Bugün 08 Aralık 2025 Pazartesi
  • Antalya13 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5760.096
    %0.28
  • Dolar
    42.5414
    %0.04
  • Euro
    49.6048
    %0.09

EŞREF URAL / JOURNAL-KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
EŞREF URAL / JOURNAL-KONUK YAZAR

SOL’UN ÜÇ LANETLİSİ

08 Aralık 2025 Pazartesi 10:14

Bazen kendi kendime düşünüyorum, eğer Türkiye Solunun tarihi aşamalarını yazıyor olsam, hangi durakları yahut hangi büyük kırılmaları öne çıkartırdım diye. Herhalde bu soruya pek çoğumuz “12 Eylül Darbesi, 12 Mart, süreci, Mahirlerin infazı, Denizlerin idamı,  1 Mayıs 78 katliamı” falan diye cevaplar vereceğizdir, öyle tahmin ediyorum. Hiç kuşkusuz bu saydığım tarihsel olaylar Türk Solu açısından büyük kırılma anlarıdır, büyük dönemeçlerdir, kabul ediyorum. Ama benim listemde bu olaylar en başa gelip oturmazlardı. Yani bana bir gün; “Türk Solu neden başaramadı?” diye bir soru yöneltecek olursanız, cevabım yukarıdaki olaylar olmazdı. Ya da şöyle söyleyeyim; söze bu tarihi olayları sıralayarak başlamazdım.

Elbette böyle hacimli bir sualin, bir gazete köşe yazısına sığmayacağının farkındayım ve böyle bir tartışmaya girmeye de hiç niyetim yok. Aslında bu soruyu galiba bu şekilde ve bu açıklıkta benden başka soran da yok! Geçen seneler içinde ömrünün neredeyse tamamını sosyalist Türkiye davasına harcamış birkaç kişiye sormaya çalıştım bu soruyu; ama onlar da, tıpkı bizim İslamcılar gibi, meseleyi alıp gelip “dış güçlere” bağladılar. Hani biliyorsunuz, şu “dış güçler” var ya, hani şu Müslümanların gelişmesini, yücelmesini, güçlenmesini istemeyen ve önlerine bin yıldır sürekli engeller koyan “dış güçler”… Bu minvalde cevaplar aldım sizin anlayacağınız. Emperyalizm ve onun yerli iş birlikçileri falan filan işte.

Ama benim bu suale cevabım böyle karmaşık ve teorik değil, aslında çok basit. Ben, Türk Solunun, az sonra isimlerini sıralayacağım “üç güzel adama” hor baktığı için, onları anlamak yerine lanetlemeyi, aşağılamayı ve hakir görmeyi tercih ettiği için başaramadığını düşünüyorum.

Birisi ve belki de birincisi, Cemil Meriç’tir. Hani şu yazılarında ve eserlerinde zaman zaman İslam’dan, Anadolu’dan, ilimden, bilimden, irfandan söz eden, hani şu bazen eski Türkçe'den kelimeler kullanmaktan çekinmeyen, hani şu 42 yaşında iki gözü de ansızın kapanıveren fikir adamı yok mu?  Evet, o Cemil Meriç. Türk Solu onu en verimli ve en çok yoldaşa ihtiyacı olduğu zamanlarda, sırf Avrupa’da yazılan kitapları ezberlemeyi reddetti diye; sosyolojik kavramların her ülkede farklı bir rengi, üslubu, yorumu olur dedi diye “sağcı” ilan etti ve sağcılara teslim etti. Oysa Cemil Meriç kelimenin gerçek anlamıyla seküler-solcu-Marksist bir fikir adamı idi. Nitekim kızı Prof. Ümit Meriç, geçen yıllarda kendisiyle yapılan bir söyleşide, “babam öldüğü güne kadar kendisini hep Marksist olarak gördü” dedi. Ama kimin umurunda ki? Adam İslam diyordu, irfan diyordu, ümran diyordu, Osmanlı diyordu, Türk diyordu… Bunları diyen adamdan Marksist, solcu, sosyalist olur mu? Daha neler! Olsa olsa “gerici” olur!

Solun lanetlediği bir diğer isim de, büyük romancımız Kemal Tahir’dir. Devlet Ana’yı yazdı diye “Osmanlıcı”, Yorgun Savaşçı’yı yazdı diye –neredeyse- Cumhuriyet düşmanı ilan edildi, lanetlendi, taşlandı ve kapı dışarı edildi! Hatta, o kadar aşağıladılar ki, 1980’lerde bazı sosyalist aydınlar, “Kemal Tahir sağcı, Peyami Sefa solcu duruyor, Kemal Tarih’i sağa verelim, Peyami Sefa’yı biz alalım” falan diye dalga geçtiler.  Öyle ya! Adam Türk tarihine övgüler düzüyordu, Osmanlıyı anlamak lazım diyordu, Anadolu’yu merkeze alan bir tarih anlayışından söz ediyordu. Şu halde solda ne işi olabilirdi ki, defolup gitsindi!

Ve Attila İlhan. Bana göre 20. yüzyılın en büyük şairlerinden birisidir. Ama tamam da, yani, o da “gereğinden fazla” Kemalist idi! Bu kadarla kalsa yine iyi, milli mücadeleye sürekli övgüler düzüyordu ve “Sarı Paşa’ya”, yani “Gazi Paşa’ya” çok yüksek değer biçiyordu. Sadece bunlar da değil, daha kötüsü de var; bu adam “eli kanlı katil İttihatçı sürülerine” de methiyeler düzüyordu şiirlerinde. Yani bu kadarı da olmazdı! Çünkü Türkiye Soluna böyle “yerel” kavramlar, yerel aktörler yetmiyordu 60’larda, 70’lerde. Daha çok “evrensel” olan “şeylerden” konuşmak gerekirdi! Evrensel demek, uzak beldeler demekti. Meselâ Latin Amerika’dan konuşmak gerekirdi, uzak Asya’dan, Avrupa’dan.

Hülâsâ, yukarıda adlarını saydığım bu üç büyük fikir adamının ahı, Türk Soluna ağır geldi. Hepsi bu kadar.

Bu yazı toplam 123 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim