- IMKB
% - Altın
4306.439
%0.23 - Dolar
40.6636
%-0.05 - Euro
46.4562
%-0.27
- GÜNCEL
- SPOR
- SAĞLIK
- POLİTİKA
- EKONOMİ
- YAZARLAR
- EĞİTİM
- KÜLTÜR SANAT
- DÜNYA
- GENEL
- YEREL
- ASAYİŞ
- ÇEVRE VE İKLİM
- BİLİM VE TEKNOLOJİ
- 23:38 - Jandarma istihbaratının başındaki komutan Antalya'ya atandı.
- 23:26 - Böcek'in gelini tutuklandı
- 23:01 - Aspendos kazılarında imparator başı heykeli bulundu.
- 22:25 - Başkan Bıdı: "Sektörün ikiye bölünmesi bizleri de üzdü"
- 22:19 - MİT görevlisi kılığına girip 10 milyonluk dolandırıcılık yapacaktı
- 22:05 - Evinde boğazı kesilmiş halde ölü bulundu
- 15:06 - Anne adaylarına yaz tatili için 10 önemli öneri
- 14:19 - SushiCo, Chef’s Table Konseptiyle Antalya’da
- 14:08 - Muhittin Böcek’in gözaltına alınan gelini adliyeye sevk edildi
- 12:27 - Köylüler tankerlerle meyve bahçelerine su taşıyor
- 11:54 - "3 itfaiye 2 saat uğraşmasına rağmen söndüremedi"
- 22:26 - 90 bin TL kül olan aile Merkez Bankası'na başvurdu
- 21:56 - Osmaniye’ye şehit ateşi düştü, baba ocağına Türk bayrağı asıldı
- 21:29 - Büyükşehir’den otobüs ve taksilere sıkı denetim
- 20:56 - Alanya Belediyesi şirket personeli greve ‘hayır' dedi
Eşref Ural / Journal - Konuk Yazar





ANADOLU İÇİN YOL HARİTASI NE OLMALI?
Bir önceki yazımızı “Anadolu’nun bir bütün halinde ve medeni bir hukuk üzere kardeşçe yaşamasının yol haritası ne olmalıdır?” diye sormuş ve bunu da bir sonraki yazımızda tartışalım diye bitirmiştik. O halde buradan devam edelim ve evvelâ ülkemizin sosyo-kültürel yapısının kabaca bir fotoğrafını çekelim. Şu sosyolojik gerçeğin altını çizerek başlayabiliriz; Türkiye’den Ege-Balkan kültürüne mensup toplum kesimlerini ve Alevi-Bektaşi toplum kesimlerini çıkartın, geri kalan sosyal yapı kültürel olarak büyük oranda Doğulu-Ortadoğulu’dur. Yani bu bağlamda, örneğin Malatya ile Tebriz’in, Bingöl ile Kabil’in, Konya ile Tahran’ın, Antep ile Kerkük’ün pek de farklı olmadığı görülecektir. Denilebilir ki, Ege-Balkan kültürüne mensup nüfus ve tek başına Alevi inanç sosyolojisi, Anadolu’yu dengeleyen bir tarihsel misyon üstlenmiş durumdadırlar.
Ve öte yandan, yukarıda tanımlamaya çalıştığım kültürel haritada Aleviler ve Ege-Balkan kültürüne mensup toplum kesimleri daha ziyade laik/seküler bir yaşam biçimini temsil ederken, Anadolu’nun geri kalan sosyal kesimleri dindar/muhafazakar bir yaşam formunu temsil ediyorlar. Hatta, o kadar öyle ki, bu muhafazakar coğrafyada Türk ve İslam kelimeleri eş anlamlıdır. Buralarda bir insan ancak “İslam” ise Türk’tür. Yanılmıyorsam ünlü İngiliz tarihçi B. Lewis’in bir tespiti idi; “tarihte hiçbir millet, kendi öz benliğini din anlayışı içinde eritmekte Türkler kadar ileri gitmemiştir”. Bu tespit bana göre de yerli yerindedir ve bilhassa Anadolu coğrafyasında kesinlikle böyledir.
Bir başka hususun daha altını çizmeliyim, şudur; Ege-Balkan kültürüne mensup kitleler ile Anadolu muhafazakar kesimleri, yüzlerce yıldır birbirlerini hâlâ anlayabilmiş ve tanıyabilmiş değildirler. Ve bu karşılaştırmaya Aleviler ile muhafazakarları da ekleyebiliriz. Çok ilginçtir, bu iletişim ve teknoloji çağında bile bu kültürel mahalleler birbirlerine karşı hâlâ önyargılı, mesafeli ve temkinlidir.
İşin aslı bu mevzu siyasi/kültürel bir tercihten ziyade, coğrafi bir hakikattir. Ne derseniz deyin, Makedonya’da, Selanik’te yahut Trakya’da doğmuş bir çocuk, Erzurum’da, Van’da, Bitlis’te doğmuş bir çocuğu anlayamaz, bu iki çocuk neredeyse iki ayrı dünyaya aittir. Ve aynı şekilde, Batman’da doğmuş bir çocuk da Edirne’de, İzmir’de doğmuş bir çocuğu anlayamaz. Coğrafya bilmeden ve coğrafi gerçeklere bakmadan hiçbir kültür diğerini anlayamaz ve tanıyamaz.
Demem o ki kıymetli okur, adına Türkiye dediğimiz bu güzel ülkede üç ayrı toplum kesimi, üstelik aynı tarihi, aynı coğrafyayı ve aynı kaderi paylaştıkları halde, doğru dürüst birbirlerini anlamadan, dinlemeden ve tanımadan birlikte yaşamaya çabalamaktadırlar. Nereden baksan çok acayip bir manzaradır, hazindir ve dahi vahimdir. Peki bu tarihi realite karşısında ne yapılmalıdır? Aslında belki de diğer sorunlarımızı bir kenara bırakıp sadece bu soruya odaklanmalıyız.
Son yıllarda zaman zaman “açılım” kavramı ortaya atılıyor ve somut ifadelerle içi doldurulmaya çalışılıyor. Kürt açılımı, Alevî açılımı falan. Ve elbette bu topraklarda her girişim, reform, açılım ya da “saçılım”, hep yukarıdan ve sadece “yukarıdan” geldiği için, bütün toplum kendisini “yukarının” hassasiyetlerine göre konumlandırıyor. Yani “yukarısı” ne olmasını istiyorsa, toplumun kahir ekseriyatı onu “oluyor”. “Bundan böyle modern oluna!” denilirse modernleşme başlıyor, “bundan gayrı laik olunacak” denilirse öyle olunuyor, “bundan kelli daha fazla Müslüman olunacak!” diye fetva gelirse, toplum tarafından gereği yapılıyor. Eh, evet, bu da bizim başka bir tarihi gerçeğimiz. Her yeni strateji “en yukarıda” kararlaştırılır ve bütün ülkeye tebliğ edilir. O kadar.
Bana göre eğer bu ülkede bir “açılım” süreci başlayacaksa, bu süreç mümkünse devlet işin içine katılmadan, doğrudan toplum kesimleri arasında olmalı. Örneğin muhafazakar kitle, “seküler açılımı” başlatmalı. Yani bu insanlar benimle aynı ülkede yaşadıkları halde neden benim gibi düşünmüyor, benim gibi hissetmiyor, benim gibi giyinmiyor… Niçin siyasi görüşü benimkine uymuyor, niçin bana yabancı görünüyorlar, yaşam biçimi bana benzemiyor, toplumsal ilişkileri benden farklı? Bu ve buna benzer pek çok soruyu muhafazakar kitleler kendilerine sormaya ve seküler kesimleri anlamaya çalışmalı.
Ve aynı şekilde, seküler toplum kesimleri de “muhafazakar açılımı” ilan etmeli ve aynı soruları onlar da kendilerine sormalılar. Eğer bu süreç realize edilebilirse, görülecektir ki aralarında zannettikleri kadar büyük bir uçurum yoktur! Anlaşılacaktır ki birbirlerini “öteki” olarak görmüş olmaları sadece bir önyargıdan ibarettir! Fark edilecektir ki bu tablo siyasi elitlerinin bu ülkeye yüzlerce yıl önce kurdukları berbat bir tuzaktan ibarettir!
Hülâsâ; toplum olarak “yukarıdan” gelecek fetvalara kulak kabartmak yerine, kendi göbeğimizi kendimiz kesmenin çarelerini üretmek zorundayız. Yoksa daha çok imtihana girer çıkarız. Ve gün gelir, gireriz, ama çıkamayız. Hepsi bu kadar.
YANIK BENİZLİ KADINLARRaziye Gök Aktaş
T CETVELLE ÇİZİLEN EĞRİGazanfer ERYÜKSEL
SCHOPENHAUR’UN FELSEFESİMuharrem Yellice
78 KUŞAĞI BİR ROBİN HOOD KUŞAĞI MIYDI?YALÇIN DUMAN
ANTALYASPOR İLK 10'DA OLABİLİRKahraman Köktürk
BİR ÖMÜR, BİR KARDEŞ, BİR KİTAPEşref Ural
TERÖR BİTER Mİ?Gürsel Kaya
Bitmeyen sorun…Ömer Yetgin
Güvensizlik Çağında EkonomiMustafa Yıldıran
Kaldırım işgalleri meselesiMustafa Yetgin
Bayram tatilleri; kamu ve özel sektör çalışanı arasındaki derin farklarİSA KAVLAK
CUMHURİYET NEDEN İSTENMEZNuri Sezen
MUHASEBECİLERİN HAKLI İSYANIKamil Başkonak
CUMHURHİYET’İMİZİN 100 YILINI KUTLARKEN…Binali Efe
Kemer ve temizlik çalışmalarıAdem Vural
SEÇİMEyüp Koçak
Kesik Minare meselesi…Yusuf Katrağ
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim