Bugün 18 Kasım 2025 Salı
  • Antalya10 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5499.472
    %0.38
  • Dolar
    42.2862
    %0.04
  • Euro
    49.017
    %0.08

ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

ÇÜRÜMENİN PANZEHİRİ HUKUKTUR.

17 Kasım 2025 Pazartesi 21:54

Geçenlerde yaşadığım ilde bir olay oldu.
Olay ülkemiz şartlarında sıradan olmasına rağmen bir iki gün ülkenin ulusal kanallarında da yer buldu.
Olay, mutad trafik denetlemesinde yaşanmış.
Araç polisler tarafından durduruluyor ve şoför alköllü çıkıyor suçun mahiyetine uygun şekilde ehliyetine el konuluyor
Buraya kadar yapılanlar normal.
Olayı ülkenin gündemine taşıyan sebep, şoförün eşi ilin milletvekillerinden birinin akrabası olduğunu ayrıca kendisinin de Ak Partili olduğunu söylüyor.
Hatta bunlarla yetinmeyerek kendisinin Ak Parti Efeler ilçesi Kadın Kollarında Teşkilat işleri Başkanlığı yaptığını söyleyerek “Nüfuz kullanmaya” teşebbüs ediyor.
Haliyle yerel basın yaşanan olayı kameralara alarak haber yapıyor.
Yani herkes görevini yapıyor.
Trafik suçu işleyenlerin tutumu ise haliyle dikkat çekiyor.
Bütün bunlar olağan şeyler.
Bu ve benzeri olaylar ülkemizde çok sık yaşanıyor.
Devlette “Dayısını” bulan gemisini yüzdürüyor ve birçok sorun bu şekilde çözülmeye çalışılıyor.
Böyle davrananlar sadece bu eşler değil.
Kim böylesi suçüstü hallerinde tanıdık aramıyor ki?
Garip olan, olay üzerine İl Başkanının açıklama yapma lüzumu hissetmesi.
İl Başkanı “Kişilerin partimizle alakası yoktur” diyor.
Olsa ne olacaktı ki?
Olanlara ne yapıldı şimdiye kadar?
En doğru tavrı suçlu tarafından arandığında milletvekili yapmış.
“Ceza neyse ödeyin.” demiş ve telefonu kapatmış.
Durum bu kadar basit.
Zira benzer olaylar her gün defalarca yaşanıyor.
Kimisinde müdahale edilmekte, kimileri de cezalarını ödemekte..
Bu olay üzerine neredeyse adı geçen kişilerin yedi göbek secereleri, siyasi geçmişleri gündeme geldi.
Ve böylece siyasette ahlak ve temiz siyaset talebimizi böylece gündeme getirmiş olduk(!)
Vicdanlarımızı rahatlattık!
Medyada dolaşıma sokulan alkollü şoförün hikayesi ve yaşananlar aslında yaşadığımız “Sosyal Çürüme” nin basit bir örneği..
Bunu yapanlar sadece onlar değil.
Toplumda adalet duygusunu zedeleyen işlerimiz de  bu olaydan ibaret değil.
Keşke bu kadar masum olabilseydik.
Topyekun arınma yapmadan benzeri iğrençlikler yaşamaya devam edecektir.
Günah sadece o çiftin değil, çocuğunu haksız yere torpille işe yerleştirmeye çalışan ebeveynlerin..
İşgal ettiği kaldırımı, dükkanının önüne nüfuz ticareti yaparak meşrulaştırmaya çalışan esnaflar..
Herhangi bir devlet kurumunda işi düştüğünde işini görecek bir "Dayı" aradığında bizde aynı veya benzer çirkeflik ve iğrençlikten medet umanlar..
Elde ettiği makamı, gücü ailesi ve yandaşları için kullananlar..
Hangimiz masumuz?
Ülkede yaşanan bunca yandaşcılığa rağmen “üyemiz değildi, tanıdık veya değildi” gibi saçmalıklara gerek yok.
İktidarda olan belediyelerin merkezi hükümet yardımıyla korunduğu, bu gerekçeyle seçilmiş belediyeler ve vekillerle transfer pazarlıklarının meşru sayıldığı yerde böyle göstermelik çıkışlara hiç gerek yok.
Bu kasaba siyaseti ve köylülükten kurtulmak gerekiyor.
Öncelikle, yozlaşma ve çürümenin tespitini doğru yapalım!
Toplumumuzda sosyal çürüme o kadar yaygınlaşmış durumda ki; neredeyse herkes kendi yargısını kuracak, egemenlik alanları inşa edecek kadar ileri gitmekte.
Büyük kentlerde ortaya çıkan mafyatik yapılar,  haraç çeteleri, ihale takibi yoluyla oluşan çeteleşmeler toplumda dürüst davranan,  her şeyin hukuk içinde çözülmesini isteyen insanlarda derin ümitsizlik oluşturmakta..
Herkesin varlığını sürdürmek için kendi yasasını inşa etmek gibi bir yola tevessül etmesi, bunu aklından geçirmesi kamu düzeni ve adalet kurumuna güvensizliğin ana kaynağıdır.
Evet, etik değerlerin erozyonu kötüdür.
“Ne yapalım, bir ben miyim, herkes yapıyor” anlayışının oluşturduğu “meşruiyet” sadece günü kurtarmaya yarar.
Toplumda oluşan çürümeyi, zorbalığı, kamu malına el uzatmayı, çeteleşenlerin zorbalığını görmek gerekiyor.
Yapılması gereken topyekûn arınma ve nüfuz ticaretine engel olacak yasal düzenleme ve temiz siyaseti inşa etmek, devlet kurumları, bürokratlar ve memur üzerinden oluşan kasaba siyasetini, şark kurnazlıkları ve siyaset tüccarlığına son vermektir.
Atanamayan öğretmene, "Partime gel, bana gel" diyerek bu olmaz.
Yoksullaşma artarken,  gelir adaletsizliği zirvede iken,  geniş halk kesimlerinden yeni yeni vergiler alırken, devlet kurumlarında israf varken, bir takım bürokratlar makamları üzerinden zenginleşme sağlarken,  en sıradan işe girmek için bile torpil bulmak gerekiyorsa eğer; insanların bütün bunlar karşısında kendine göre çözüm aramasına şaşırmamak gerekir.
Bu bozulmaların esas merkezi devleti yönetme alışkanlığımız.
Hukuksuzluğu elimize geçen güçle meşrulaştırma hoyratlığımızdır.
Sosyal çürümeden ve herkesin kendi yasasını icat etmesinden şikayet ediyorsak; eline geçirdiği kamusal gücü ailesi, yandaşı, ortağı ve kendisi için kullanmalarını istemiyorsak yapılacak bellidir.
Hukukla, yasayla iktidarı sınırlandıracak, suç işlediğimizde hesap sorana hesap vermekten kaçmayacağız.
“Ben seçilmişim, Milli İrade'yim” gibi saçmalıklara meyletmeyecek, hukuka saygı duyacağız.
İktidardakilerin yabancısı olmadığı, “Şeriatın/hukukun kestiği parmak acımaz” prensibini ilke edineceğiz.
Bu sebeple, arınma  öncelikle iktidardan başlamalıdır.
Temiz Siyaset denildiğinde, "İl başkanı, Belediye meclis üyesi bulamayız" diyerek engel olan,  temiz siyaset talep edenleri kapının önüne koyanlar, ve itibar suikastçiliği yapanlar tövbe etmeden,  bu anlayış sahiplerini devlet idaresinden temizlemeden temiz siyaset olmaz.
Sonrasında hepimiz ne kadar temiziz ve ne kadar adaletten yanayız?
Açık yüreklilikle bu soruyu kendimize sormalı, aynada kendimize utanmadan bakabilmeliyiz.
Kesinlikle, kamu kurumlarında “Liyakat esastır” prensibi yerine “Sadakat esastır” prensibiyle işlenen “Mülakat cinayetleri” kamu vicdanında meşru olmaz.
Hasılı, netice-i kelam; bu anlayış ve uygulamalar ve hukuksuzluklar son bulmadan temiz ve adil yönetim kurulamaz.
Düzelme sadece öğüt ile, söz ile gerçekleşmez.
İmtiyazlar, ayrıcalıklar hukuk düzeniyle sınırlandırılmaz ise;sosyal doku bozulur, ahlaksızlık, adaletsizlik ve sosyal çürüme artar.
Muhalefette “ahlakçılık,” iktidara gelince “yandaşcılık” devam eder.
Ve hepimiz, hesap vermeyen, vermek istemeyen, hukuku baskı altına alan, gücü elde etmek için yalan söyleyenlerden olur, habis arzularımızla yüzleşmek istemeyiz.
Oysa çözüm, kendimizle, habis arzularımızla, yıkıcılığa dönüşen bencilliğimizle yüzleşmektedir.
Çıkar için münafıklık, kötüdür.
Aldatmak kötüdür.
Hukuk ise her türlü kötülüğün, suçun panzehiridir.
Vesselam.

Bu yazı toplam 151 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim