Bugün 17 Eylül 2025 Çarşamba
  • Antalya23 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    4889.825
    %-0.09
  • Dolar
    41.2739
    %0.03
  • Euro
    49.0151
    %0.03

ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

HİKAYEMİZİ KİMLER YAZIYOR?

17 Eylül 2025 Çarşamba 19:48

Toplumumuzda yazgı, alın yazısı dediğimiz bir kabullenme vardır.

Doğrusu bu bizim hikayemizin özüdür.

Buna kadercilik demek mümkün.

Kelimelerin ortak anlamları bizim davranışlarımızı şekillendirir.

Bu sebeple yönetenler, kelimeler ve kelimelere yükledikleri anlamlar vesilesiyle iktidarlarını sürdürürler.

“Sağcılık, solculuk” tabirleri siyasetin basit ve ayrıştırıcı tanımlarıdır.

Dindarlık, vatanseverlik, özgürlük, cumhuriyet, demokrasi, hukuk devleti, adalet, eşit muamele, adil bölüşüm ile bizler safımızı belirleriz.

Bu sebeple kavramları bilmek önemlidir ve ben bunlar üzerinde kısaca durmak, sizlerle hasbihal etmek isterim.

****

Kim vatansever?

Ülkesini şahsi hırsları, ideolojik körlükleri için bulunduğu makam aracılığı ile özgürlük alanlarımızı daraltan, düşünce dünyamızı çoraklaştıran, yandaş ve akraba ayrıcalığı ile ülkenin zenginliklerini yandaşa ve akrabaya transfer eden, halkını yoksul bırakan otoriter yönetimler ve kusurlarını örtmek için vatan, millet, bayrak edebiyatına dört elle sarılanlar mı?

Yoksa, bütün olup biten haksızlık ve hukuksuzluklara  itiraz eden, böyle davrandığı için ailesinin ve kendisinin hayatını tehlikeye atan, gündelik iaşesini kazanmak için; tarlada, bahçede, fabrikada, atölyelerde üretime omuz veren, kazancının vergisini verenler mi?

Hangisi yurtsever?

Kim dindar?

Ülkesinde yaşanan olumsuzluklara karşı inandığı değerlere bağlı kalarak halkı ve yöneticileri uyarmayı sürdüren, böyle yaptığı için meslektaşları tarafından eleştirilen, yaptıkları yüzünden ailesini ve kendisini sıkıntılara sokan din adamlarımı, samimi müminler mi yoksa yapılan yanlışlara itiraz etmenin bedelini ödemeyi göze alamadığı için susan, başkalarının da susmasını ve hatta yöneticilere itaatin bir emir olduğunu söyleyen, desteklediği yöneticilerden itibar ve çıkar umanlar mı?

Başları her sıkıştığında çıkış yolu olarak hamaset ile duyguları istismar edenler mi?

Hangisi gerçek din görevlisi ve mü'min?

Özgürlük nerede?

İnsanların hayatlarına özgürlük vaatleri ile müdahale edenler.

Gelişen olaylar karşısında duruşlarını biçim vermek isteyenler,

etrafa korku salarak, 

davranışlarımıza kısıtlılıklar getirenler,

insanları sevdiklerinden ayıranlar,

yapılanlara itiraz edenleri, kapalı bir alanlara koyanlar, 

insanların özgür iradelerine sınırlar koyma tehdidiyle özgürlük tanımını farklı anlam yüklemeye çalışanlar.

Bütün bu sınırlamaları “Beka” diyerek meşrulaştırma çabasına girenler.

Bilmiyorlar ki, gerçek özgürlüğü talep edenler bu kısıtlılık ve sınırların konmasından, neyi nasıl inanacağı ve düşüneceğinin buyurulmasından rahatsız durumdadırlar.

Ve bu insanlar, kendilerinin hayat alanlarına yapılan saldırılar ve hukuksuzlukları itiraz etme hakkından vazgeçmeyerek özgürlük alanlarını korumanın gerekliliğinin bilincindedir.

Şimdi sormak gerekmiyor mu?

Hayır deme iradesi gösteremeyen büyük çoğunlukla beraber davranmak mı özgürlük?

Yoksa, hukuksuz bir şekilde istenenleri yapmayan, itiraz eden, hayır diyebilme hakkını kullanmak mı özgürlük?

Çoğunluk anlayışı ve kamu güvenliği gerekçesiyle bireyin hak ve özgürlüklerini kısıtlamak mı özgürlük?

Cumhuriyet nedir?

TDK'ya göre,

Cumhur kelimesinin anlamı, topluluk ve halk demektir.

Cumhuriyet, siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı bir devlet yönetim şeklidir ve yapısı gereği monarşinin yokluğu üzerine kuruludur.

TDK’ya göre anlıyoruz ki, şüpheye yer bırakmayacak şekilde cumhur toplumun tamamına dendiği gibi cumhuriyet de bütün toplum kesimlerini kapsayacak şekilde yönetim anlayışına sahip olmaktır.

Peki, yönetim erki nasıl oluşur?

Yönetim çoğunluğa göre oluşur ve anayasa ve yasa ile ve hatta altına imza attığımız uluslararası hukuk kurallarına göre çalışmak zorundadır.

Yani “Ben çoğunluğum” diyerek keyfi yönetim yapılamaz.

Devlet olmanın gereği yasalara uyarak çalışmaktır.

Hiçbir iktidar “çoğunluk bende” diyerek mecliste tecelli eden “Milli İrade”yi iktidarının tekelinde göremez.

Çünkü, muhalefeti temsil eden seçilmişler de mecliste cumhurun verdiği oylarla meclistedir.

Cumhurun bir kısmını yok saymak, çoğunluk tahakkümü kurmaya yeltenmektir.

Bu ve benzeri tahakküm heveslerini engellemek ise ancak hukukla çerçevesi çizilmiş demokrasi ile gerçekleşebilir.

İnsanlığın elinde, ister cumhuriyet, ister monarşi olsun var olan yönetimler mutlaka hukuk ve demokrasi ile şekillenmeli, kendilerinden hem sandık yoluyla hem hukuk yoluyla hesap sorulabilir olmalıdır.

Haysiyet nedir?

TDK'da ''Haysu'' kelimesinden türetilmiş olan haysiyet sözcüğü, günlük hayatta sıklıkla kullandığımız kelimeler arasında geliyor. Dilimize Arapçadan geçmiş olan bu sözcük, kişinin kendisine duyduğu saygı anlamına gelir. Haysiyet aynı zamanda bir kişiye toplum tarafından verilen değer manasında da kullanılmaktadır.

Kişilerin kendine duyduğu özsaygıdan en çok insanları manipüle etmek isteyen kişi ve kurumlar rahatsız olur ve onlar için insanların onurlarını, özsaygılarını zedelemek isterler.

Zira, bireylerin ve toplumların taşıdığı bu değerler kendilerinin istismar edilmesini engelleyecek manevi güce sahiptir.

Tahakküme meraklı insanların en büyük özelliği birey ve toplumların özsaygılarını, kendilerine olan güvenlerini kaybetmelerini, olanlar ve olacaklar karşısında çaresizlik duygusu yaşamalarını isterler.

Bu istek, birey ve toplumda, bir şeyleri değiştirme gücünden kendilerini yoksun ve çaresiz hissetmelerini içerir.

Bu ise sınır tanımamakla eş değer bir tutumdur.

Bu duygunun baskısı altına alınan birey ve toplumların sık sık kullandığı gerekçe “biz ne yapabiliriz, neyi değiştirebiliriz? Bu düzen hep böyledir” ifadeleriyle ortaya çıkar.

İşte bu çaresizlik duygusu, insanda önce özgüveni sonra özsaygıyı, yani haysiyet duygusunun önce zedelenmesi sonra yitirilmesine sebep olur.

Birey veya toplum için bundan daha büyük felaket olamaz.

Bu felaket ise, bütün felaketlerin meşruluk ve çaresizlik kaynağdır.

Bu eziklik duygusu, abartılmış “milliyetçilik, kaderciliğe hapsedilmiş dindarlık” ile ete kemiğe büründürülerek ve eksiltilen özsaygı duygusuyla tamamlanma yoluna gidilir.

Şimdi soru şudur:

Bizim hikayemiz hangisi ve biz bu hikayenin neresindeyiz?

 

Bu yazı toplam 136 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim