boylu, sportmen yapılı, son derece nazik, size insan olduğunuzu hatırlatan, soyadıyla müsemma olarak kaşısındakine değer veren bir beyefendiydi. Ressamdı. Antalya’nın girişine yaptırtmak istediği bir rölyefi gösterdi. Kepez yokuşunun başına yakışacağını düşünüyordu. Üzerinde de Atatürk’ün şu sözü olacaktı: “Şüphesiz ki Antalya, dünyanın en güzel yeridir.

Antalya’yı arabasıyla ilk gezdiren, teknisyen arkadaşım Mustafa Göçer oldu. Bütün Antalya’yı dolaşmamız, yarım saati bile bulmamıştı 1977 yılında. Ben, bu Antalya’yı yürürdüm… Her gün yürüdüm de. Güllük’teki SSK Hastanesi’nden Atatürk Parkı’nı geçip şehrin bittiği mezbaha’ya kadar hemen her gün gidip geldim. Her yürüyüşte 3-4 bardak çayını içtim Antalya’nın. Kale içine inerken Tophane’deki çay bahçesinin tahta sandalyelerinde, 1 liraya çay içip Akdeniz’in kış ılıklığını ve yaz sıcağını görerek, hamile bir kadın siluetine benzeyen Bey Dağlarını izleyerek hayallere dalmak kadar keyifli ne olabilirdi ki?

Antalya’nın en güzel yıllarını yaşadık kuşkusuz. En güzel yollarıydı iki tarafında çiçekler açan, turunç kokuları elbisenize sinen, denizin esintisinin palmiyelerden aktığı, “dolmuş, otobüs gelmezse gelmesin” diyerek, beklemeden yürüdüğünüz, yürürken nefesinizi hissettiğiniz, hissettikçe açıldığınız, yorulunca esintili yolunuzun, Barbaros Parkı’nda dostlarınızla karşılaştırdığı, nağmeli akşamlardı.

Saz sesleri duyulurdu TRT’nin ikinci katından. Behiç Çine ve Cevat Uyanık, aynı odada program yazar, yorulunca sazı dayarlardı karınlarına. Onlar, “Çekemedim akça kızın göçünü/ Bırak döğsün sırma saçlar döşünü/ Gülüver de görem mercan dişini/ Yol ver bana Çubuk beli geçeyim” türküsünü söylerken, türkünün derleyicisi Cevat Uyanık ile tanışıp dost olacağımı bilmiyordum. Ümmü türkülerini toplamaya çalışan prodüktör Saffet Uysal da bu ikilinin arasına girince, mutlaka bir Ümmü sesi yayılırdı koridora. “Antalya’nın mor üzümü/ severler boyu uzunu” dedikten sonra “aleyliiiiim” uzatması, mesaiden sonra karşı binanın üst katında kafeterya işleten Şahap’ın muhteşem köftesinden tadılacağının işareti gibiydi. Şahap da uzun boyluydu, sevilirdi.

Bu metni yazmama vesile olan, değerli dostum ve kardeşim, TRT eski prodüktörü ve Radyo Müdürü Gürsel Kaya’nın da uzun boylu olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Bir noktayı da gururla söyleyeyim ki Antalya, 1970’lerin sonunda bile çok tanınan bir kent değildi. Şarampol’deki garaja, -sonradan terminal oldu- günde en çok 10 otobüs girer çıkardı. Küçücük havalanından, Ankara’ya günde bir uçak kalkardı. Talya adlı otelinden başka 5 yıldızlı oteli yoktu. Bütün Konyaaltı, Mayıs’a kadar bomboştu. Mayıs’ta baraka biçimli obalara doluşurdu halk. TRT Antalya Radyosu’nun yaptığı ve o dönemde TRT Radyo1’de de yayımlanan programların, Antalya’nın tanıtımına ve turizme çok büyük katkısı olmuştur. Prodüktör arkadaşlarımızın bu konudaki çabalarına ben şahidim. Sabah 04.55’te postayı açarken yani radyo yayınını başlatırken yaptığımız anonsu eski Antalyalılar çok iyi anımsar: “Burası Orta Dalga, 337 metreden yayın yapan TRT Antalya Radyosu. Günaydın Sayın dinleyiciler…”

Bu yazı toplam 206 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim