Bazen durup geriye baktığımızda, fark etmeden kaçırdığımız anlar içimizi yakar. O anlar artık geri gelmez; sadece bir iç çekiş, bir “keşke” bırakır ardında. Keşkeler sessizdir ama ağırdır. Söylenmeyen sözlerin, ertelenen cesaretin, bekletilen adımların adıdır. İnsan çoğu zaman yaptığı şeylerden değil, yapmadıklarından pişman olur.
Can yakan keşkeler, korkudan doğar. “Ya yanlış olursa” diye sustuğumuzda, “zamanı değil” diye ertelediğimizde, “sonra yaparım” diye kendimizi oyaladığımızda birikirler. Oysa zaman, kimseyi beklemez. Kaçan bir an, bazen bir hayat ihtimalini de beraberinde götürür.
Keşkelerin en acı tarafı şudur:
Onlar yaşandıktan sonra değil, geç kalındığında ortaya çıkar. Fark ettiğimizde artık değiştiremeyiz; sadece kabulleniriz. Bu kabulleniş bazen olgunlaştırır, bazen de içimizde sessiz bir sızı olarak kalır.
Her “sonra” dediğin şeyin bir gün “keşke”ye dönüşebileceğini unutma.
Keşkeler tamamen yok olmaz; insan olmanın bir parçasıdır. Ama azaldıkça insan hafifler. Çünkü pişmanlıkla değil, denemiş olmanın huzuruyla yaşamak daha az acıtır.
Bu yazı toplam 151 defa okunmuştur.