Bugün 07 Eylül 2025 Pazar
  • Antalya23 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    4758.2
    %0.00
  • Dolar
    41.1913
    %0.00
  • Euro
    48.3102
    %0.00

ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

GEÇMİŞİYLE TERS DÜŞEN ERDOĞAN

06 Eylül 2025 Cumartesi 20:20

Aslında Erdoğan mı geçmişini yalanlıyor, yoksa kurucu lideri olduğu Ak Partiyi mi yalanlıyor, bu konu pratikte biraz muammaya dönüşmüş durumda.

Parti programı ve ilk dönem ortaya konan söylem ve eylemler ile Erdoğan’ın partide egemenliğini ilan ettiği 2011 seçimleri sonrasında yaşanan makas değişimleri bir hayli tartışmalı..

Hatırlayalım!

Bu değişimin yavaş yavaş meydana çıktığı yıllarda Erdoğan’la yollarını ayıranlara “Trenden inme” benzetmesi yapılmış ve her itiraz eden ses “İhanetle,”  muhalif sesin sahibi ise “hainlikle” suçlanmıştı.

Yaşanan her süreç, Ak Parti’nin şahıs partisine dönüşünü pekiştirecek şekilde oldu.

Olanlar oldu ve Ak Parti gitti, Erdoğan geldi.

Bu yazıda süreç içinde yaşanan çelişkileri ele almaya çalıştım.

Bir çoğumuzun bildiği gibi Erdoğan'ın devri iktidarında çok garip şeyler yaşıyoruz.

“Milli İrade” vurgusu yapılıyor ama, seçilmişler görevden alınıp yerine kayyum atanıyor.

Parti kapatmalarla ilgili engelleyici yasal düzenleme Ak Parti tarafından yapılmıştı ama, aynı iktidar tarafından partilere “Kayyum” atanıyor.

Her şeyde “Yerli ve Milli” olmaktan söz ediliyor ancak özellikle tarım da  “Mısır ve benzeri ürünler” ithal ediliyor.

Hiç kimse “Efendim ihtiyaç varsa ithal edilir” bahanesinin arkasına sığınmasın.

Aşağıda bilgisini vereceğim  ithalat mısır hasat zamanında yapıldı.

Hem de 500 bin ton olarak ve onbeş günlük zaman ile sınırlandırılarak.

Anlaşılıyor ki kimin mısırı ithal edeceği bile önceden ayarlanmış.

Zira hiçbir kişi veya kurum bu kadar mısırı onbeş gün içinde toparlayıp gemilere yükleyemez, sadece gümrük işlemlerini bile tamamlayamaz.

Belli ki mısırlar alındı, gemilere yüklendi ve açık denizde ilgili izni veren yasanın çıkması beklendi.

İznin başka izahı olamaz.

Ülkenin çalışanları ve dar gelirlileri için kurulan ve görevi öncelikli olarak enflasyon oranını tespit etmek olan kurum görevini bîhakkın yerine getirmiyor, açıkladığı rakamlar gerçeği yansıtmadığı için çalışan ücretliler ve emekliler maaşlarıylw günden güne satın alma gücünü yitiriyor.

Ve, açlık sınırı altında asgari ücretli ve milyonlarca emeklinin yaşam kaygısı büyümeye devam ediyor.

Bu yetmiyor, emekliler için kazanılmış hak olan emekli maaşlarına haciz konulamayacağına dair alınmış kararlar bankaların isteği ve talebi üzerine değiştiriliyor ve emekli maaşlarına haciz konulmasının önü açılıyor.

Ak Parti gelir adaleti bozukluğundan dem vurarak iktidara geldi, şimdi parti Erdoğan’ın partisine dönüşünce gelir adaletsizliği de zirve yapmış durumda.

Ülkenin adalet açığını kapatmak, insanların adalete olan güvenini artırmak, ülkenin hukuk ile yönetilmesi için Avrupa standartları hedefi açıklanmasına rağmen, ne bu standartlara uyuluyor ne de ülkede adil yargı oluşturuldu.

Evet “Adalet Sarayları” var ama içinde adalet yok.

Ülkede adaletin yeni trendi “Adalet Borsası” kurmak oldu.

Önce KHK ile oluşturulan, en yetkili kişinin beyanıyla söylüyorum “At izinin it izine karıştığı KHK'larla oluşan kaotik zemin ve o zemin üzerinden oluşan  “Fetö Borsalarının” varlığı konuşuldu.

Buna çoğu insan umursamadı.

Nihayetinde zanlılar hakkında suç isnatları, özellikle terör suçlamaları toplumda inandırıcı bulunmadı.

Sırf bu yüzden “Fetö Borsası” iddiaları kısmi adalet arayışına dönüştü veya öyle değerlendirildi.

Konuşulan iddialara göre şimdilerde her önemli dosyanın takipçisi borsa oluştu.

Son olarak muhalif belediyelere açılan davalar için borsa kurulduğunu, Ak Partinin üst düzey yetkilileri ve partiye yakın hukukçu ve kalemşorların devreye girdiği ve pazarlıklar yaptığı konuşuluyor.

Nihayetinde konuyla ilgili üst düzey yönetici Ak Partili bir avukat partiden ihraç edildi.

Bütün bu konuşulanlar karşısında bereket bir Adalet Bakanımız var ve iddiaları yalanlamak, topluma güven vermek için her konuşmasında “Besmele” çeker, “İman” tazeler gibi “Türkiye Hukuk Devletidir” deme ihtiyacı duyuyor, ancak ülkemizde Anayasa Mahkemesi kararları dahi uygulanmıyor.

Hatta, uymakla mükellef olduğumuzu beyan ederek imza attığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını da uymuyoruz.

Zira sayın Bakan bunları bilmiyor olamaz.

Peki, bütün bunlara rağmen nasıl hukuka uygun davranıyor ve Hukuk Devleti oluyoruz?

Bu soru cevabını arıyor ancak cevap verecek mercinin cevap vermek gibi bir çabası yok.

Size bir anımdan söz etmek istiyorum.

Bundan dört yıl önceydi küçük bir ilçede avukatlık yapan arkadaşımla sohbet ederken bir ara “Artık insanlar basit miras davalarında bile Avukatın iktidar partili veya iktidara yakın olmasını istiyor” dediğinde şaşkınlığımı gizleyememiştim.

Yani adalet kurumu hakkında da “Yandaşlık” algısı buralara kadar düşmüş vaziyette..

Hatırlıyorum, bir zamanlar bizler, “Yargı vesayetinden’ rahatsızdık ve bunun değişmesini isterdik.

Meğer rahatsızlık o gücün başkasında olmasından imiş.

Şimdi bu güç başka başka adaletsizliklerin kaynağı olmuş kime gam!

Belki bu konuyu sonra etraflıca değerlendiririz.

Şimdi sadece Anayasa'nın iki maddesini sizinle paylaşayım ki, ülkemizin durumunun anayasaya uygunluğu hakkında bir mukayese yapalım.

Anayasa maddeleri.

madde 6-Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.

Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.

Sizce bu maddeler bizim ülkemizde yöneticilerimiz tarafından ne kadar dikkate alınıyor?

Anayasanın bu maddelerin,  toplum devlet ve toplum birey arasında ne kadar geçerliliği var?

İnsan sormadan edemiyor.

Acaba bu maddeleri “Ama, fakat, ancak, lakin” diyerek askıya alan, hükümsüz kılan başka anayasa maddeleri mi var?

İsterseniz bu konular üzerine biraz düşünelim!

Nihayetinde pek hoşnut olmasak da demokrasi ve sandık hala işlevsel durumda.

Bunu önemsemek gerekiyor.

 

Bu yazı toplam 262 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim