Bugün 07 Ekim 2025 Salı
  • Antalya19 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    5309.001
    %0.07
  • Dolar
    41.6736
    %0.02
  • Euro
    48.6834
    %0.21

ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
ALİ İHSAN DİLMEN / KONUK YAZAR

İKTİDAR ve MUHALEFETİN ORTAK YÖNÜ;KİBİR

06 Ekim 2025 Pazartesi 21:29

Yazıyı Max Weber’in “Bir Meslek Olarak Siyaset” konferansının son paragrafında yer alan siyasete çağrısıyla başlayalım.
“Siyaset, kalın tahtaları delmek gibi güç ve yavaş ilerleyen bir uğraştır.
Hem tutku ister, hem geniş görüşlülük. Tüm tarihsel deneyim şu gerçeği kesinlikle doğrular: İnsanoğlu hep imkansıza erişmek istemeseydi, mümkün olana da ulaşamazdı. 
Ama bunu yapmak için de insanın bir önder olması, hatta sözcüğün en ciddi anlamında bir kahraman olması gerekir. Önder ya da kahraman olmayanlar ise, en büyük umutsuzluk anlarında bile cesareti ayakta tutacak bir yürekliliğe sahip olmalıdırlar. 
Bugün gerekli olan da tam budur, yoksa insanlar bugün için mümkün olanı bile elde edemeyecekler.
Siyasetin çağrısını, ancak ve ancak, önerdiği şeyler için dünyayı fazlasıyla aptal ve fazlasıyla adi bulduğu halde tereddüt etmeyen kişi yerine getirebilir. 
Ancak ve ancak, bütün bunlar karşısında “Her şeye karşın” diyebilen kişi, siyasetin çağrısına koşabilir.”
Ülkemizde siyaseti kavga üzerinden yapmak isteyenlerin varlığı siyaset kurumuna güveni zedelemektedir.
Beşeri ve siyasi nezaket kurallarını bilen siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve kanaat önderi düzeyinde olduklarını düşündüğümüz insanlarda da bu hastalıklı durumu gözlemliyorum.
TBMM yeni yıl açılış programında çekilen birkaç kare fotoğraf üzerinden kopartılan fırtına, yapılan yargısız infazlarla insanların “Duygu durumları” tahrik edilerek manipüle ediliyor.
Ve kutuplaşma siyaseti bu anlayıştan beslenmekte.
Siyaset erbabı da her şeyi buna göre tanzim etmeye çalışmakta.
Mesela, bütçe görüşmelerinde meclisin semtine uğramayan Cumhurbaşkanı yeni yıl açılışlarında meclise gelerek tartışmalara sebep olacak eylem ve söylemlerde bulunmakta.
Cumhurbaşkanı bir önceki yılın meclis açılışına da gelmiş, çiçeği burnunda, Yerel Seçimlerde partisini açık ara birinci parti yapan CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile fotoğraf vermiş, ne hikmetse o zaman diğer liderlerle fotoğraf verme ihtiyacı duymamış, ihtiyaç duyduğu “Normalleşmeyi” CHP ile yapabileceğini düşünmüş ve yeterli görmüştü.

