Bugün 05 Mayıs 2024 Pazar
  • Antalya21 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    2390.367
    %0.00
  • Dolar
    32.335
    %0.00
  • Euro
    34.7427
    %0.00

Binali Efe / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Binali Efe / KONUK YAZAR

Türkiye ve demokrasi

09 Aralık 2021 Perşembe 02:23

Doğaldır ki; Türkiye’nin de kendine has tarihsel özellikleri var. Demokrasi, laiklik, eşitlik, pozitif hukuk sistemi, sosyal devlet gibi kavramlar İslam coğrafyası ile ilk buluşturan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Atatürk’tür.


Demokratik sistemlerin kurumsal yapıları, işleyişi ancak laik/ seküler toplumlarda bir karşılığı olur. Demek ki, - kimileri kabullenmekte zorluk çeksede - demokratik sistemin gereği laik/ seküler bir topluma dönüştük veya dönüşmekteyiz.


Demokratik olgulara her ne kadar da Osmanlı’da Tanzimat ile 1839’da kısmen başlamış olsa da, Mustafa Kemal Atatürk ile daha da anlamlanmıştır. Cünkü onunla tüm bu ‘değerler’ bir devlet sistemine dönüşmüştür. Üstelik zatı hali asker kökenli biri. Dünya’da başka bir örneği de yok.


Dış ülkeler bunu anlamlandıramaz, çünkü kendi tarihlerinde tüm demokratik ve pozitif hukuk kazanımları tabanın tavana dayatmasının bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Coğrafya insanımızın bunu anlamakta güçlük çekmesi ise özellikle 1850’lerden sonra Batı’daki tarihsel kırılma hakkında yeterince ve önyargısız bilgi sahibi olmayışından kaynaklı.


Sanılanın aksine Batı’da ulus devlet modeline geçildiği için toplumlar sekülerleşmedi, ilk evvel rasyonalizm, yani Usçuluk/ Akılcılık hareketi, 1650- 1800), peşin sıra aydınlanma ve Sanayi devrimi ile birlikte üretim şekli ve devlet/ yurttaş münasebetleri zorunlu olarak yeniden düzenlenmesi gerektiği için Batı toplumları sekülerleşti. Kısacası Ulus Devlet’e ve evrilme tercihten ziyade tarihsel gelişmelerin zorunlu bir sonucudur.


Bilmeli ve de fark etmeliyiz ki,


Milli İrade’ye dayalı Ulus devlet modelinin en önemli özelliklerinden biri olan “Sistemin lideri” anlayışı yerine, hala Teokratik sistemlerin anlayışı olan “Liderin sistemi” anlayışında direten toplumlar Ulus devletin ülkülerini yakalayamazlar, çünkü Ulus devlet modeli lidere değil, Milli İrade’ye dayanır. Ulus Devlette lider sistemin öncüsüdür, sistemi belirleyen değil.


Bizde ki farklılık...

Demokrasi, laiklik, askerin önemi v.s…


İmparatorluktan Ulus devlete doğru evrilirken İslam coğrafyası Ulus devlet modeline ne sosyal, ne nesnel, ne de ekonomik v.s., - en azından - “ciddi” denilebilecek bir katkısı olmamıştır. Buna rağmen, en son aşama da olsa, sanırım Dünya tarihinde rastlanmayan bir şey olmuştur: “Atatürk”…


Atatürk, Osmanlı İmparatorluğunun Batı tarzı Askeri Okullar’ında eğitimini tamamlamış olmanın avantajıyla Batının neden güçlendiğini her yönü ile anlamış istisna bir liderdir. Atatürk sadece bilen değil, bildiğini bilince de çıkaran, milletimizin çağı tekrar yakalayabilmesi için, Batının beş asır çok kan dökerek elde ettiği kazanımlarını belki de milletine rağmen ama milletinin menfaati için, üstelik Batı gibi kan da dökmeden, Milli İrade’ye dayalı devlet sistemini adeta armağan etmiştir.


Atatürk, özelikle 17. yy. sonra çağın gereksinimlerinden gitgide kopan bir İslam coğrafyası devletini, çağın gereği olan demokrasi ve pozitif hukuk ile tanıştırması en büyük bir devrim.


5.0’ın konuşulduğu bu çağda Dünya ile rekabet edebilir olmak için şart olan demokrasi, pozitif hukuk, akılcılık, serbest piyasa ekonomisi, laiklik/ sekülarizm’i tavizsiz uygulamadan Dünya ile yarışabilir olunacağını sanmak kuru bir hayalciliktir.


Atatürk, 25 Eylül 1924 yılında Samsun İstiklal Ticaret Okulu’nda:


“Dünya’da her şey için; uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir; fendir. İlim ve fen’nin dışında rehber aramak dikkatsizlik, bilgisizlik, yanlışlıktır!” öğretmelere demesi manidardır.


Batılılar, 1900’den sonra Ağalar ve Aşiret reislerini “Osmanlı zulmü son bulacak, bağımsız olacaksınız” diye onları Osmanlı’ya karşı ayaklandırmıştır. Ortadoğu’da, Batı’nın sınır çizen cetvelini kırabilen tek ülke Türkiye’dir. Bu mucize milletin fedakarlığı ve Atatürk’ün öncülüğü ile gerçekleşmiştir.


Başkaları asker eli ile kurulu devlete faşizmi getirirken, Atatürk, -ki milletimiz daha demokrasinin D’sini, laikliğin L’sini duymamışken, okuma yazma oranı %3 iken - en ileri sistemi milletimize armağan etmiştir. Kıymeti yeterince bilinmemesini bizlerin Batılılar gibi o değerler için yeterince bedel ödemeyişimize bağlıyorum.


Oysa ki, bugün en mütedeyyin kesimin bile ağzından düşürmediği, hatta en doğal mesele olarak gördüğü “Milli İrade” bile Atatürk’ün eseri değil midir?

Bu yazı toplam 1460 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim