Bugün 01 Haziran 2025 Pazar
  • Antalya15 °C
  • IMKB

    %
  • Altın
    4152.823
    %0.00
  • Dolar
    39.1557
    %0.00
  • Euro
    44.472
    %0.00

Muharrem Yellice

12 Punto 14 Punto 16 Punto 18 Punto
Muharrem Yellice

BARIŞ SÜRECİYMİŞ!,

30 Mayıs 2025 Cuma 16:27

Tarihte hiçbir savaş yarıda bırakılıp barış yapılmamıştır. PKK. nın  belini Türk ordusu  kırmışken, Mecliste PKK’nın   durup dururken eli sıkılıyor. Bu eylem Türk Milletini şoke etti. Çünkü ,el sıkıcı yıllarca milli değerleri istismar ederek var oldu. Hatta şimdiki kıymeti ortağı bu yapıya kandan beslen vampirler dedi. Buna benzer kayıplar Osmanlı tarihinde görüldü. Tarih tekerrür mü ediyor. Tarihten ders alınırsa tekkerür etmez. Buda tarih şuurunun gelişmesi ile olur. Türkiye’nin zayıf zamanlarında böyle batı dayatmaları oluyor. Bana göre bu  barış süreji denilen zırva emperyal dayatmadır. Yerli işbirlikçiler devreye girmiş gibi gözüküyor. Rodos ve Girit adalarını da batı dayatması ile bu şekilde kaybettik! Nasıl mı? Bir bakalım.

Mora: Yunan Krallığı'nın Doğuşu ve Hileli Barış

Mora Yarımadası  hileli bir kayboluş  kaderi paylaştı. Osmanlı hâkimiyetinde yüzyıllar geçiren bölge, 1821 yılında başlayan Yunan İsyanı ’nın merkezlerinden biri oldu. Bu isyanı başlangıçta bastırmayı başaran Osmanlı, kısa sürede Avrupa kamuoyunun baskısı ve Rusya, Fransa ve İngiltere'nin müdahaleleriyle karşı karşıya kaldı.  Çar Deli Petro’nun ajanları adada Türklere karşı isyan başlattı. Gaye Bizans’ı tekrar canlandırmaktı. Bu eyleme İngiltere ve Fransa’da katıldı. Bu ülkeler birinci Dünya savaşı müttefikleridir.

1827’de Navarin’de Osmanlı donanmasının bu üç ülke tarafından yakılması, fiilen Osmanlı’nın bölgedeki hâkimiyetini sona erdirdi. 1830 yılında Yunanistan, Batılı devletlerin himayesinde bağımsızlığını ilan etti. Bu, doğrudan bir Osmanlı-Yunan savaşı değil; Batı’nın diplomatik zorlamaları ve askeri tehditleri ile gerçekleşmiş bir kopuştu.

Hendek olaylarıyla bu olayların benzeri Türkiye’de yaşandı.

a. İsyan ve Müdahale

Mora Yarımadası, 1821 yılında Etniki Eterya adlı gizli cemiyetin öncülüğünde başlayan Yunan isyanının merkezlerinden biri oldu. Osmanlı bu isyanı Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın yardımıyla bastırma sürecine girmişti. Ancak başta İngiltere, Fransa ve Rusya olmak üzere büyük Avrupa devletleri, isyancılara açık destek verdi. 1827 yılında Navarin Deniz Savaşı’nda bu üç ülkenin donanması Osmanlı-Mısır donanmasını tamamen yakarak fiilî bir müdahalede bulundu.

b. Londra Protokolü ve Bağımsızlık

Bu müdahale, uluslararası hukuka aykırı olmakla birlikte, Batı'da “insan hakları” ve “Hristiyanların korunması” adı altında meşrulaştırıldı. 1830 Londra Protokolü ile Yunanistan, Osmanlı’dan resmen ayrıldı. Bu süreçte Osmanlı, büyük bir savaşa girmeden, yalnızca diplomatik baskılar ve dış müdahale sonucu Mora’yı kaybetmişti[1]

 

 

 

GİRİT ADASININ BARRIŞLA KAYBI!

Osmanlı İmparatorluğu, yüzyıllar boyunca Balkanlar'dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan geniş coğrafyada hüküm sürmüş, Akdeniz’in önemli adaları olan Mora ve Girit’i de uzun süre egemenliği altında tutmuştur. Ancak bu iki önemli bölge, doğrudan savaş meydanlarında değil; Batı'nın sinsi planları, diplomatik oyunları ve uluslararası baskılar sonucu Osmanlı'nın elinden çıkmıştır.

Girit: Diplomasi Maskesi Altında Kaybedildi.

Osmanlılar, 1669 yılında uzun ve yıpratıcı bir kuşatmanın ardından Girit’i Venediklilerden almıştı. Ancak 19. yüzyılda adada yaşayan Rum nüfusun, Yunanistan’ın bağımsızlığından ilham alarak ayaklanmaları, Girit meselesini yeniden uluslararası bir konu hâline getirdi. Ada halkının bir kısmı Osmanlı idaresinden hoşnut olmamakla birlikte, isyanlar çoğunlukla dış destekle büyütüldü. İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya, "insan hakları" bahanesiyle müdahalelerde bulunarak Osmanlı'yı zor durumda bıraktılar.

1897’deki Girit İsyanı sonrası, adaya sözde özerklik verildi. Fakat  bu özerklikle fiili olarak Osmanlı yönetimi sona erdi.  Doğuda da aynı oyun oynanıyor. Yerel özerklik. Sonra ne olacak. Anayasanın 66.madesi değişecek , milletlerin kendi kaderini tayin hakkı gereğinde özerk yönetimin kararı ile kuzey Irak’a ilhak. Zaten PKK. Suriye resmi ordusu oldu.. Böylece emperyal niyet gerçekleşecek.

Bu ilkelere bağlı olarak, 1908’de Girit, Yunanistan’a ilhakını ilan etti. Osmanlı bunu tanımadıysa da, Balkan Savaşları ve ardından gelen siyasi çalkantılar nedeniyle ses çıkaramadı. 1913 Londra Antlaşması’yla Girit resmen Yunanistan’a bırakıldı. Böylece Girit, savaş meydanında değil; Batılı devletlerin desteğiyle ve masa başında Osmanlı’dan koparıldı..

 

 Tarihi gerçek olarak  bu iki ada savaşla değil, Barışla gitti.  Kuraldır. Savaşta bir taraf yenilir, ezilir, galibin şartlarına göre barış yapılır. Viyana, Zenta,   savaşlarında yenildik. Galibin şartlarına göre Karlofca anlaşması yapıldı. 1768.74 Osmanlı Rus savaşında yenildik, Kaynarca anlaması Rusya lehine 1774'te yapıldı. Purut’ta  Rus’u yendik .Bizim şartlara göre anlaşma yapıldı. 1812 Bükreş Anlaşması Osmanlı'nın yenilgisini üzerine yapıldı.

93 harbinde Osmanlı Yenildi .Rus ,Doğu Anadolu ve tüm Balkanları alarak Yeşilköy’ e bayrak dikip anıt yaptı. Rusya'nın dayattığı şartlarda  Ayastefanos anlaşması imzalandı. Savaş durdu. Rus'un işgal ettiği  yerler Rus'ta kaldı. Lozan’da süngümüzün girdiği yerleri koruyabildik ve  şartları biz koyduk. Barış gündeminin 14 maddesini bakanlar kurulu tespit edip İsmet İnönü’nün eline verdi. Gündem bu, gümden dışı konuşmalara fırsat verme dendi ve öyle oldu.  Türkiye cumhuriyetinin tapusunu kılıcımızla aldık. Barışın şartları savaş sonrası Galip  tarafından tespit edilir.

Kürt sorunu mecliste çözülür yaveleri ne demek.! PKK. ne istiyor .Federasyon.

Bu  sözde barışla 30 yıl erteleyip kültürel gücünü pekiştirecek. Üniter yapı bozulacak.  Şişko birisinin  babası, adam kamyoncu mu neydi. " ilk dört madde konuşulabilir" diye yumurtladı.. Meclis başkanı  buna benzer laf etti.

 Konunun mecliste görüşülmesi görüşü yanlış.  Adam şartsız teslim oldum diyorsa, bu işgüzarlık niye?  Mecliste Görüşülecek bir şey yok.

Bize göre Kürt sorunu Yoktur .

Herkes Cumhuriyetin eşit vatandaşıdır.

Türk hazinesini Kürt kökenli Bakan yönetiyor.

TC. Meclisini yönetiyorlar.

Daha ne verilsin ki, barış denilen mitolojik kuş gelsin.

Bunlar  emperyal proje piyonlarının sahneledikleri tiyatrodur.

Girit ve Mora örnekleri, Osmanlı’nın yalnızca askeri cephede değil, diplomatik masada da kaybettiğini göstermektedir. Batılı devletler, “medeniyet”, “reform” ve “özgürlük” gibi kavramları kullanarak, Osmanlı topraklarında yaşayan gayrimüslim halkları isyana teşvik etmiş, ardından bu isyanları bastırmaya çalışan Osmanlı’ya müdahalede bulunmuştur. Aslında bu süreçler, bugünkü hibrit savaşların ve vekil unsurlarla yürütülen operasyonların erken örnekleri sayılabilir.

Girit ve Mora, Batı'nın silahsız ama etkili müdahaleleriyle Osmanlı’dan koparılan topraklardır. Bu toprakların kaybı, savaş meydanlarında değil; diplomasi sahnesinde, entrika masalarında yaşanmıştır. Türk'ün bileğini bükemeyen Batı, zihnini ve sabrını hedef almış; iç karışıklıkları körükleyerek, kendi çıkarlarını “barış” kılıfı altında gerçekleştirmiştir.

Bu makale, Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliğinde bulunan Girit Adası ile Mora Yarımadası’nın, doğrudan savaş yoluyla değil, Batılı büyük devletlerin diplomatik baskıları ve politik entrikaları sonucu Osmanlı'dan nasıl koparıldığını incelemektedir. Bu iki bölgenin elden çıkışı, emperyalizmin barış ve medeniyet söylemleri ardına gizlenmiş politik müdahalelerinin tarihî bir örneğini teşkil etmektedir. Bu tarihi gerçeklerden hareketle barış havarilerine tarihsel öğütler verelim. Tarihe denilen yedi bin yıllık Türk beşiğine bir bakalım. Onların kanlı ellerine kına yakalım. Şöyle başlayalım.

Kalemle kağıtla kurulan

Tek devlet yok!

Tabi ki:

Kalem kağıt nedir?

Birer oyuncak !

Zafer süngülerle yazılır ancak”

Türk’ün suskunluğu,  zafiyet mi

Sayıldı..

Öyle mi anlaşıldı

SENCE

Behey

Ahmak?

 

Tarihe bir bak bakalım

Kaç kere dikilmiştir

Karşına koca TÜRK

Burma bıyığıyla kalpağıyla!

 

Ders çıkarmaz mısın

Tarihten?

Bak sana

Tarihî  bir fıkra anlatayım

Ders al bu yaşanmış olaydan

Diklenme , olur olmaz zamanda.

 

Senin iyiliğin için bu fıkra

Bence hava hoş.

Rus ihtilali 1917

Kafkasya.

Azerbaycan- Ermenistan- Gürcistan

Coğrafyalarının bulunduğu alanın

O zaman ki adı,

Maverâ –yı Kafkasya!

O zaman bu alan,

Dünya Devletlerince, TÜRKİYE

Olarak adlandırılmakta

Öyle, bilinmekteydi.

 

22 Nisan 1918 de bağımsızlığını

 İlan etti; Mavera-yı Kafkasya!

Meclis, Ermeni, Azeri, Gürcü

Millet vekillerinden oluştu.

Bu devlet 35 gün yaşadı

Etnik guruplar bağımsızlığını

İlan edip ayrı ayrı devletçik oldular.

 

1918 Birinci Dünya Savaşı

Osmanlının paylaşımı savaşı bitti.

Kafkasların ve Osmanlının

Paylaşımı için

Batum da, Emperyalist devletlerce,

Tam 20 adet toplantı düzenlenir

Bu toplantılardan  sonuncusu

 Üç gün sürer.

Toplantıya, Osmanlıyı temsilen

Okuması yazması olmayan

Doğu Anadolu Aşiret reislerinden

Mevlüt Ağa katılır.

Üç gün boyunca Osmanlının,

 Ve Kafkasları parçalama planlarını  dinler.

  Osmanlı Devleti temsilcisi Mevlüt Ağa,

 Söz alıp  hiç konuşmaz!

Galip devlet temsilcileri, üçüncü günün sonunda

Müstehzi tavırlarla ,“ SEN NE DERSİN BU  paylaşıma

MEVLÜT AĞA” Diyerek söz verirler.

Mevlüt Ağa, ağır ağır  kürsüye gelir, şöyle  başlar söze.

Üç gündür benim ülkemi paylaşan  planlar yaptınız.

Ülkemi kağıt üzerinde paylaştınız. Ben dinledim

Şimdi  müsaadenizle size bir fıkra anlatacağım.

Lütfen dinleyin.

 

Bilirsiniz

Eskiden,

İpek yolu, yani  kervan yolu benim

Coğrafyamdan geçerdi .

Türk’ün kontrol ettiği bu güzergahta,

Belli aralıklarla kervansaraylar olurdu.

İshak paşa sarayı da , kervanların uğrak yeriydi

Ağrıda.

Kervan, develerin arkada, eşeklerin önde olduğu 

Bir yük taşıma şeklidir.

Bir kervan,  ipek yolu güzergahında yol alırken

Bir vadiden geçerken , bir deve ile eşek yük taşıyamaz

Hale gelir.

Kervancı  deve ile eşeği

Salıverir  vadiye. Yani azat eder

 

Günler geçer, sene-i devriye olur.

Bahar gelir , yeşillenir vadi.

Suların çağlaması

Kuşların cıvıltıları

Rengarenk vadi

İlham verir

Eşeğe!

 

 Semiren eşek  koşarak gelir  deve ’ye !

“Deve Kardeş !

Ben şarkı söyleyeceğim”

Deve, devran geçirmiş. tecrübe kazanmıştır.

“Aman eşek kardeş ,yapma.

Şarkını bir kervancı  duyar

Yüke koşar bizi,

Bozulur vadideki rahatımız

 Akıllı olalım bozmayalım rahatımızı

Kardeş kardeş rahat yaşıyoruz

Bir şikayetimiz yok hayattan…”

 

Tamam der  eşek. Döner vadiye

Oynar koşar, yatar, yuvarlanır

Şevke gelir, duramaz, gönlü şarkı söylemek

İster derinden.

 

 Tekrar koşar deveye. Bir böyle. İki böyle. Üç böyle.

Dayanamaz deve, kızgınca; söyle beee  der.

 

EŞEK,

Nameli bir şarkı söyler. Dağlardan geri döner

Şarkının nameleri ! Namenin ahengiyle dolar vadi!

 

Tam o anda ;bir kervancı geçmektedir vadiden!

Şarkının  geldiği  yere yönelir kervancı.

Bir de ne görsün! Semiz bir deve, birde semiz eşek!

Alır yüke! tırmanır sarp dağlar. Deve ve eşek hamdır

Zorlanırlar yoldan .Eşeğin çarıkları da yoktur naldan!

Kan revan  içinde kalır eşeğin ayakları

Yürüyemez tek bir adım!

Kervancı ; alır eşeğin yükünü

Koyar devenin üstüne!

Tırmanırlar, Zigana dağlarının zirvesine.

Her yer uçurum, kervan zor geçmektedir yoldan

Eşeğe semeri de yüktür. Adım atamaz haldedir.

 Kervancı merhametli adamdır .Semeri de alır koyar

Devenin üstüne!

 

Yola devam edilir. Eşek yüksüzde yürüyemez

Eşeği de  alır kervancı devenin üstüne  koyar!

Dağın zirvesindedir kervan

Gözler bakarsa aşağı

Uçuruma

Kararır gözler

Döner başlar

Böyle bir

AN!

 

Eşek sıkı sıkıya  yapışmıştır korkudan devenin hamutuna

Deve seslenir aşağıdan  üstündeki eşeğe,

“Eşek kardeş, benim

 OYNAYASIM GELDİ”

 

Aman deve kardeş, ne olur oynama,

Görüyorum uçurumu, bin bir parça olurum

Kıyma olurum yok olurum, kurda kuşa yem olurum.

 

Deve dinlemez, eşeğin mazeretlerini

Ve

OYNAR!

 

Büyük devletlerin, mahrur elçilerine

Biz develeri oynatırız

Eşekler,

Başının çaresine baksın “

Der,

Okur yazar olmayan, eşraftan MEVLÜT AĞA

Bundan tam 117 yıl önce!

 

Anlayana

SİVRİSİNEK SAZ

ANLAMAYANA

DAVUL ZURNA AZ

 

Eğer böyleyse plan,

Eşekler başının çaresine baksın

Biz ,DEVELERİ OYNATIRIZ.

 

 

                                   

                                   

 

 
  1. İnalcık, Halil, Devlet-i Aliyye, Timaş Yayınları, 2010.
  2. Karpat, Kemal H., Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma, Timaş Yayınları, 2011.

 

Bu yazı toplam 174 defa okunmuştur.
SPOR
Tüm Hakları Saklıdır © 1983 Antalya Son Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 242 311 76 60 0 242 311 76 61 | Faks : 0 242 311 46 64 | Haber Yazılımı: CM Bilişim