CHP bu yıl meclis açılışına katılmayarak boykot etti.
Bu durumdan siyasi fayda sağlamak isteyen Erdoğan Meclis Başkanını devreye sokarak davet edilmelerini sağladı.
Meclis Başkanı, “Terörsüz Türkiye Komisyonuna” verdikleri destek gerekçesiyle grubu bulunan parti liderlerini resepsiyon salonuna davet ederek hem teşekkür etti hem bu fotoğrafın çekilmesini sağlamış oldu.
Buraya kadar her şey normal görünüyor.
CHP’nin meclis açılışına katılmamasını demokratik bir hak olarak görmek gerekir.
CHP, açılış programına katılmama gerekçelerini kamuoyuna açıklamış ve Cumhurbaşkanının yargıyı kullanarak partilerine karşı yaptığı operasyonları katılmamaya gerekçe olarak olarak göstermişti.
Bu gerekçeyle programa katılmaması meşru ve normaldir.
Ancak, CHP adına birilerinin fotoğrafta yer alan diğer muhalif partilerin tutumuna ilkesizlik ve omurgasızlık olarak görmesi ve suçlaması insani ve siyasi nezakete aykırı, hem de etraflıca düşünülmüş olamaz. 
Nezaketten uzak, siyaseti çatışma, kavga ve kutuplaşma aracı olarak görmek kabul edilemez.
Bu saygısızlık, ister iktidar adına, ister muhalefet adına yapılsın kesinlikle doğru değil.
Demokratik siyasette rekabet olur ve olmalıdır.
Zaten siyasi rekabet yapılamıyorsa eğer, orada demokratik de siyaset yoktur.
Siyasi rekabet düşmanlığa dönüştürülmüş ise, ortada cephe ve düşmanlık vardır.
Demokrasiyi ara ki bulasın.
Bu anlayışla yapılan  siyasetten millet ve demokrasi fayda değil, zarar görür.
Son seçimlerde ortaya konan irade ile seçilen  milletvekilleri üzerinden CHP listelerinden seçilenler ve partilerinin iradesi üzerinde ipotek koymaya kalkmak, her zeminde diğer partileri aşağılamak, köle kedilerine bağımlı harekete zorlamaktır.
Dün Altılı Masa'da ortak siyaset yapan partiler iradelerini birbirine veya CHP'ye ipotek etmediler.
Yani, bir sonraki seçimlere kadar CHP'nin dümen suyunda gideceklerine dair söz de vermediler.
CHP ve yandaşları, her fırsatta aşağıladıkları partilerle ortak demokrasi mücadelesi vermenin gerekliliğine inanıyorlarsa eğer, seçimlerden sonra aynı kararlılıkla yola devam etme isteğini ortaya koymalıydılar.
Peki, koydular mı? Hayır.
CHP ne yaptı?
Diğer partilerden bağımsız olarak “Türkiye İttifakı” diyerek toplumsal muhalefeti tek başına temsil etmek üzere yol haritasını belirledi.
Sonra ne oldu?
Türlü sebeplerle kendisine karşı yapılan operasyonlara muhatap oldu.
Seçilmiş başkanlar içeri alındı ve belediyelerin bazılarına da kayyum atandı.
Bu süreçte, CHP yollarını ayırdığı partilerden destek istedi ve işin tabiatı gereği destek sınırlı olarak verildi.
Bunu gören Erdoğan ise yeni duruma göre CHP'nin geçmişine dair toplumsal hafızada var olan "Günah galerisi" üzerinden CHP’yi iyice yalnızlaştırmaya yönelik politikalar üretmeye başladı.
Ve meclis açılışına CHP’nin katılmamasını fırsat bilerek diğer parti liderleriyle verdiği fotoğrafla CHP’yi de yalnızlaştırmak çabasına girdi.
Erdoğan ile yollarını ayıran muhalif partilerin liderleri ve seçmenleriyle siyasal milliyetçi partileri de bu amacına dahil etmek ve muhalif partilerin seçmenlerine aramızda “Derin ayrılık” yok mesajı verme çabasına girmiştir.
Sonuçta siyasetin iki ana akımını temsil eden “iri” partiler, CHP ve AK PARTİ diğer partileri sadece yanlarında “Konu mankeni” veya “Yancı” olarak görmek arzusunda.
Muhalif partiler ve seçmenler ana gövde diyebileceğimiz Ak Parti ve CHP'ye iradelerini ipotek ederek bağımsız siyaset yapamayacaklarını bilmeli, kurulan tuzağı bozmalıdır.
Bu niyete teslim olmak, toplumsal muhalefeti dar alana sıkıştırmaktır.
Ülkenin sıkıştığı bu ortamdan çıkış ise mutlaka “Birbirine benzeyenlerin ittifakıyla” olabilir.

Son söz olarak diyebilirim ki, TBMM'de çekilen ve üzerinde fırtınalar kopartılan fotoğraflar esasen o gün mecliste bulunan muhalif partilerin iktidara yanaşma çabasından ziyade, CHP'nin meclis açılışına katılmamasını nimet bilerek fırsata dönüştürmeye çalışan Erdoğan ve iktidarının algı oluşturma, acziyetini gizleme çabası olarak görülmelidir.
Erdoğan ve beslemesi birtakım medya kalemşorlarının yazıp çizdikleri de tezimizin delilidir.
Erdoğan iktidarı o kadar yalnız ki, dün asla ve katiyyen görmek istemedikleri sayın Davutoğlu ve Babacan ile verdikleri fotoğraftan medet umar duruma düşmüşlerdir.

Sözün burasında aklıma gelen bir hikayeyi paylaşmak isterim.
Mevlana, Şems'ten haber getiren yalancıya  hırkasını verdikten sonra etrafında bulunan müritleri kendisine “Efendim hırkanızı verdiğiniz kişi yalan söylüyor” dediklerinde “Biliyorum ben Şems'ten gelen haberin yalanına hırkamı verdim, doğru olsaydı canımı verirdim.” der.
Mesele bundan ibarettir.
Erdoğan ve iktidarı o fotoğraf için dün yokluğa mahkum etmek istediği sayın Davutoğlu ve Babacan'ın verdiği fotoğraftan medet umar hale gelmiştir.
Bunun için çok şeyi gözden çıkarmaya hazırlar.
İktidara karşı güven eşiği düşen seçmenlerini konsolide etmenin telaşına düşmüş durumdalar.
Kendilerine muhalif diyen ama muhaliflikten çok CHP'ye yardakçılık yapan kalemşorlar ise sahip oldukları kibir ile CHP'nin yalnızlaşmasına sebep olmaktadır.
Bunların bu şekilde davranacağını iyi hesap eden Erdoğan ve kalemşorları muradına ermiş olmanın hazzını yaşıyorlar ancak sevinçleri kalıcı değildir.
Millet, şark kurnazlığına ne kadar prim verecek hep birlikte göreceğiz.
Doğrusu ben, insanlara sürekli “Cambaza bak!” diyerek oyalamanın mümkün olmadığına inanıyor ve iyimserliğimi koruyorum.

Şimdi tekrar yazımın girişine koyduğum alıntıyı okumalı ve siyasetçinin işinin kolay olmadığını da hatırlamalısınız.
Biliyoruz ki, seçmen kitlesinin büyük çoğunluğunun tarafı bellidir.
Ancak “Güven eşiği” düşen seçmenlerin ikna edilmesi mümkündür.
Bu seçmen kitlesinin desteğini arayanların birinci önceliği, kararlı seçmen kitlesinin parti veya liderlerine karşı duydukları “Güven eşiğini” aşağı çekmek, parti veya liderlerinin doğru dediklerinden şüphe duymalarını sağlayacak sağlam argümanlar üretmektir.
Davutoğlu ve Babacan’ın önlerine böyle bir fırsat çıkmıştır.
Şimdi bu fırsatı birleşerek değerlendirmenin yolunu aramalıdırlar.
İktidardan memnun olmayan seçmenler bu işareti ve çekim gücünün oluşmasını beklemektedir.
Bu işaret verilmezse eğer, bu seçmen çoğunluğunun gideceği yer kerhen de olsa yine AK Partidir.
CHP'ye gidecekler de kerhen gidecektir.
Bunalmış ve yeni yol arayan seçmen “Kibirden uzak” bir yaklaşım arayışındadır.
Bunu yapacaklar ya siyasal milliyetçiler, yahut özgürlükçü, vatansever, muhafazakar demokratlardır.
Beklenen üçüncü yolun anahtarı bunların elindedir.

Bu yazı toplam 209 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0532 474 99 63 | Haber Yazılımı: CM Bilişim